25: Parazit

156 18 140
                                    

-Regulus-

Ben de içinde bulunduğum gemi gibiydim. Boşluğun ortasında sürükleniyordum, yer yer çarpan dalgalarla sarsılıyordum; dalgalar beni deviremiyordu belki ama basit bir sarsıntı bile zarar veriyordu artık. Gemiden bir farkım vardı: Onun, ne yaptığını bilen bir kaptanı vardı. Ben ise tamamen kaybolmuştum. Ne rotam vardı ne de pusulam. Yelkenlerim yırtılmış, içim dışım çürümüştü. Bazı kararlar almıştım, doğru ama sorguluyordum. Acı çekerken aldığımız kararlar ne kadar doğru olabilirdi?

"Yine dalıp gittin." dedi Rabastan, uzandığı yerden "Aklından neler geçiyor?" Planlarımız doğrultusunda, herkesi önden Bakanlık'a göndermiştik ve şimdi biz deniz yoluyla Londra'ya ulaşmaya çalışıyorduk. Dominic'in gemisi Swan bizi üç saattir oraya ulaştırmaya çalışıyordu ama kış şartları sebebiyle denizin durumu hiç de hoş değildi. Suyun rengi griydi, dışarıda yağmur yağıyordu ve en kötüsü de dalgalar o kadar büyüktü ki sallandıkça midem bulanıyordu.

"Düşündüğüm çok fazla şey var." dedim "Şimdi aldığım kararlar, geçmişte yaptığım hatalar, Cloe Hyena'yı öldürme isteğim, evliliğimin geleceği, çocuklarıma ve değer verdiğim diğer insanların çocuklarına ne olacağı... Kafam karışık çünkü aynı anda o kadar şey düşünüyorum ki artık ne düşünmem, ne yapmam ve ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Aşırı düşünceden patlamam an meselesi." Rabastan bana bakarak, ifadesizce "Boğuldum." dedi "Ben dinleyerek boğulduysam, sana sabır diliyorum."

Onu tanıdığım süreçte artık öğrenmiştim. Rabastan, bazı istisnai durumlar hariç, ciddi konuşma adamı değildi. Ciddi konuşamamasının yanı sıra ciddiyeti kaldıramıyordu, hemen sıkılıyordu ve kaçmaya çalışıyordu. Bana kalırsa, bir yetişkin olarak fazlasıyla çocuksu bir özellikti bu ve bazen onu bu şekilde kabul etmekte zorlanıyordum. Gemide fazla insan yoktu, sadece ben, Dominic, Rabastan, Ulrich, Sienna, VK, Evan Niall ve Joutsen vardık. Joutsen'ın çok hasta olması sebebiyle Dominic'in aklının gidik olduğu ve Ulrich'in de çocukla ilgilendiği gerçeğini düşünürsek, konuşabileceğim tek yetişkin Rabastan'dı. Bir de Sienna ama o da tam iş kadınıydı; sadece görev hakkında konuşmayı tercih ediyordu.

"Bak, bence kafanı yok yere yoruyorsun. Düşünmekle dünya daha iyi bir yer haline gelseydi, filozoflar kahraman olurdu, hemen eyleme geçenler değil." Tuhaf bir düşünce tarzıydı. Bön bön suratına baktım "Şuan meditasyon falan yapıp ölüler dünyasına gitseydim, Blanchard senden daha iyi akıl verirdi." Umursamadığını belli edercesine omuz silkti "Denemesi bedava oğlum! Tabii oradan bir daha dönemeyebilirsin... Bir ihtimal yani." alaycı bir tavırla ekledi "Ölürsen acaba Asa beni seçer mi? Senin elinde iyice kurudu, belki daha eğlenceli birine geçmek ister."

"Kafamın içini iyice boşalttığına göre, ben Dominic'in yanına gidiyorum." O da ayaklandı "Bensiz hayatta olmaz!" Hava koşullarını göz önünde bulundurunca, kamaramızdan çıkmak hiç de iyi bir fikir gibi görünmüyordu. Ayaklarım kaymasın diye tahta zemin üzerinde sürüklerken Dominic kaptan köşkünden çıkarak bize baktı "Hava korkunç soğuk. Keşke kamaranızda kalsaydınız." Rabastan "Hayır," dedi "sana olan özlemimiz daha baskın geldi." Dominic tepki vermedi hatta yüzü hafifçe oynamadı bile. İşte bu yüzden Rabastan'ın Evan'ı özlediğini biliyordum.

"Ben hastane kamarasına gidiyorum. Dümeni Sienna'ya bıraktım." dedi Dominic. Ben de "Biz de senin yanına geliyorduk." diyerek onun peşine takıldım. Cümbür cemaat hastane kamarasına girmek doğru olur muydu bilmiyorum ama Joutsen bizi gördüğüne sevinmiş gibi tebessüm etti, zorlansa da kolunu kaldırıp el salladı. Ulrich, Joutsen'in tedavisi için büyücü tekniklerinde dermanı bulamayınca, Dominic'in iziyle Muggle tekniklerini kullanmaya başlamıştı. Bu yüzden hastane kamarasında neye yaradığını bilmediğim onlarca zımbırtı vardı. Ulrich başını onlardan birinden kaldırarak bize baktı "Tam zamanında geldiniz!"

Üçüncü Mıntıka | Regulus Black + Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin