Gece, İstanbul'un karanlık köşelerine sinsice yayılıyordu. Şehrin altında, gizli bir malikane, sessizliğin en ağır tonunda yankılanıyordu. Her köşesinde lüks ve tehlikenin iç içe geçtiği bu mekânda, soğuk duvarlar, aralarındaki karanlık sırları saklamaktan bıkmış gibi titriyordu. Bu malikane, şehrin bilinmeyen krallığını yöneten bir adama aitti: Aras Kavaklı. Sert, acımasız ve ölüm kadar soğuk bir mafya lideri. Bir kez onun yüzünü gören hiç kimse bir daha gün ışığını göremezdi.
Geniş, loş ışıklandırılmış toplantı odasında uzun bir masa, gerginliğin doruğuna ulaşmış insanlarla doluydu. Masanın başında oturan Aras, sırtını geriye yaslamış, sessizliği adeta bir silah gibi kullanıyordu. Yüz hatları keskin, bakışları buz kadar donuktu. Yanındaki adamlar, onun her nefes alışını dahi kontrol eden sadık korumalarından başkası değildi. Kimse konuşmaya cesaret edemiyor, o konuşmadan bir hareket bile edemiyordu.
O sırada, kapının kenarında, yanlış zamanda, yanlış bir yerde olduğunu çok iyi bilen biri daha vardı: İrem. Bir hata yapmıştı, hem de ölümcül bir hata. Bir anlık dikkatsizlikle, bu toplantının ortasına düşmüştü. Tertemiz beyaz elbisesi ve masum yüzü, bu dünyaya ait olmayan bir safiyet taşıyordu. İrem, kalbi deli gibi atarken, buradan sağ çıkamayacağını biliyordu. Ancak panik yapacak zaman yoktu. Kendi aklıyla bu kâbusun içinden çıkması gerekiyordu.
Birden, Aras'ın eli kalktı. Sessizlik bir bıçak gibi kesildi. O an herkesin üzerine ölümsüz bir gerilim çöktü. Odaya keskin bir emir yayıldı: "Herkesi temizleyin."
Silahlar çekildi, mekanik tıkırtılar odada yankılandı. İrem'in gözleri genişledi, nabzı hızlandı. Ölüm, her saniye ona daha da yaklaşıyordu. Kaçacak bir yer yoktu, bir çıkış da yoktu. Ancak aklına bir fikir geldi, çaresizliğin verdiği bir ilhamdı bu. Elini hızla çantasına attı,All Rights Reserved