=.=

58 10 45
                                    

(Yuğum geliiirrrr😭)

Sabah göğsümdeki kolla uyandım. Jongin kollarını bacağını üstüme atmıştı. Tutup onu köşeye bıraktım ve kalktım. Saate baktım. Daha çok erkendi. Uyanmalarını istemedim. Ben de zaten adam akıllı uyuyamıyorum. Çıkıp gittim. Bahçeye çıktım. Mutfakta kirli bulaşıklar vardı. Babam erkenden mesaiye başlamıştı. Bahçede oturdum. Ellerimi cebime koydum. Temiz hava aldım. Ahhh! Heran'la rezil bir şekilde tanışmıştık. Ölmüşse ölmüştür neden zil koyuyorsunuz ki. Hava çok güzeldi. Gökyüzüne bakındım. Kapı cızırdama sesi ile başımı çevirip baktım. Heran gelmişti. Önüme geri döndüm. Hala utanıyordum. Temizlenmişti. Şaşırdım.

-Günaydın. Oturabilir miyim? Dedi kaydım. Yanıma oturdu.

-Günaydın. Temizlenmişsin. Dedim ve hıçkırdım. Hala yanyana durmak tüylerimi ürpertiyordu.

-Evet. Dün gece annen banyo yaptırdı. Çok tatlı bir kadın.

-Seninkiler?

-Annem ve babamı hiç tanımadım. Kendimi bildim bileli yetimhanedeyim.

-Şehir merkezi yolundaki mi?

-Evet. Dedi ve ortamı sessizlik kapladı.

-Şey...nasıl öldün? Dedim. Bu soruyu sormak her defasında tuhaf hissettiriyordu.

-Yangın.

-Ah doğru! Dedim. Tekrar sessizlik oldu. Ellerimi çıkardım ve yüzümü ovuşturdum. Bu sefer ellerimi cebime koymamış serbest bırakmıştım. Ona bakamıyordum. Dün gece geliyordu aklıma. Birden bire parmaklarını avucumun içine bıraktı. Şaşırıp ona dönmüştüm. Kardeşim korkuyorum diyorum ne yapıyorsun? Ona baktım. Yüzüne.

-Teşekkür ederim. Her şey için. Dedi ve gülümsedi. Gülümseyişi içimi rahatlatmıştı. Demek ki gerçekten yaşıyordu, dedim kendi kendime. Elimi çekip "Rica ederim" dedim.

-Ha bu arada! Sen mezarlığa her gittiğinde altına mı işiyorsun?

-İşemiyorum.

-İşiyor. Diye gelen sese baktık. Jiseung elinde metal şişelerle geldi. İçki getirmişti. Aç karna içmeyi sevmiyordum ama şu an içmem gerekiyordu. Yoksa rahatlayamazdım. Heran'ın yanına oturdu o da. Aramızda kalmıştı. Metal şişelerden birini bana verdi. Elinden alıp açtım ve kafama diktim.

-Yapıyor musun gerçekten?

-Yapmıyorum.

-Yapıyor. Dedi Jiseung yine.

-Reşit misin Heran? İçmek ister misin?

-Evet. Açar mısın? Dedi. Jiseung açıp ona verdi. O da içti.

-Her yaptığında da beni çağırıyor.

-Ne? Dedi ve gülmeye başladı. Jiseung...bittin sen. Bu arada, yüzünde hala tatlı bir gülümseyiş vardı.

-Bir keresinde o kadar korkmuştu ki gece bile altına bırakmıştı.

-Yhaaa! Yeter. Dedim. Ama ikisi gülme krizine girmişti. Tekrar kafama diktim. Sinirlerim bozuktu zaten. İkisinden birini gerçekten öldürecektim.

-Jiseung da 7 yaşında kadar bez kullanmıştı. Dedim. Heran daha fazla şaşrıp karnını tuta tuta gülmüştü. Annemin kıyafetleri içinde tam da annem gibi güzel görünüyordu. Jiseung da gülmeyi bırakmıştı. Bir tek Heran gülüyordu. Gülerken dengesini mi koruyamadı bilmiyorum ama başını koluma yasladı. İçim bir hoş olmuştu. Başımı öbür yana çevirip ben de gülümsedim. Gülmesi biraz hafifleyince dikleşti.

-Siz götünüze hakim olamıyor musunuz be? Dedi. Tekrar gülmeye başladı. 20'lerinde kocaman adam olmuştuk ama birbirimizin hassas noktalarını dışarı vuruyorduk. Susmuyordu. Kolunu tutup onu sarstım.

-Heran! Tamam yeter! Dedim. Eli ile tamam işareti yapıp kendisini zorla susturdu. Biz içerken Jaehwa gelmişti.

-Oppa ne yapıyorsunuz?

-Sen neden şimdi uyandın? Üstünü giymelisin üşüyeceksin. Dedim. Gözünü ovuşturdu.

-Hadi yatağa geri dön. Daha çok erken.

-Tamam. Dedi. Ona minik bie öpücük verip saçlarını okşadım. Sonra yatağına geri döndü. Jongin serseri gibiydi Jaehwa'da çatlak bir kızdı. Ama ikisi de benim için paha biçilemez birer mücevherdi. Ona ardından baktım. O gitti. Sonra Jiseung ayağa kalktı.

-Yongin. Hadi Heran'a kasabayı gezdirelim.

-Ben gelmiyorum. Al götür gezdir. Kim bilir belki daha fazla şey söylersin?

-Utandın mı? Dedi Heran. Ona dönüp baktım. Şimdi "Yok utanmadım altıma işemek favori aktivitem" demek vardı ama...

-Bence çok tatlı. Neden utanıyorsun ki? Yetimhanede abla da 12 yaşıma kadar emziğimi yanımda taşıdığımı söyledi. Streslendiğim zaman emzik emiyordum. Dedi ve bir de kendi üstüne güldü. Üç salak birbirimizi bulmuştuk işte. Aman ne güzel. Kalktı.

-Hadi gidelim. Dedi.

-İstemiyorum. Dedim.

-Eyy hadiii! Dedi. Kolumdan tutup çekiştirdi. Sonra ben de kalktım. Beraber sessiz sedasız yürümeye başladık. İyi gelmişti. Ama acıkmıştım. Eve geri döndük. Annem kahvaltı hazırlamıştı. Jiseung'da bizim eve geliyordu.

-Gidip evinde yesene yemeğini neden hep bizim eve çöküyorsun?

-Mekana yeni kız gelmiş bizimkiler kahvaltıyı ayrı yaparlar mı? Dedikodu saati var bugün. Dedi ve Heran'ı gösterdi. Doğru...doğru söylüyordu. İçeri girdik. Kahvaltıya oturduk. Bir Yunsoo teyze bir Yonghwa sultan sorulara boğmuşlardı Heran'ı. Kaşığımı tabağa bıraktım sertçe sustular.

-Sabah sabah ne hoş çeneniz varmış be. Ben bunaldım. Biraz sessiz olun artık kahvaltıdan sonra sorguya çekersiniz. Dedim. Annem bacağıma kocaman bir tokat geçirdi. Ahlayıp bacağımı tuttum.

-Yonghwa sultan gergin! Dedi Jiseung. Heran gülmüştü. Yunsoo teyze gülüşünü beğenmişti. Ağzındaki "o" şekli bunu gösteriyordu. Susmadılar tabi. Kahvaltı boyunca sorgu sual devam etmişti. Kahvaltı sonrası ben ve Jiseung odamıza çekilmiştik. Ben yatağa oturmuştum o da sandalyeme oturmuş dart fırlatıyordu.

-Güzel değil mi?

-Ne? Dedim.

-Heran. Güzel değil mi?

-Ölü o ölü! Auwwhhh! Mezardan çıkan kızın güzelliğini mi ölçecem? Hala tüylerim ürperiyor.

-Hadi amaaaaa! Baktın değil mi? Dedi. Sustum. Dünden beri içten içe güzel olduğunu düşünmüyordum değil. Sandalyeyi bana çevirip baktı.

-Sence güzel mi peki? Dedim. Gülümsedi.

-Güzel. Dedi. Onun açık olması beni da rahatlatmıştı.

-Evet. Evet çok güzel...

RİNG: CEMETERYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin