8 Aralık 1941

768 125 118
                                    

Tadashi, kasketini giyip dışarı adımladıktan sonra sokağın kalabalıklığına baktı. Sokaklar uzun süredir bu kadar kalabalık değildi, neden bu kadar kalabalık olduğunu merak edip sokakların arasında ilerlemeye başlarken gazeteci bir çocuğun "Japonya, Amerika'ya saldırdı!" diye seslenmesiyle cebinden gazeteyi almaya yetecek bir miktarda para çıkartıp çocuğa uzattı ve gazeteyi aldı. Bir köşeye geçtikten sonra manşetin altındaki yazıya ve batmış gemilerin olduğu siyah beyaz fotoğrafa baktı.

"Pearl Harbor saldırısı ağır sonuçlar verdi. Japonya'nın ABD'ye karşı yapmış olduğu bu baskın ve saldırı neticesinde 12 ABD savaş gemisi ciddi anlamda zarara uğradı. Toplamda 1178 asker ağır bir şekilde yaralandı. 2403 asker de hayatını kaybetti. Pearl Harbor savaşı neticesinde ABD, Japonya'ya karşı savaş ilan etmeyi planlıyor."

Tadashi okuduğu paragraf ile yutkundu. Sırtını taş duvara yaslarken biraz nefes almak için başını gökyüzüne kaldırdı. Kar yağacak gibi duruyordu.

"Hey, iyi misin?"

Kei'nin sesiyle başını ona indirdi ve göz göze geldiler. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından Kei, Tadashi'nin elindeki gazeteyi aldı ve aynı manşeti okudu. Kısık sesle bir küfür etti.

"Japonya'nın yanına bırakmazlar bunu. İlk savaş da Amerika'nın etkisiyle bitmişti."

Kei asla doğruluğu olmayan şeyler söylemezdi. Tadashi bu yüzden içindeki korkunun büyüdüğünü hissetti. İkisinin sessiz kaldığı birkaç saniyede ikisinin de aklındaki soru ne yapacaklarıydı.

Birkaç saat sonra ikisi de Kei'nin evinde, salonda oturuyorlardı babalarıyla. Radyodan haberleri dinlerlerken Kei radyonun sesini böldü.

"Nereye gideceğiz? Almanya'da nazizm var, İtalya'da faşizm. Başka hiçbir ülkeye de gidemeyiz."

Saatlerdir aklında olan soruyu sonunda dile getirmişti. Babasından bir umut cevap beklerken babası ona hiç de duymak istemediği bir cevabı verdi.

"Hiçbir yere gitmiyoruz. Gidebileceğimiz bir yerimiz yok ve paramızı da daha zor günler için saklamamız gerekiyor. Japonya'yı da öylece terk edecek değiliz. Gitme fikrini aklından çıkar."

Kei duyduğu laf ile bir süre duraksadı.

"Ne diyorsun sen? Ne demek bir yere gitmiyoruz? Burada öylece ölmeyi mi bekleyeceğiz? Baba, Japonlar bu savaşta yenilecek. Öylece ölmek de istemiyorum sırf ülkemde kalacağım diye."

Tadashi Kei'ye uyaran bir bakış attı ama Kei'nin öfkesi artık dinmiyordu. Babası denen adamdan bıkmıştı. Şu ana kadar daima ona saygılı konuşurken hatta şimdiye kadar bir kere bile ona 'sen' diyerek hitap etmemişken şimdi babasına saygısı artık hiç kalmamıştı. Öfkeyle ayaklandı oturduğu yerde.

"Burada öylece ölmeyi beklemeyeceğim. Japonlar yanlış bir hareket yaptı, bu savaştan sağ çıkacak kadar güçlü değiliz. Bunu anlamayacak kadar aptal olamazsın. Militaristsin*, o faşistlerden farkın yok."

* (katı milliyetçilik)

Babasının bakışları gittikçe öfkeli bir hal alırken Kei odasına ilerlemeye başladı, Tadashi de arkasından kalkarken Kei'nin babasının sesiyle duraksadı.

"Kei'ye söyle, babası olduğumu unutmasın ve bulunduğumuz şartları doğru düzgün düşünsün. İkinci bir saygısızlığa izin vermeyeceğim."

Tadashi duyduklarına hafifçe baş sallarken Kei'nin odasına adımladı, içeri girip kapıyı kapattıktan sonra odanın içinde dört dönen sarı saçlı oğlanı izledi.

"Sakin ol. Öfkelenmen eline hiçbir şey geçirmeyecek..."

Tadashi olabildiğince sakin bir sesle konuştu Kei'ye, kendisi çok anlamasa da Kei'nin neler olacağını tahmin ettiğini biliyordu. Kei çatık kaşlarıyla Tadashi'ye bakarken, Tadashi ona doğru adımladı ve ellerini sarı saçlarına daldırdı. Hafifçe saçlarını okşarken uzanıp dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı.

"Ben yanındayım, birlikte olduğumuz sürece hiçbir şeyin önemi yok. Gerekirse birlikte öleceğiz. Tanrı merhametlidir, bizi yeniden kavuşturacaktır mutlaka. Sana olan sevgimi ve senin bana olan sevgini biliyor."

Kei, Tadashi'nin dediklerinin doğru ya da yanlış olduğunu bilmiyordu. Sadece şu an ve önündeki oğlan gerçekti. Bu yüzden dudaklarına uzanıp onları uzun bir öpücüğe iterken Tadashi'nin bu sefer geride durmasına izin vermedi. Üzerindeki gömleğin düğmelerini açarken birkaç dakikanın ardından kapının sertçe açılma sesiyle Tadashi'nin dudaklarından ayrıldı. Annesiyle göz göze geldiğinde, başının dertte olduğunu biliyordu.

Annesinin feryadıyla hızlıca gömleğinin düğmelerini tekrar ilikleyip Tadashi'nin de yerdeki gömleğini alıp onun üzerine geçirdi ve arkasına aldı sevgilisini. Sevgilisinin korkudan titrediğini hissediyordu, Kei ise onu korumak için duyduğu içgüdüyle şu an dünyadaki en korkusuz kişiydi.

Annesinin ailelerine olayları anlatmasını dinledi ve hiçbirini reddetmedi. Sevdiği kişiyi öpmek yanlış bir şey değildi. Yanlış hiçbir şey yapmamışlardı. Korkmadan gözlerini babasının gözlerine dikerken bu hareketi babasını iyice öfkelendirdi ve odasındaki şömine için kullandıkları demiri eline geçirip sertçe bir darbe indirdi Kei'ye. Kei kolundaki acıyla yüzünü buruştursa da geri çekilmedi, Tadashi'yi arkalarından almalarına izin vermedi. İkinci darbe de kısa sürede gelirken Kei vücudunda oluşan morluklarla yoğun acıyı her hücresinde hissetti. Tadashi'yi arkasından onun babası çekip alırken dayanamadığını hissedip dizlerinin üzerine çöktü. Yavaş yavaş bilinci kapanıyor ve sevgilisinin bağırışları, babasının hakaretleri gittikçe boğuk bir sesle kulağına geliyordu. Tadashi zorla odasından çıkartılırken görebildiği son şey sevgilisinin gözyaşları içindeki gözleriydi.

𝘴𝘤𝘦𝘯𝘦𝘳𝘺. -𝘵𝘴𝘶𝘬𝘬𝘪𝘺𝘢𝘮𝘢 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin