Part/3

273 27 6
                                    

   Natasha, açıkçası hiç böyle bir soru beklemiyordu. Şaşkınlıktan bir iki dakika duraksamıştı. Bucky cevap bekleyen gözlerle ona bakıyordu. Natasha cidden bir an ne diyeceğini bilememişti. Çünkü karşısındaki adam gerçekten ona çoğu zaman güçlük çıkarmıştı.
+Bu olanlar, onlar senin seçimin değildi. Belki de bu yüzden.
-Ama yine de o bendim.
+Ama sen istemedin. Eğer gerçekten kötü biri olsan şuan aynı tarafta olmazdık. Bunu bildiğim için iyi davranılmayı hakettiğini düşünüyorum. Tony ile olanları biliyorum ve sizin meseleniz sonuçta bu. Benim sana olan tavrımı etkileyemez inan bana.
-Benden nefret ediyor değil mi?
+Yanlış anlama ama haksız sayılmaz... Sonuçta ailesi söz konusu. O öfkeyle senin bunu isteyerek yapmadığını idrak etmesi zor. Ama belli mi olur? Belki seni affeder.
-İnsanlar beni afffetmeyecek ve ben de kendimi affetmeyeceğim.

  Natasha istem dışı bir hareketle elini, Bucky'nin  omzuna koydu. Bucky bu hareketi beklemediğinden biraz irkildi ama sonra kadının dokunuşuna alıştı. Hatta bu biraz rahatlatmıştı.
+Bak, eskiden senden aşağı kalır yanım yoktu inan bana. Belki senden çok daha kötü şeyler yaptım. Ama her şeye rağmen o karanlıktan çıkabildiğim için kendimi affettim. Sen de o karanlıktan çıktın ve bu çaban için kendini affetmelisin. Bırak dünya seni affetmesin, zaten onlar seni bu hâle getirdi.

  Bucky, Steve'den bile böyle destek verici bir konuşma duymamıştı. Kadına çarpık bir şekilde gülümsedi. Çünkü gerçekten sözleri ve dokunuşu kasvetinden biraz da olsa ayrılmasına sebep olmuştu. Dünya üstünde Steve ve Sam'den başka onu iyi olarak tanımlayan biri vardı. Natasha, iyi geceler dileyip yanından ayrılmıştı. Yalnız kalınca bu kadınla ilgili anılarını hatırlamaya çalıştı. Hatırlayabildiklerinde genelde kadını öldürmeye çalışıyordu. Hafızasını biraz daha zorladı. Bir keresinde dövüşürken Natasha ona "En azından beni hatırlasaydın" demişti. Bunun ne demek olduğunu düşündü. Natasha'yı sadece ona verilen birkaç görevde gördüğünü hatırlıyordu. Daha öncesi yoktu. Yoksa var mıydı? Hafızasını daha fazla zorlamak istedi. Ama başaramadı. Kadınla ilgili tek hatırladıkları onu öldürmeye çalıştığı anlardı. Acaba Natasha'ya söylemeli miydi? Belki de kadın da hatırlamıyordur diye bu fikrinden vazgeçti. Aklını kurcalayacak bir şey daha çıkmıştı. Kendi kendine küfür etti. Sonra hâline neredeyse gülecekti.

  Natasha, ağrısından dolayı fazla uyuyamamıştı. Kafasındaki ağrı canını gerçekten fazla yakıyordu. Çalışma alanlarına indi. Sonsuzluk taşlarına baktı. Ruh taşına girdiğinde, orada gördüklerinden kimseye bahsetmemişti.

   Sadece eğitimli bir katilken bir anda nasıl Tanrılarla savaşır hâle gelmişti onu düşünüyordu. Bu dünyada yeri bile olmadığını zannediyordu bir zamanlar ama şimdi bu evrenin büyük bir parçasıydı. Yaklaşık 20 yıl önce biri bunu ona söylese, asla inanmazdı. Ama geldiği noktadan memnundu. Artık iyi biriydi. Hep olmak istediği biri gibiydi. Ve bunu Clint'e borçluydu. Bu yüzden o uçurumdan hiç düşünmeden atlamıştı. Clint onu kahraman yapmıştı ve bunun karşılığı olarak canını Clint için seve seve verirdi.

  Mutfağa, kahve almaya geçmişti. Masada uyuyakalan Bucky'i görünce istemsizce güldü. Çocuk gibi görünüyordu. Ve uyurken sanki geçmişte sürekli kendini boğazlayan adam gibi değildi hiç. Belki de yüzü hep böyle masumdu ama hiç Bucky'le doğru dürüst bir araya gelmemişlerdi. Hafızası yerine geldiğinde bile Steve, pek fazla yaklaştırmamıştı Bucky'e. Gerçekten hayatı çok fazla değişmişti. En büyük düşmanı olan bu adam şimdi önünde masum masum uyuyordu. Bunları düşünmeye ara verip onu uyandırmaya karar verdi. Yavaşça kulağına eğilip seslendi. Adam başta tepki vermese de daha sonra yavaş yavaş gözlerini açtı. Natasha'yı ilk kez yakından görüyodu. Şaşkınlıkla kalkıp gözlerini ovuşturdu. Gözlerini açtığında kendisine gülümseyen kadın karşısında duruyordu. Rüyada olup olmadığından şüphelendi. Sonra rüya olmadığını anladı. Çünkü rüyaları hiçbir zaman böyle güzel olmamıştı. Kendi kendini bunu gerçekten düşündüm mü diye sorguladı. Natasha, bu hâlini görünce ufak bir kahkaha attı.
+Kendi iç sesinle mi konuşuyorsun sen?
-Be- ben hayır. Şaşırdım sadece. İlk kez böyle uyandırıldım.
+İlerleyen zamanlarda daha samimi olursak seni bağırarak uyandıracağımdan emin olabilirsin.

  Bucky, kadının sözlerine gülmüştü. Daha sonra Natasha'nın ona gösterdiği, şimdilik kalacağı odaya çıktı. Biraz daha uyumaya karar verdi. Nasıl olsa geç kalksa Steve dışında pek kimsenin umrunda olmazdı.

     James, bunca zamandır seni arıyordum.

   Rüyada mıydı yoksa biri gerçekten bunu ona söylüyor muydu? Zihni yine onunla oynuyordu. Rüyada olduğunu biliyordu ama uyanamıyordu bir türlü. Önünde bir kadın vardı, elinden tutuyordu ve onu bir yere götürüyordu. Kadının kim olduğunu göremiyordu. Çünkü kadın güneşten bir parça gibi parlıyordu. Ama sesi çok tanıdık geliyordu.

   Beni neden hâlâ hatırlamıyorsun James?

  Elini tutan kadın, sonunda kendisine dönmüştü. Başta ışıktan yüzüne bakamasa da daha sonra gözleri yavaşça kadına bakmaya alışmıştı. Kadının yüzünü gördüğünde, şaşkınlıktan donakalmıştı.

•WinterWidow•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin