Bölüm 6- Yerleşim

333 15 3
                                    

  Ufuk hayatında daha önce böyle bir yer gördüğünü hatırlamıyordu. Aslında geçmişini hatırlamadığı için bunu düşünmesi çok saçmaydı.

  Kelimelere dökemiyordu gördüklerini. Ama içinde tarifini bilmediği bir his vardı. Yeni hayatına iyi insanların yaşadığı bu muhteşem yerde başlayabilecekti. Bu yüzden mutluydu tüm benliğiyle.

  Neler olduğunu düşünüyordu herşey bir birinden o kadar mantıksızdı ki anlam veremiyordu. Bir şeyler düşünüyorsa bile belli etmiyordu.

  Şuan bulunduğu yeri tüm duygularını açarak algılamaya çalışıyordu. Bu kadar farklı ve harabe yerleşimlerin bulunduğu yerde böyle güzelliklerin nasıl bir arada olduğunu düşünüyordu. Iyi hissediyordu kendisini. Yavaş bir şekilde çevresine göz gezdirmeye başladı.

  Yılan misali kıvrılıp gidiyordu ormanın derinlerine. Bulunduğu yerde ormanın içiydi ama burası açıklık alana inşa edilmişti ve daha bir güzellik katıyordu böyle olması. Nehirin etrafında bir koloni oluşturulmuştu geniş, süslü, zarif ve kaba görünümlü kulübeler. Her kulübenin kapısının üstünde bir çeşit semboller bulunuyordu. Bazı kulübeler renk renk çiçeklerle donatılmış, bazılarında ise hiçbir şey yoktu bomboştu.

  Çimlerin ağaçlarla oluşturduğu kombin vardı her yerde. Güzel görüntüler görmüştü Ufuk şuan sadece inceliyordu. Tepenin arkasına bakmaya çalıştığında tarlaları gördü.  Yazlık meyveler ve sebzeler yetiştirilmişti. Bunları görünce daha dikkatli baktı kulübelerin oraya. Kolay yetişen sebzeler bazı kapıların önünde yetiştiriliyordu.

  Hiçbir şey umrunda değildi. Bunun farkına ancak sarsılma ile vardı. On çift göz Ufuk'u izliyor, bir çifti de sarsıyor ve endişeli bir şekilde bakıyordu.

  "Iyi misin? Ne oldu?" diye sordu meraklı bir şekilde Stephan.

  Ufuk'un beyni insanlara karşı duygu besleyemiyordu, hissedemiyordu. O yüzden "Dalmışım" dedi.

  Ufuk'u umursamadan "Burada herkesin bir kulübesi var. Boş bir kulübeye geçebilirsin." dedi boş kulübeleri eliyle göstererek.

  Tek başına nehire yakın, ormanla iç içe olan kulübeyi gözüne kestirmişti. Yavaş adımlarla ağaçlara dokunarak kulübesi olacak yere doğru ilerlemeye başladı. Kulübe 2 katlı, büyük bahçeli ve bakımlı, mavi duvarlarını ağaçlarla kapatan, kısa merdivenlerin büyük kapıya ulaştığı bir evdi.

  Kapıya geldiğinde üstünde sembol var mı diye gözlerini biraz yukarı kaldırdı. İçi boş bir daire vardı. Büyük ihtimalle sembol yada işaret belirtmek için oraya konulmuştu. Kapı kolunu hızlı bir sekilde indirdi ve kapıyı açtı. Ilk yaptığı derin bir nefes almak oldu içine.

  Evi incelenmişti. Altı oda vardı evde. Kulübe denilemezdi. Şık ve güzel dizilmişti tüm ev.

  Dışarı çıktı Ufuk. Kapıyı kapattıktan sonra bir anda durdu. Kolunu yukarıya kaldırıp boş daireyi aldı.Basmaklara oturdu ve düşünmeye başladı. Kendi bölgesini belirlemiş olacaktı sembolünü yaparsa. Bunu düşününce kılıçları geldi aklına. Neredeydi? En son bayılmadan önce elindeydi. Kendine geldiği zaman kılıçları yoktu ve etrafında insanlar vardı.  Düşününce onların alması mantıklı idi. Şimdi bir de gidip kılıçlar için Asha ile konuşması gerekiyordu.

  Asha'yı nerede bulabilirdi? Onu bulabilmek amacıyla merdivenden kalktı ve ilk geldikleri alana doğru yürümeye başladı.

  Geldi gelmesine ama hiç kimseler yoktu gözükürde. Kulübelere doğru gitmeye başladı. Ilk kulübeye yaklaştığı zaman Ufuk'u gören Esta karşıdan geliyordu. Ufuk'a yaklaştığında gülümsedi sıcak ve tatlı bir biçimde.

  "Ne yapıyorsun?" dedi samimi olan güzel sesiyle.

  Ufuk aslında iyi biriydi fakat yakınlaştırmak istemiyordu onları kendisine. "Asha'yı nerede bulurum?" dedi Esta'nın samimi davranışından uzak olarak.

  Tebessüm ederek "Ormanın içlerine doğru git biraz siyah bir ev var. Ne yapacaksın Asha'yı?" dedi son cümleyi merak ederek.

  "Benim olanı almaya gideceğim" dedi Ufuk yürümeye başlayarak.

  "Senin neyin onda olabilir ki?" dedi Esta arkasından bağırarak.

  Ufuk duymamazlıktan geldi ve ormanın içine doğru yürümeye başladı. Siyah eve geldiğinde şaşırmıştı. Büyük ve ihtişamlı bir ev vardı karşısında. Dışı süslü, bahçesi geniş ve camı çok olan bir siyah yapıtdı. Ufuk aralıklı demir kapıyı gıcırtadarak açtı. Kapıya doğru ilerlerken etrafını da inceliyordu. Uzun ve sık ağaçlarla evin üç tarafı kapatılmış küçük ağaçlarda destek olmuştu. Işık girmiyor buda boğucu bir hava oluşturuyordu bahçede. Göze batan ise rengarenk çiçeklerin bahçede bulunmasıydı. Buda kötü ortamı ferahlatıyordu. Değişik olduğunu düşündü. 

  Kapıya geldiğinde dikkatini yedi köşeli yıldız çekti. Anamı neydi acaba? Bunu düşünürken kapıyı çaldı. Bir dakika kadar sonra kapı açıldı ve Asha'yı gördü. Altında siyah dar pantolan, üstünde ise beyaz t-shirt vardı. Vücut hatlarını ortaya çıkarmıştı. Kalçalarında biten uzun kahverengi saçları da ayrı bir güzellik katmıştı. Heycanlanıyordu, kendine çekiyordu. Harekentlenme oldu Asha da. Bunun üzerine ela gözlerine baktı Ufuk. Sinir vardı ela gözlerde. Büyük olasılıkla Ufuk'un yüzündendi. Bir kıza böyle bakılmazdı. Ama akıl edemedi. 

  "Ne işin var ?" dedi Asha burnundan soluyarak. rahatsız olmuştu yeni tanıştığı birinin kendisine  çok detaylı bakmasından. Ufuk'un koyu yeşil gözlü olması daha bir rahatsızlık veriyordu. Gözlerini gözlerinden ayırmıyordu şimdide Ufuk. Ağzı yavaşça hareketlendi.

  "Kılıçlarımı geri istiyorum" dedi sakince. Asha hemen

  "Veririm ama güvencemiz var mı?" dedi sert bakışlarla.

  Ufuk altta kalırmıydı sert bakarak "Burayı sevdim ve sizleri de sevdim. Sana bir sözde verdim. Ve bende sözlerimi hep tutarım." dedi.

  "Geçmişini hatırlamayan adam mı bunu söylüyor acaba" dedi sesinden dalga geçtiği belli olan Asha. Aslında ona inanıyordu ama her türlü önlemini almalıydı kendi yaşlarında gözüken bu adama karşı.

  "Belki. Geçmişimde tutmuyorsam bile artık tutacağım. Buna inan o zaman."dedi Ufuk gerçek düşüncelerini söyleyerek.

  "Verebilirim" dedi sakince. "Sana nasıl güveneceğim önce bunu bana söyle."

  Ufuk'un aklına keşiş geldi. Kendisine küfür etti, yeni mi geliyordu böyle önemlli bir şey aklına. Kısaca keşiş ile yaşadığı olayları anlattı ve kağıdı gösterdi. Bunları anlattıktan sonra Asha'nın yüz ifadesi kısa süreliğine anlam veremediği biçimde değişti. Ama güvendiğini belli ediyordu.

  "Bekle getirip vereyim" dedi umut dolu sesiyle. Anlam veremdei Ufuk, neden bu sesle söylemişti. Bir kaç dakika sonra kılıçlarla geldi ve eline verecekken

  "Güvenimi boşa çıkarma. Hem ne yapacaksın kılıçları sen?" dedi ciddi sesle. Ufuk ses tellerine küfretti. Neden bu kadar anlamlı sesler vardı insanlarda.

  "Güven bana. Herkesin bir sembolü var bende kendi sembolü yapacağım" dedi. Anladım der gibi kafasını salladı Asha. 

  "Bende seninle geleyim. Kampı da kontrol etmiş olurum." dedi. Ufuk ses çıkarmadı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Kapı kapanma sesi ve ayak sesi duydu arkasından. 

  Tekrar basamaklara oturdu boş daireyi alıp. Asha kampı kontrol edeceğini söyleyip ayrılmıştı ama yanına geleceğini söylemişti. Asha gelmeden önce sembolünü yapmak istiyordu.

  Bitirmişti ve sembolüne bakıyordu. Sadeydi fakat anlamlıydı. Yerine astığı zaman Asha ile Stephan gelmişti yanına. Sembolünü gördüler ve anlamını sordular. Ufuk'takısaca anlattı. Sadece "Mantıklı" dedi Asha. Stephan da ona katıldı.

  7 köşeli sembol herşeyin 7'li gücünü ifade eder kısaca, 7'li tüm her şeyi temsil eder.   Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Hatalarım varsa mazur görün. Teşekkürler.

Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin