10 Ağustos 1945

478 107 52
                                    

Tadashi, savsak adımlarla yerinde doğruldu. Dışarıdaki gürültü nedendi?

Korkak bakışlarını camdan dışarı çevirdi ve kalabalığın içinde, elinde bir gazeteyi sallayan çocuğa dikti bakışlarını perdenin arkasına gizlenerek. Kendini iyi hissetmiyordu ama bakışlarını olabildiğince çocuğun elindeki gazetedeki başlığa odakladı.

"Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombası saldırısı!"

Mantar şeklindeki bir bulut fotoğrafına bakarken elleri titremeye başladı, yazının geri kalanını okumamıştı bile ama yüreğinde hissettiği suçluluk ile dizlerinin üzerine, yere çöktü. Tüm vücudu titremeye başladı. Doğrulmak için ellerine bakacakken ellerinde gördüğü kan ile kısık sesle bağırarak kendini geriye attı. Sarımtırak yatak örtüsüne ellerini sildi ve kan lekelerine baktı, silinmiyorlardı. Ellerine yapışmış gibilerdi. Art arda elini yere, örtüye sürterek lekeleri temizlemeye çalışsa da girişimi başarısızdı. Elleri gerçekten sürtünme yüzünden kanamaya başlayınca göğsünde ellerini birleştirip yere kıvrılırken yine Kei'nin adını sayıklamaya başladı. Zor birkaç dakikanın ardından masanın üzerindeki dağınık kağıtların arasından boş, ufak bir kağıt bulup Kei için kağıdın üzerine, "Her yerde kan var, ellerimde yine kan var." yazdı.

"Kurtar beni..."

Titrek sesiyle Kei'ye kurabildiği tek cümlenin ardından düzensiz nefesleri, korkusu yüzünden bilinci kapanmıştı. Halbuki ellerini temizlemeye çalışırken ellerini yaralaması dışında elinde ne kan lekesi ne de başka bir leke vardı. Tadashi, duyduğu suçluluk yüzünden delirmeye ve tüm insanlığın yükünü sırtına almaya başlamıştı.

Birkaç saatin ardından kendine geldiğinde, yorgun gözlerini aralayıp duvara baktı. Doğrulmak için kollarından güç alırken kapının önünde ona gülümseyen Kei'yi buldu gözleri.

"Kei... Kei!"

Sevdiğine ulaşmak için doğrulurken ayağı takıldığı için tekrar yere düştü. Dizlerinin üzerinden kalkarken gözleri kapıyı buldu ve sevgilisinin kaybolduğunu gördü.

"Kei!"

İsmini tekrar haykırıp odasından fırlayarak çıktı, etrafına bakındı. Adımları bir anlığına cesaretini kaybetti. Kei neden gitmişti? Nereye gitmişti? Neden tüm insanlar ona bakıyordu?

Olabildiğince vücudunun titremesini engelleyerek sokaklardan birine daldı. İnsanlar Tadashi'nin sesini duymadığı sürece ona bakmıyorlardı bile, onu tanıyan insanlar bile onun değişen görüntüsü yüzünden onu unutmuşlardı.

Saatler birbirini kovaladı, Tadashi en son yıllar önce adımladığı sokaklarda kaybolurken yorgunluğu yüzünden durmak zorunda kaldı. Uzun süredir doğru düzgün bir öğün yemiyor ve dinlenmiyordu, yıllardır böyle koşmamıştı bile Kei gittiğinden beri. Karanlık sokakta gözleri yanmaya başlarken yine sevdiğinin adını sayıklayıp yere oturdu. Hıçkırıklarını daha fazla saklayamadı.

Kei yoktu, geri de dönmeyecekti.

Tadashi, kaybolduğu sokaklarda evini ararken gününün yarısını neredeyse kaybetti. Yön duygusunu kaybetmişti ve girdiği sokakların görüntüleri, anıları hafızasından silinmiş gibiydi.

Bugün hangi gündelerdi? Başka neler oluyordu?

Bunları öğrenmek için gazete alacak parası yoktu, bu yüzden birkaç saat daha bekleyip artan gazetelerden birini hiç kimseye belli etmeden çalıp evine ilerledi. Birileri fark etseydi kesinlikle başı derde girecekti ama elinden hiçbir şey gelmezdi. Kei'nin ona ayırdığı para bitmişti ve kendisi ise yeni bir işe giremeyecek kadar kötü bir haldeydi. 

Evine girip camın önündeki eski koltuğa otururken gazeteyi açtı: 10 Ağustos 1945.

Haberlere göre Japonya da 3 ay önce İtalya'nın ayrıldığı gibi savaştan çıkmak üzereydi ve atılan atom bombalarıyla kaybedilen canlar hala sayılamıyordu. Müttefikler, karşılarındaki devletler, savaşı kazanmıştı sadece bunun kağıda dökülmesi kalmıştı geriye. 

Savaşın bittiğine sevinmeli miydi? Şimdi ne olacaktı? Hiçbir şeyin olduğu gibi düzelmeyeceğini idrak edebileceği kadar yerindeydi aklı. Eğer yanında Kei olsaydı o mutlaka doğru kelimeleri bulur ve neler olduğunu açıklardı ona, bu yüzden yapabileceği tek şeyi yapıp temiz bir sayfa çıkardı ve ona neler olduğu uzun uzun açıkladı. 

Son kelimelerini yazarken elleri aniden kasıldı. Kalemin ucu kırılırken yutkundu. Kei onun sesini asla duymayacaktı. Kei bu mektupları asla okumayacaktı. Kei neredeydi şimdi? Gelebilecek olsaydı şu ana kadar bir yolunu bulup gelmiş olacağını biliyordu.

Sandalyesini sertçe geriye doğru iterek ayaklandı ve sandalyeyi yere düşürdü. Kei yoktu, Kei geri gelmeyecekti.

"Kei gitti, Kei geri kelmeyecek..." 

Sayıklamaya başlarken başının dönmesiyle masaya tutunmak istedi ama eskimiş masanın bacağı onu tutamadı ve masa yere yuvarlandı üzerindeki kağıtlar ile birlikte. Tadashi içindeki çığlığı tutamazken bu sefer de mutfak tezgahının üzerinde duran tencereleri, bardakları teker teker yere atmaya başladı. Kanarya korkudan büzüşmüş kafesin içinde öterken Tadashi kendini dizginleyemiyor ve eline gelen her şeyi yere fırlatıyordu.

Sağlam, ayakta hiçbir eşya kalmayınca yere çöktü Tadashi. Kızarık gözleri korkudan titreyen kanaryayı buldu. Şu an hayatında bağlandığı tek canlı oydu ve Tadashi onu da korkutmuştu, onun da hırpalamıştı. Belki de sevgisini gösteremiyordu Tadashi. Kararını verdi ve ayaklandı, kanaryayı özgür bırakacaktı. Eğer uçup gitmezse ona bakmaya devam edecekti ama giderse de yapabileceği bir şey yoktu. Tadashi parçalanıyordu ve daha kendisine sahip çıkamazken ne yapabilirdi ki?

Ürkek kuşun kafesini aldı eline ve camın önüne getirdi. Camı açtıktan sonra kanaryanın kafesinin ağzını araladı. Gitsin istemiyordu, bir tarafı gerçekten ondan ayrılmak istemiyordu ama böyle devam edemezdi.

Kuş birkaç saniye süren ürkekliğin ardından son bir kez Tadashi'ye baktıktı ve lacivert gökyüzüne doğru havalandı, kısa sürede gözden kayboldu. Tadashi boş kafesi yere bıraktıktan sonra cama yaslandı ve gözlerini kuşun kaybolduğu gökyüzüne dikti. Ne kadar yorulmuştu son birkaç senede. Artık yaşamak ona yorucu geliyordu, hiçbir hayali yoktu. Bazen ismini unutuyor bazen bedenini tuhafsıyordu. En son ne zaman gülümsemişti? Birkaç dakika düşündükten sonra hatırladı. Birkaç hafta önce Kei'yi son görüşünde gülümsemişti. Gerçekten görüp görmediğini bilmiyordu, aldığı nefeslerden bile emin değildi ama görmüş sayılırdı, değil mi? Sevdiği uzun boyu, sarı saçları ve tepkisiz bakışlarıyla onu odanın içinde dolaşırken izlemişti. 

Bunların birer halüsinasyon olduğuna inanmak istemiyordu Tadashi, o kadar uzun süredir kendi dünyasındaydı ki artık neyin gerçek ve neyin hayal olduğunu bilmiyordu. Dayanamıyordu Tadashi. Kalbi artık ne bu dünyayı kaldırabiliyor ne de kendi bedeninin içinde durabiliyordu. Tüm duvarlar kanıyor, alınan her nefes çığlığa dönüşüyordu. Attığı her adımla sanki bir çukura düşecekmiş ve gözlerini karanlığa yumacakmış gibi hissettiriyordu. 

Gökyüzüne bakarken kapattığı gözlerini araladı ve iç çekti hafifçe. Biraz uykuya ihtiyacı vardı, yorgundu. Kırılmış eşyaların arasında yatağına doğru adımlarken duraksadı. Ailesi yaşıyor muydu acaba? Atılan bombalarla bundan pek emin değildi ama yaşadıklarını umdu. Onları özlemiş miydi yoksa onlardan nefret mi ediyordu bilmiyordu ama insanların ölmediği bir dünyada yaşamak istiyordu artık. Gözlerini uykuya yumarken düşündüğü son şey bu oldu.

-

Mutlu yıllar, böyle günler beni daha hüzünlü hissettiriyor o yüzden en azından sizinle bunu paylaşabilirim diye düşündüm.
Güzel yıllarınız olsun. 🎄

𝘴𝘤𝘦𝘯𝘦𝘳𝘺. -𝘵𝘴𝘶𝘬𝘬𝘪𝘺𝘢𝘮𝘢 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin