=,=

57 10 42
                                    

(Bölüm yazmayı unutan admin geldiiikeee)

Kafamı kaldırdım. Ayağa kalktım. Hafifçe arkamı döndüm. Pencereden kafamı hafifçe kaldırıp baktım. Gerçekten zil sesi geliyordu. Altıma işeyecektim. Kazma küreği alıp titreye titreye oraya gittim. Nefesimi son hız alıp veriyordum. Titremeden alamıyordum kendimi. Kazmayı elime aldım. Bu titreklikle nasıl kazacaktım bilmiyordum. Yağmur yağıyordu. Şimşek de çakıyordu. Yağmurluğu giymeyi de unutmuştum. Kazmayı alıp oraya buraya vurdum. Sonra kürekle toprağı çektim. Lanet olsun! Yine yapmıştım! Ama şu an bu umrumda değildi. Tabuta ulaştım. Ağlıyordum. Ödüm kopmuştu. Deli gibi ağlıyordum. Korkudan çığlık çığlığa bağırarak tabutu açtım. O da korkudan nefes nefese kalmıştı. Ben ise ağlıyordum ama felaket korkuyordum.

-Çıkar beni. Lütfen çıkar beni! Dedi. Dudakları bembeyaz olmuştu. Ağlaya korka titrek ellerimle elini tutup çektim. Ah'ladı! Zar zor onu kaldırıp çıkardım. Kulubeya koştuk. Tanrım bir ölü tutuyordum. Ah hayır ölmemişti! Ay çok saçma. Ölüp ölmediğini bilmiyordum. Kulubeye geldik. Hemen oradaki battaniyeyi üstüne örtüp telefona koştum. Evi arayamazdım. Babam gelemezdi. Kardeşlerim de öyle. Annem de başlarında durmalıydı. Kız titriyordu. Ah söylemeyi unuttum. Bu az önce gelip gömülen kızdı. Lee Heran. Aklıma gelince hemen Jiseung'un evini aradım. Çaldı çaldı uzun süre.

-Alo!

-Seung-ahhh!!! Seung-ahhh!!! Çabuk buraya gel!

-Ne oldu?

-Çabuk mezarlığa gel! Çabuk gel!

-Ne?

-AH ÇABUK GEL İŞTEEE!

-Tamam tamam!

-Elbise de getir.

-Yine mi?

-Lütfen!

-Peki. Dedi ve telefon kapandı. Kulubenin içinde ona en uzak noktadaydım. Ona bakamıyordum. Acı içinde sızlıyordu. Gözlerimi kapamış yere çökmüştüm. Titriyordum. O da soğuktan titriyordu. Bir süre sonra Jiseung geldi. İçeri girip kapıyı kapattı. Yağmurluğunun kapşonunu çıkardı ve poşeti bıraktı.

-Ne diye sürekli korkudan sıç-AAAAİĞHHHHH!!!! Dedi ve o da fırlayıp yanıma çöktü.

-Korkuyoruuumm! Diyerek ağlamaya devam ettim. O mu? Jiseung'un ruhu vücudunu terk etmişti.

-Ö-ö-ö-ölü! Ö-ö-öl-ölmüş mü-müydü?

-Zili çaldıııı! Dedim ve başımı sırtına dayayıp Heran'ı görmemek için elimden geleni yaptım. Ayaklandı. Kaçacaktı. Kolunu tutup yanıma geri çektim.

-Gitmeee! Dedim. Kolunu benden kurtarmaya çalışıyordu.

-Özür dilerim kardeşim! Ben burada kalamıyorum! Dedi. Bu sefer körkütük sarıldım koluna!

-Gitmeeeee!! Dedim ve yanıma çektim. Birbirimize baktık.

-Vücudum ağrıyor. Yaralarım ağrıyor. Dediğinde ikimizden de "HIIIIIIHHHHH" diye bir ses çıktı. Nefesi almış, vermeyi unutmuştuk. Konuşmuştu. Konuşmuştu. Bağıra çağıra ağlamaya başlamıştım.

-SUS! SUS ARTIK! Diye bağırdı Jiseung.

-Kalk. Tamam kalk. Onu götürmeliyiz. Dedi. Ama hala korkudan titriyordu. Başımı hayır anlamında salladım.

-Kalk hadiii şimdi gerçekten ölecek. Katil mi olalım salak? Kalk! Dedi. Korka korka kalktım. Poşeti elime verdi.

-Tuvalette üstünü değiştir. Yağmurluğunu giyin. Eve götürmeliyiz.

-Ne saçmalıyorsun? Ölü kızı neden evimize götürelim? Kendi evine gitsin ya!!! Dedim. Tekrar yanıma çöktü. Omuzlarımı tutup salladı.

-Lütfen Yongin-ah! Kalbim duracak bir an önce halledelim bu işi lütfen!

-Kendi evine gitsin yahu! Neden bizim evimize getiriyoruz lütfen!!!

-APTAL HERİF BURASI KİMSESİZLER MEZARLIĞI! NE EVİ? Dedi. Haklıydı. Kalktım. Üstümü değiştirip yağmurluğumu giyindim. Sonra gittim. Bir kolundan ben diğer kolundan Jiseung tutarak taşıdık onu.

-Ah! Kolum acıyor! Dedi.

-Sen nasıl öldün? Dedim tekrar ağlayarak. Böyle saçma bir soru sormam...akıl sağlığımı kaybedecektim.

-Yangını hatırlıyorum. Ve beni düzgün tutar mısınız kollarım yaralı?

-Tamam! Dedim. Karşılıklı ağlaşıyorduk. Taşımak istedim ama titriyordum. Jiseung onu taşıdı ve ben de kirli kıyafetimi ve kilidi alıp gittim. Kapıyı kilitleyip eve doğru gittik. Bizim eve geldik. Kapıyı çaldık. Annem sabahlığı ile kapıyı açtı. Şoka girmişti. İçeri geçti Jiseung. Anneme sarılıp ağlamaya başladım.

-Anne çok korkuyorum.

-Omo! Bu ne? O kız kim?

-Mezardan çıktıııı! Dedim. Hemen beni kendiden çekti.

-NE?

-Yonghwa teyze şurayı bu kız için düzenler misin? Dedi. Annem hemen koltuğu düzene koydu. Sonra babam ve ardından kardeşlerim uyandı. Hepimiz oturma odasında buluştuk. Annem Jiseung'u gönderip Yunsoo teyze'yi çağırttı. Yunsoo teyze, annem ve Heran benim odama girdiler. Jaehwa'da arkalarındam gitti. Woobin amca, babam, Jongin, ben ve Jiseung oturma odasında onları bekliyorduk. Boşluğa dalmıştım. Jaehwa geldi.

-Oppa! Annem seni çağırıyor.

-Huh? Tamam. Dedim ve kalktım. Sonra odama gittim. Heran'ı sarmalamışlardı. Tüm yanık yaralarımı sarmışlardı.

-Yongin. Yarın gidip kimlik işlerini hallet. Kız ölmemiş işte korkmana gerek yok. Bu gece Jongin ile Jaehwa'nın yanında uyu. Heran burada uyusun.

-Tamam. Dedim. Sonra annemler çıktı ve odada başbaşa kaldık. O utanıyordu. Ben de utanıyordum.

-Şey...beni uzandırabilir misin?

-Pe-peki. Dedim ve uzanması için yardımcı oldum. Üstünde sargı bezleri olduğu için giyinecek bir şeyi yoktu. Bu yüzden de üstünü örttüm. Bana bakmamak için elinden geleni yapıyordu.

Ölü birine nasıl acımıştım? Ölü biri yatağımdaydı? Tamam...bu geceki her şey saçmaydı. Ama üstünü örterken oluşan yakınlıkla yüzünde bir sevimlilik keşfetmiştim. Belki de utandığı için böyle tatlı duruyordu...

RİNG: CEMETERYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin