Kayıtlı olmayan bir numara Win'i aradığında, odasının mutfak yerine olan küçük ama işlevsel tezgahında noodle kaynatıyordu. Telefonu eline aldığında kalbi deli gibi çarptı. Derin bir nefesten sonra cevapladı.
"Alo?"
"Alo, Win ile mi görüşüyorum?"
"Evet, benim."
"Ben Zee'nin menajeriyim." dedi telefondaki adam. "Kendisi senaryoyu çok beğendiğini söyledi ve provalara ne zaman başlayacağınızı merak ediyor."
"İki hafta sonra oyunu sergileyeceğiz, genelde pazartesi ve cumaları prova yapıyoruz fakat kulüp başkanımız vaktimiz dar olduğu için haftada dört kez olmaz üzere toplamda sekiz günlük bir prova programı oluşturdu." dedi Win.
"Haftada dört gün Zee için imkansız ama provalara katılamadığı günlerde kendi kısımlarına tek başına da çalışabilir, sıkıntı olmazsa?"
"Sanırım olmaz. Oyunu iki hafta sonra cumartesi oynayacağız." dedi Win.
"Tamamdır, bildireceğim."
"Teşekkür ederim."
"Ne demek." dedi menajer ve telefonu kapadı. Hat kesildikten sonra Win ocağın altını kapatıp koşarak yatağına atladı ve sevinç dolu çığlıklar attı.
Sonraki iki hafta içinde sıkıştırılmış provalarda geçen ay oynadıkları Kral Arthur'a göre daha da yoruldular. Brgiht, Win ve Talay bu sefer sahne arkasında çalışıyorlardı. Saint oyunu hem yönetiyor hem de oynuyordu. Saint, Gulf'a da bir rol vermişti. Mew ise sahne arkasında Perth'e yardım ediyor arada bir provayı izliyordu. Bu süreçte Zee provalara üç kez katıldı. Herkesin beklediğinin aksine Saint çok sakin bir tepki verdi. Gözlerindeki hüznü çok az kişi fark etti ama neredeyse herkes Zee'nin ondan gözlerini alamadığını, aralarda bile onu izlediğinin farkına varmışlardı. Saint'le sık sık muhabbet etmiş, onun tiyatroya ilgisi hakkında sorular sormuştu.
"Aralarında bir bağ olduğunun farkında değil," dedi Win, Bright'a fısıldayarak. Saint ve Zee sebilin önünde konuşuyorlardı. "Zee içten içe neden ona çekildiğini düşünüyor. Kalıbımı basarım."
"Acaba senle ben de önceki hayatımızda beraber miydik?" dedi Bright. "Seni tanımadan aşık olmamın sebebi bu olabilir mi?"
"Belki de." dedi Win, sevgilisinin tuttuğu elini kaldırıp dudaklarına götürdü. "Umarım bizim sonumuz da onlarınki gibi kötü olmamıştır."
"Olmuşsa bile bu sefer olmayacak." dedi Bright onun başına öpücük kondurarak.
Tiyatro günü geldiğinde sahne dolup taşıyordu ve oyunu iki gün üst üste sergilemek zorunda kalacaklardı. Sahne arkası çalışanları koltukları işgal etmemek için sahnenin arkasından görebildikleri kadarıyla oyunu izliyorlardı. En önde Win duruyordu.
Oyun kralın düğünüyle başladı. Küçük bir beyliği yöneten bir kadınla evlenmişti. Günler süren düğün kutlamalarının bu son günüydü ve kadının oğlu ilk kez ortaya çıkmıştı. Kralın oğlu yani Saint ve yeni kraliçenin oğlu, bu da Zee oluyordu, ilk karşılaşmalarıydı.
Kraliçenin oğlu askeri dehasıyla bilinirdi. Beyliğine birçok zafer getirmişti, babasının ölümüne kadar. Kralın oğluna olan nazik tavrı ötekini etkilemiş, uyurken bile onu sebepsizce düşünmesine yol açmıştı.
İki üvey kardeş birbirleriyle yakınlaşmaya başladı. Kralın oğlu çok iyi bir ressamdı, kraliçenin oğlu ise dövüş sanatlarında ustaydı. Sık sık bu konular hakkında etkileyici diyaloglar kuruyorlardı. Kralın oğlu savaşa olan karşıtlığını dile getiriyor, üvey kardeşi onun tersini düşündüğünü belli etse de nazikçe konuşuyordu. Beraber geceleri vakit geçirmeye başladıkları sahneler geldi geçti, her şey güzel ilerliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Fantôme de l'Opéra (BrightWin)
Fanfiction"Aşk yüzünden... Aşk yüzünden ölüyorum. Öylesine sevmiştim ki onu! Hâlâ da seviyorum ve ona olan aşkım yüzünden ölüyorum. Sana... Sana söylüyorum! Bir bilseydin ne kadar güzel olduğunu... onu öpmeme izin verdiğinde... hayattayken... Bu ilkti, ilkti...