Natasha telefonu hiçbir şey demeden kapattı. Arkasını döndüğünde üç adamın bakışları ile karşılaştı. Bembeyaz kesilmişti. Bunu tek farkeden Clint'ti. Diğerlerinin yanında belli etmemeye çalışarak Natasha'yı süzdü. Natasha zoraki bir gülümseme ile koltuğa oturdu. Sam espirileri ile ortamdaki gereksiz gerginliği kaybetmeye çalışıyordu. Natasha dinliyor gibi yapıyordu. Clint ve Bucky gerçekten dinliyor gibi görünüyordu. Natasha birden sehpaya doğru eğilip yanındaki gizli bölmeden silahını aldı. Beline koyarken hepsinin birden susup onu izlediğini farketti. 'Ne var?' der gibi bakış attı ve ayağa kalktı. Kendisini rahatsız hissediyordu ve Clint'in bakışları altında eziliyordu. Odasına doğru giderken arkasından seslenenleri duymazdan geldi. Bucky, sessizce kadının gidişini izledi.
Natasha, odasında silahlarını kontrol ediyordu. Tüm ekipmanlarını ulaşabileceği yerlere koymuştu. Kıyafetinin içine çeşitli silahlar eklemişti. Normalde hiçbir şeyden korkmazdı ama şuan içten içe korkuyordu. Yine peşine düşeceklerdi. O karanlığa dönmekten korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmuyordu. Clint'in bu işe girmesinden daha da çok korkuyordu. Ailesine yeni kavuşmuştu ve şimdi Natasha'nın kirli geçmişi ile uğraşmasına gerek yoktu. Kendi başına halledecekti.
Bucky odasına girerken Natasha'nın kapısının önünde duraksadı. Kapıyı çalıp çalmamak arasında kaldı. Yavaşça elini kapıya kaldırdı. Kapıya metal kolu ile vurduğu için istemsizce çok ses çıkmıştı. Çaldığı an pişman olmaya başlamıştı ama çok geçmeden kadın kapıyı açtı. Yüzünde zoraki bir gülümseme ile karşıladı. Bucky, ne diyeceğini ve ne yapacağını unutmuş bir şekilde bir kaç saniyeliğine donakalmıştı. Natasha, meraklı gözlerle kendisine bakıyordu.
+İ-iyi misin diye soracaktım.
-Ah, teşekkür ederim James. İyiyim.
-Rica ederim. Aşağıda telefon görüşmenden sonra biraz kötü görünüyordun. Sormak istedim, her şey yolunda mı?
+Tanrım, bu seninle yaptığım en uzun diyaloglardan biri oldu. Bu çok hoş. Ama iyiyim Barnes. Teşekkür ederim beni düşündüğün için.
Bucky çarpık bir gülümsemeyle kadının dediklerine karşılık verdi. Gözlerini kadının gözlerinden ayıramıyordu. Sanki Natasha ile sohbet etmeye hep alışkınmış gibi hissediyordu. Ama kadın haklıydı çok fazla uzun diyalog kurmuyorlardı. Düşüncelerinden kadının sesi ayırdı.
+Ee, peki sen nasılsın?
-Ben mi? Ben... iyiyim. Yani sanırım.
+Sanırım? Bir şey mi oldu? Bir sorun varsa bana söyleye-
-Tanrım, sakin olur musun? Mental olarak hâlâ mükemmel hissetmiyorum anlamında sanırım demiştim. Sorun yok.
+Eğer olursa bana sö-
-Sana söylerim Natasha.
Natasha, ilk defa adını Bucky'nin ağzından duymuştu ve bu hoşuna gitmişti. Ama hep adamdan adını duyuyormuş gibi hissettirmişti. Onunla az da olsa sohbet etmek hoşuna gitmişti. Bucky, yine çarpık bir gülümseme ile kadına bakıp odasına yöneldi.Natasha, birden kendini çok kastığı için yorulduğunu hissetti. Kapısını kapatıp, yatağına gitti. Gözünü tavana dikip olanları düşündü. Girdiği savaşları, atlatamadığı geçmişini, ölümünü... Onca şeyin arasında ölümü de tatmıştı. Ve düşündüğü kadar hissiz bir şey değildi ölüm. Arkanda birini bırakıp gitmek hiç kolay değildi. Ölümden çok, bu acıtıyordu. Natasha, arkasında Clint'i bırakmıştı. Onun yalvaran bakışları gözünün önünden gitmiyordu. Gözünü kapatıp uyumaya çalıştı.
Eskiden gördüğü kabuslardan görmeye başlamıştı. Ama bu çok farklıydı. Bir adam elini tutmaya çalışıyordu. Ama onları ayırıyorlardı. Natasha adamdan ayrılırken acı çekiyordu. Adam bağırarak bir şeyler söylüyordu ama sesi çok boğuk geliyordu. Natasha, gözündeki yaşlardan dolayı karşısındaki adamı net göremiyordu. Adam 'O, size ait değil' diye bağırıyordu. Adamın başına bir silah dayamışlardı. Natasha çığlık atmaya başladı. Adamı öldüreceklerdi. Kendisini tutan adamı duvara doğru atıp, karşısındaki adama koştu. Adamın yanına vardığında her şey çok geçti. Natasha, adamın başını kendisine çevirdi. Donuk, buz mavisi gözlerle karşılaştı. Natasha, adamın kim olduğunu anlayınca dehşete düşmüştü.
Birden irkilerek uykusundan kalktı. Gördüğü rüyanın etkisi tüm vücudunu sarmıştı. Ama gördüğü kabus muydu yoksa geçmişi miydi?