=.=

63 9 56
                                    

(Benim iki tane çatlak kardeşim vra. Ve geçen bölümde Mirae teyze hakkında çok konuştular. Ben de Mirae teyzenin adını Yunsoo olarak değiştirdim👍)

-2 gün sonra-
Annem çarşıda, babam işteydi. Ben de evde miniklerin başındaydım. Televizyonun karşısında yerde oturmuştuk.  Bir bacağımda Jongin diğer bacağımda Jaehwa'nın başı vardı. Benim de elimde cips paketi çizgi film izliyorduk.

-Hyung.

-Ne?

-Jiseung hyung ile siz çok mu samimisiniz?

-Evet. Neden?

-Bu sabah onu ağlarken gördük.

-Ne? Nerede? Dediğimde bu sefer Jaehwa söze girmişti.

-Evine doğru gidiyordu.

-Haaa anladım. Dedim ve elimdeki cips paketini yere bırakıp ayaklandım.

-Siz evde kalın tamam mı? Uslu durun. Ben Yunsoo teyzenin evindeyim.

-Tamam. Dediler. Kumandayı ve cips paketini devralıp televizyona döndüler. Ben de gördüğüm ilk terlikleri giyinip bahçe kapısından çıktım ve karşı eve koştum. Zili çaldım. Yunsoo teyze kapıyı açtı.

-Jiseung için mi geldin?

-Evet.

-O kızdan geçen güm ayrıldı ama düm gece eve gelmedi. Sabah da çok kötüydü. Odasına girip kapıyı kilitledi. Babası da ben de deniyoruz ama açmıyor. Dinlemiyor bizi.

-Ben de deneyeyim mi?

-Evet evet dene. Belki seninle konuşur. Çok korkuyoruz. Hiç açmıyor kapıyı. Kahvaltı da yapmadı, odadan çıkmadı, dün gece nerede olduğunu da bilmiyoruz.

-Tamam. Ben...deneyeyim bi! Dedim ve terliklerimi çıkarıp odasının önüne gittim. Boğazımı temizleyip kapıyı tıklattım.

-Jiseung-ah! Jiseung-ah! Benim, Yongin. Dedim ama ses gelmedi.

-Jiseung! Manyak herif ne yapıyorsun? Aç kapıyı. Desem de yine ses gelmiyordu. İçerideydi, nefes seslerini duyuyordum. Ama ses vermiyordu.

-Jiseung-ah! Rae-i yüzünden mi? Aç kapıyı! Dedim. Bir kaç saniye sonra kilit sesi geldi ve arından kapı açıldı. İçeri girdim. Kapıyı hemen geri kapattı. Yatağına geri dönüp uzandı.

-Yha! Rae-i yüzünden mi? Günler sonra mı ayrıldığınız kafana denk geldi?

-Hamileymiş.

-NEEE?

-Sessiz ol.

-Kimden?

-Diğer sevgilisinden. Dedi ve gözünü sımsıkı kapadı. Göz yaşları süzülmüştü. Gidip yanına oturdum.

-Kalkmak ister misin? Dediğimde gözlerini yeniden açtı. Titreyen alt dudağı ile acıklı acıklı baktı bana. Elimi uzattım. Tutup oturu pozisyona gelecek şekilde kalktı ve hemen birbirimize sarıldık. Hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Onu felaket derecede seviyordu. Evlilik hayalleri kuruyorlardı. Hatta ilerideki çocukları için minik patikler bile örmüşlerdi. Derince iç geçirdim ve sırtını sıvazlamaya başladım.

-Yong-ah içim yanıyor! Kalbim çok acıyor! Dedi hıçkırıklarının arasında. Hiç kimseyi böyle sevmemişti. Ben ise hiç böyle bir durum yaşamadığım için nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordum. O yüzden sessizce sırtını sıvazlamaktan başka bir seçeneğim yoktu. Birden kapı çaldı.

-Oppa! Benim Jaehwa! Dediğinde birbirimize baktık. Kalkıp kapıyı açtım. Annemin sesi geliyordu içerden. Kardeşlerimi de alıp gelmişti. İçeri girdi. Kapıyı kapattı.

-Annemler konuşurken duydum. Jiseung oppa hastaymış.

-Evet, biraz. Dedim. Jiseung'un yanına geldi.

-Hasta değilsin değil mi?

-Jaehwa hadi içeri git.

-Oppa! Jiseung oppa neden üzgün?

-Anlamazsın Jaehwa hadi içeri git.

-Jiseung oppa. Sana sarılmamı ister misin? Dedi. Tanrı aşkına bu kız ne yapıyordu.

-Jaehwa bizi biraz yalnız bırakır mısın? Hadi abicim lütfen.

-Jiseung oppa! Seni kimin üzdüğünü söyle. Ona ağzının payını vereceğim.

-Tanımıyorsun ki.

-Araştırır buluruz. Dedi. Durup onları izlemek eğlenceliydi.

-Eski sevgilim. Ayrıldık.

-Rae-i mi? Dediğinde ikimiz de iok olmuştuk.

-Sizi buluşurken görüyordum. Kocamam bir burnu vardı ve kısacıktı. Rapunzelin cadı annesine benziyordu. Onun için üzülmeye değmez. Dedi ve elini tutup kalktı. Jiseung'da ardından kalkmıştı. Beraber odadan çıkıp gittiler. Ne oluyor ya? İki dakikada böyle saçma bir diyalog neden gerçekleşmişti? Ben mi? Sadece arkalarından bakakalmıştım.

Akşam eve geçmiştik. Babam çok rahatsızdı. Çok fazla kalp çarpıntısı vardı. Bu beni korkutuyordu. Gece kalması gereken nöbeti asmıştı. Korkunç bir histi. Benim gitmem gerekiyordu. Yine, yine ve yine...

Mezarlığa gittim. Hava yeni kararmıştı. Araba geldi. Cenaze arabası. Tüylerim diken dikem olmuştu.

-Baban yok mu?

-Şey...biraz rahatsızdı.

-Sana gömmekte yardım etmemizi ister misiniz?

-Şey çok iyi olur.

-Aman tanrım. Çok korkuyorsun! Kulubede bekle. Biz hallederiz. Dediklerinde saygı ile eğildim. Kulubeye girip kürek aldılar. O sırada ben de tabuta baktım. Lee Heran(이헤란- Lee Heran diye okunur. Heran, orkide demektir). Güzel bir ismi vardı. Woah! Benimle yaşıttı. Dudaklarımı dilim ile ıslattım. Damarlarımda gezinen kanı hissediyordum. İnsanın ne zaman öleceği belli değildi. Onlar tabutu ve kürekleri alıp gömmeye giderken ben de hemen kulubeye girip kapıyı kapattım. Ahhhh!!! Stresten ölecektim. Olduğum yere çöktüm. Bacaklarımda güç kalmamıştı korkudan. Sandalyeye tutunup kalktım ve sandalyeye oturdum. 1-2 saat sonra gitmişlerdi. Yeni bir ceset gömülmüştü. Sandalyeyi çevirip pencereden mezarlığa baktım. Derince nefes verdim. Sonra tekrar pencereye sırtımı çevirdim. Başımı hafifçe önüme eğip yeri incelemeye başladım. Bir süre sonra çalan zil sesi ile uyandım. Uyumuştum. Önce korkudan halisünasyon olduğunu sandım. Ama ses kesilmedi. Ses kesilmeyince gözlerimi sertçe açtım. Kalbimin ritimlerini, damarlarımdaki kanı, topraktaki karıncaları bile hissediyordum.

Aramızda, ölmeyen birileri vardı...

RİNG: CEMETERYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin