Sus'AYAN Ev

42 24 15
                                    

Güneş, uzun çam ağaçlarının arasına sızmaya çalışıyor ve buna karşılık günden güne artan çabaları evin babası sayesinde geçersiz kalıyordu. Ağaçlar evi yutmuş, uzun ince lambayı saran sarmaşıklar ve yabani otların çevrelediği bahçeye kimsesizlik duygusu veriyordu. Bodur ağaçlar göğe dallarını uzatmış bir çıkış yolu arayışındaydı sanki. Elindeki fideyi kazdığı toprağa özenle koydu ve gittikçe içinden gelen bir şevkle toprağa karışma isteği onu kamçılıyordu. Evin küçük verandasına dolaşan ayak sesleri onu hep  huzursuz ederdi.

"Dede, annem yemeğe gelmeni söyledi," altı yaşında pileli elbisesiyle mavi gözlü çocuk ona bakmaktan, daha doğrusu  yüzüne  bakmaktan  korkardı. Yüzünde acının kesif ifadesi belirdi. Yerdeki saksıyı uzağa atarak, kuyudan su çekerek çamurlaşan ellerini yıkadı. Suyun berrak yansımasında kulağından başlayıp yüzünü ikiye ayıran yara izi insanda dehşet hissi uyandırıyordu. Titreyen elleriyle suya dokunup sıçratmasıyla bulanıklaşan su eski haline dönmüş kısık yeşil gözlerinde intikamın sessiz çığlıkları gözlerinden akardı. Acının sessiz akışını gösteren gözlerini görmeye dayanamazdı, geçmişin puslu sokaklarına daldığında.

"Gitmek istiyorsun, o zaman senden bir şey yapmanı istiyorum, yaparsan özgür olursun. "O ana dönseydi yine aynı seçimi yapar mıydı? Yüzünü bu hale getiren kişi özgürlüğünün  bedeli olarak ona bu yara izini  hediye etmişti. Geçmişten kaçmasının  bedeli, kaçtığı anıların  diyeti  olarak  yüzünün acı bir hatırası olmuştu. Sağ eline giren krampla, yakışıklı yüzünün ölü kalıntıları çektiği acının altında eziliyordu. Omzunu sarsan kişiyle,  onu kavrayan zehirli kolu koparmak isterken dönen gözleri yine kriz eşiğine gelmiş bedeninin iflahını kesmişti. Zar zor nefes alan bedeni onun adını haykıran kişilerin sessiz haykırışları gizliydi ruhunda. İyi olduğunu söylemek istiyordu ancak hatıralar onu kozasına almış ince ince dokuyordu. Biri bunu durdursun, beni kurtarsın acılı  iniltileri  arasında, eli kanlı katilin sivri ince topuklarının sesi çın çın ederek zihninde yankılanıyordu. Küçük bir çocuk gibi kulaklarını kapatıp bacaklarını karnına toplayıp cenin pozisyonu aldı. Kulaklarına vurup gürültülü bir şekilde ağlıyordu. Oğlu babasının kollarına yapışmış ona sarılmaya çalışıp diğer yandan da sessiz hıçkırıklarla bedeni sarsılıyordu.

"Tamam baba geçti, biz buradayız kendine gel," şefkate örülü sesiyle birbirine  geçmiş  iki beden ayini gerçekleştiren sofulara benzer hareketlerle öne arkaya hareket ediyordu. Halsiz düşen kafasıyla tiz bir kahkaha sesi yükseldi. Günebakan çiçekleri güneşi görüp açardı da, boynu asi bir direnişle sesin arayışında olan gözleriyle kırık doluk balkondan ona doğru sarkan kadın siluetiyle, kollarını oğlunda kurtararak zorlanarak da olsa bakışlarını kaçırmadan ona baktı.

"Baba iyi misin!!?"

"Neden buradasın, istediğin herseyi aldın, daha ne istiyorsun benden Allahın belası!" Uçuşan beyaz eteğiyle  kadın göğe  bakarak  derin bir nefes aldı.

"Kokuyu hissediyor musun, sadık hizmetkârım," kopmak üzere olan verandaya asılarak, dik bakışlarını devam ettiren uşağına bağırdı " ne cüretle bana gözlerini dikerek bakarsın. Yaşamaktan mı sıkıldın ha," yumuşak tonda sözlerini devam ettirdi. Ağzından tükürükler kaçırarak, kuyunun başında ters bir şekilde bırakılan baltayı eline aldı. Önünde beliren siluete hınçla kanlanmış gözleriyle ard arda baltayla kafasına vurdu. Parçalanmış kafatasından kanlar boşalmış ve yüzünde korkunun çarpıcı güzelliğiyle toprağa akıttığı kanı hissetmek için tırnaklarını toprağa geçirdi. Akışkan kanı ellerine , bedenine yüzüne sürüyor ,kazandığı zaferin deli sarhoşluğunda kendinden geçmiş bir halde kahkahalar atıyordu. Ter içinde kalan bedeniyle ayağa kalktı ve yerde uzanan canavara tükürmüş, okkalı bir tekmeyi karnına geçirmişti. Beyaz elbisesi çamurlaşmıştı, bacakları oyuncak bebekler gibi bükülü halde duruyordu. Bacaklarını uzatarak, bahçenin arkasında güneşe küskün, ağlayan gelin çiçeğini koparmış yorgun adımlarla ölü ruhun adına çiçekten özür dileyip, boşta kalan ellerinin ikisi arasında yerleştirerek, gecenin karanlığında tenha köşkün bahçesinde zavallı bir ruh yaptıklarını anlattı.

ÖLÜ  UMUTLARIN  MÜKEMMEL  MEZARLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin