1 Ocak 1943

571 115 102
                                    

Tadashi, Kei'nin elini sıkıca tutarken radyonun sesini biraz daha kıstı. Birkaç ay kadar önce Kei'nin Tadashi için aldığı kanarya odalarında öterken radyonun sesini bastırdıklarından emin oldular. Artık rahatça radyo dinleyemiyorlar, gazete ya da kitap okuyamıyorlardı. Bazı gazeteler ve radyo kanalları şeffaf bilgiler veriyordu ama sonları kısa süre içinde geliyor ve duyulanlara göre pek hoş sonlar olmuyordu. Devletleri sürekli onları baskı altında tutuyordu. Kei'nin huysuz mırıldanmalarıyla Tadashi hafifçe iç çekti. Savaşın bitmesini istiyordu ama görünen o ki hem İtalya hem Japonya için savaş bu şekilde biterse ölümden beter bir hayat yaşayacaklardı. Başlarındaki liderleri daha da sıkı bir yönetim getirmiş ve yaşama haklarını, en temel haklarını bile ellerinden almaya başlamıştı. Eskisinden de çok baskı, eskisinden de çok kan vardı ve dünyanın bu hali hassas kalpler için cehenneme benziyordu.

Tadashi uzanıp radyoyu kapattıktan sonra ayaklandı. Hava güneşliydi, yeni yılın ilk günü olduğundandır belki ama Tadashi bugün kötü hissetmek istemiyordu.

"Biraz yürüyüşe çıkalım mı?"

Eskiden rahatça sorabildiği bu soru şimdi ikilinin üzerinde bir ağırlık bırakmıştı. Ya bir şey olursa, ne açıklama yapacaklardı? 

"Hadi, lütfen. Yarım saati geçmeyecek. Hem saat daha on bir, biraz gezebiliriz."

Tadashi, Kei'nin elini kavrayıp onu ayaklandırdığında paltosunu sırtına geçirip Keininkini de ona uzattı. Kei, Tadashi'nin bugün daha farklı davrandığının farkındaydı ve ne hissettiğini tam olarak yorumlayamadığından üzerine gitmek istemiyordu. Tadashi hafifçe gülümseyip kanaryalarına el salladıktan sonra odalarından çıktılar. Ağır adımlarla ilerlerlerken temiz havayı içlerine çektiler. Ne kadar olmuştu Tadashi o odadan burnunu çıkarmayalı? Tadashi, tam Kei'ye bir şeyler anlatmaya başlayacakken haftalardır doğru düzgün bakmadığı sokağa başını çevirdiğinde duvarlardaki kan lekelerini, yer yer öylece terk edilmiş ölü bedenleri gördüğünde gözlerine her zamanki o korku, tiksinen bakış yerleşti. Çevrede kimseler yoktu, askerler buradan yeni geçmiş olmalıydılar. Kei, Tadashi'yi hızlıca sokaklarda çekiştirmeye başladığında onu denize doğru götürmeye çalışıyordu. Şu an sevgilisine iyi gelebilecek tek şeyin denizin tuzlu kokusu ve dalgaların sesiydi. Kei, tüm olanlara Tadashi sayesinde dayanıyordu bu yüzden elinden geldiğince o da Tadashi'yi tutmaya çalışıyordu. Küçükken, yağmurlu günlerde yanlışlıkla koşarken sümüklü böcekleri ezdiği için bile ağlardı Tadashi. Tüm bu olanlar onun için fazlaydı. Zayıf değildi ama herkes gibi hayatının en zor yıllarını yaşıyordu.

Denize vardıklarında Kei, insanların onları göremeyeceği tenha bir köşeye çekti ikisini. Önlerindeki ağaçlar insanlarla aralarına giriyor ve onların görülmelerini engelliyordu. Tadashi, güçlü dalgaların sesinden başka hiçbir şey duyamazken gözlerini ellerine dikti. Sanki kendi ellerinde de kan varmış gibi hissediyordu artık. Durduğu yere çökerken Kei de karşısına çöktü ve Tadashi'nin ellerini tuttu sıkıca. Bu dünyada tutunabilmek istercesine birbirlerine sıkıca sarılırlarken Kei, Tadashi'nin alnına ufak bir öpücük bıraktı. Sevgilisinin yüzünü görmek için gözlerini aralarken bir anlığına sanki birileri onları izliyormuş gibi hissettiğinden etrafına bakındı. Tahmin ettiği gibi kalabalığın arasında tanıdık bir çift gözle göz göze geldi, babasının gözleri. Kei, emin olmak için daha dikkatli kalabalığa bakarken aradığı silüet kalabalığın içine çoktan karışmıştı.

İkili bir süre daha deniz kenarında durduktan sonra evlerine, ne kadar ev denebilirse, alabildikleri kadar yiyecek ve su aldıktan sonra döndüler. Tadashi duş almak için banyonun yolunu tutarken Kei kanaryanın asılı olduğu camın önündeki eski koltuğa çöktü. Gördüğü gözler yüzünden canı sıkılmıştı, paranoya yaptığını düşünmek istiyordu ama babasının nasıl bir adam olduğunu en iyi kendisi bildiğinden net herhangi bir şey de diyemiyordu içini rahatlatacak.

Düşüncelerinde kaybolmuşken kapının sertçe çalınmasıyla kaşları çatıldı. Onları ziyaret edecek kimse yoktu, gelenler askerlerden başka kimse olamazdı. Tadashi'yi bulmamaları için hızlıca onu banyoya kilitlerken anahtarı da ceketinin içine sakladı. Etrafına bakındı son bir kez ve açıkta kalan kitap, gazete olmadığına emin olunca kapıyı açtı.

"Neden uzun sürdü bu kadar kapıyı açman?" Sert sesli askere baktı Kei, göz teması kurmaya hakkı olmadığından sadece adamın çenesine kadar çıkardı gözlerini. 

"Sizlerin dağınık odama şahit olmasını istemedim, sizi bu sefil halimle kapıda bekletmemi mazur görün lütfen." Bu kesinlikle eskiden olsa Kei'nin kuracağı bir cümle değildi. O askerin gözlerine bakamamak da ona yersiz bir saygı göstermekten de nefret ediyordu ama başka seçeneği yoktu, yaşayabilmek için mecburdu buna.

"Ziyanı yok, uzatmayalım." Asker kurduğu cümlelerden sonra odanın içinde adımlamaya başladı. "Duyduğuma göre bir arkadaşınla yaşıyormuşsun. Ailen ya da eşin yok mu?" Ufak oturma alanıyla birleşik olan eski mutfağın dolaplarını açıp kapatmaya, bakınmaya başlarken söyledi.

"Yok ne yazık ki. Ailem sizlere ömür, kendime bir eş bulmaya da vaktim olmadı. Tek başıma kazandığım para geçinmeme yardımcı olmuyor. Arkadaşımla birlikte burayı karşılayabiliyoruz anca." Kei'nin gözleri hala yerdeydi ve askerin banyoya gitmesinden korkuyordu. Bu devirde arkadaşın bile olsa hemcinsinle bu kadar baş başa kalmak hoş karşılanmazdı.

"Anlıyorum... Liderimiz yakın zamanda bizi mutlak zaferle buluşturduğunda böyle dertlerle uğraşmana gerek kalmayacak. Kendine en kısa zamanda doğurgan bir eş bul. İtalya'nın şanlı zaferini görecek, yaşatacak genç bir nesile ihtiyacımız var." Adam bu sefer Kei'nin yüzüne dönerek konuştu. Nereden bilebilirdi ki Kei'nin çocukların yüzlerine bile bakmayı çekemediğini?

"Bu arada... Bana eksik ya da yanlış bilgi vermeye cürret ediyor olabilir misin?" Asker, banyonun kapısına yönelecekken yönünü değiştirip Kei'nin tam önüne geldi. Diğer iki asker de kapının önünde bekliyor ve konuşmaları dinliyordu.

"Olanaksız, sizden ve devletimizden benim gibi sıradan biri ne saklayabilir?" Kei bilerek sesini zayıf tutmaya çalışmıştı ama bu adamın karşısında olduğu her saniye midesi bulanıyordu.

"Kuşlar, kulağıma aslında İtalyan olmadığını ve bir ailen olduğunu fısıldadı. Bunun hakkında söylemek isteyeceğin bir şeyler var mı?" Adamın gözleri camda asılı durup öten kanaryaya döndü. "Ne kadar güzel bir kuş ama aynı zamanda da akılsız. Sen de onun gibi olabilir misin?" Gözlerini tekrar Kei'ye çevirdi.

"İtalyan olmadığım doğru fakat uzun süredir buradayım, ailemle ilgili herhangi bir yorum yapamayacağım." Gözlerini yere eğerek konuşan Kei'nin karşısındaki asker, doğru cevabı aldığını hissedince arkasını döndü ve evin kapısına doğru ilerlemeye başladı.

"Unutma ki liderimizin ve benim her yerde kuşlarımız var. Herhangi bir yanlış söylem, hareket derhal kulağımıza gelir." Sakin ama tehditkar bir sesle konuşurken Kei'ye baktı. "Gözlerim üzerinde olacak, Japon. Kendin için hareketlerine dikkat etsen iyi olur." 

Kapının sertçe kapanışıyla başını kaldıran Kei'nin kaşları çatıldı. Başı ağrımaya başlamıştı, ne demek istiyordu bu adam? Tadashi'yle ilişkilerini fark etmiş olabilirlerdi, bunun dışında onları öfkelendirecek hiçbir şey yapmamıştı. Gerçi, Tadashi ile olan ilişkilerini de çok iyi gizliyorlardı. Komutanın dediklerini düşünürken Kei'nin düşünceleri yavaş yavaş yerlerine oturmaya başladı.

Komutanın bahsettiği kuş tek bir kişi olabilirdi, o da kalabalığın içindeki gözlerin sahibiydi.

𝘴𝘤𝘦𝘯𝘦𝘳𝘺. -𝘵𝘴𝘶𝘬𝘬𝘪𝘺𝘢𝘮𝘢 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin