=.=

49 8 47
                                    

(Kimin prensi buuuğuğuuğuğuğ? Emcjejfj)

Kalktım. Ona da elimi uzattım. O da kalktı.

-Yüzün yaralı mı gidecen eve? Seninki korkmasın sonra?

-Korkutmam. Merak etme.

-Peki. Dedi. Gülüştük. Eve doğru yürümeye başladık. Jiseung ile böyleydik işte. Dövüşsek de küfürleşsek de birbirimize düşman kesilemezdik. Eve doğru hızla yürüdük. Eve vardığımızda Heran'ın çamaşırları astığını gördüm. İçeri gittim. Jiseung da evine geçmişti. Çarşafların arasından geçtim. Onun arkasında olduğu çarşafa geldim. Kısacık boyu ile parmak uçlarına kalkmış çamaşırlara mandal tutturuyordu. Mandalı astıktan sonra çarşafı hafifçe çektim.

-Ah! Ödümü kopardın! Yüzün? Yüzüne ne oldu? Dedi. Şaşırınca o kadar tatlıydı ki tutup onu öpmek istiyordum. Ama yüzüm gözüm kan olmuştu ve biraz da toza bulanmıştı.

-Eğlenceden geliyorum. Dedim. Kaşlarımı çatıp çarşaflara geri döndü.

-Ne? O kaşlar neydi öyle?

-Başına bela aldığını sanıp korktum sen benimle dalga geçiyorsun. Fazla eğlenmişsin sanki! Dedi ve çamaşırı silkeleyip ipin üstüne astı ve mandalla tutturmaya çalıştı. Sepetten bir mandal alıp zorlanmadan taktım. Yine bana kötü kötü bakıp arkasını döndü. Çamaşır sepetinden yeni bir çamaşır almaya ilerleyecekken kolundan tutup kendime çevirdim.

-Ne? Benimle de eğlenmek ister misin? Dedi ve elini yumruk şekline soktu.

-Evet isterim. Hadi sen de vur. Dedim ve onu korkutmak maksadıyla yüzüne yaklaşıp gözlerimi kapattım. Afallamıştım. Beklemediğim bir şey olmuştu. Yüzümdeki kanlara ve yaralara acımamış yumruk atmıştı. Gücü yoktu ama yaramın üstüne vurmuştu.

-Aaahh! Yüzüm! Diye acı içinde sızlayıp ondan uzaklaştım.

-Hem sen vur diyorsun hem sen mızmızlanıyorsun? Dediğinde ona şaşkınca baktım.

-Vurmazsın sandııım...dedim.

-Vur dedin neden vurmayayım? Dediğinde şaşkınlıktan ağzım da acımıştı. Ellerimi iki yana açtıp "Acırsın sandım" dedim.

-Ders olsun sana. Bir daha senin için endişelenirsem benimle dalga geçme. Dedi ve çamaşırlara geri döndü.

-Benim için endişeleniyor musun? Dedim.

-Evet. Dedi. Dibine gittim. Önüne aldığı saçlarını tek parmağım ile omuzundan yakalayıp arkaya doğru attım.

-Neden? Dedim. Heykelle konuşuyorum gibi durmuştu öylece. Kırmızı bir heykel. Daha fazla kızarmasını istemedim. Ondan uzaklaştım.

-Önce senin için sırtımı incittim. Şimdi de bana yumruk attın.

-Özür dilerim. Dedi elimle devam et işareti yaptım.

-Yani? Ne söylememi bekliyorsun?

-Yüzümü temizle.

-Ne?

-Annem Yunsoo teyze ile nakış evine gitmedi mi? Jongin ve Jaehwa'da yapamayacağına göre...yüzümü temizle.

-Peki. Biraz bekle de çamaşırları bitireyim o zaman dedi.

-Sağlık bekletilmeye gelmez. Diyerek kolundan tuttum ve eve sürükledim. Yüzümü sabunla yıkadım.

-Aaaaahhh yanıyor! Yanıyor! Yanıyor!

-Su! Havlu al! Su dökelim bekle.

-Gözüm! AAAAHHH GÖZÜME KAÇTI.

-OMO! KÖR OLACAKSIN!

-SU VER!

-BURADA BURADA! Diyip tastaki suyu direk üstüme fırlattı. Bu sefer ağzıma da girmişti.

-AAAHH ÜSTÜMÜ ISLATTIN AĞZIM! IW AĞZIMA SABUN GİRDİ.

-ÖZÜR DİLERİM ÖZÜR DİLERİM! HAVLU AL!

-SU DÖK YÜZÜME!

-TAMAM TAMAM TAMAM. Dedi ve bu sefer de taş gibi tası su dökerken yüzüme vurdu.

-LEE HERAAAN! YÜZÜM! Diye cırladım. Güç bela yüzümü yıkamıştık. Üstümü ıslatınca mecburen üstümü de soymuştum. Havlu ile üfleye üfleye yüzümü kuruttu. Sonra merhem sürüp yarabandı taktı.

-Dön de sırtına bu kremi yine sürelim. Dedi. Hafiften döndüm. Sırtıma kremi sürdü. Sürerken de konuşuyordu.

-Hiç sevgilin olmadı mı Yongin?

-Hayır. Bir iki kişi ile takıldım. Ama sevemedim. Bir de sevilmedim diyeyim.

-Sevilmedin mi? Neden?

-Sevilecek bir yönüm var mı?

-Yakışıklısın, uzunsun, güzel bir vücudun var, kibarsın, masumsun...kızlar hep böyle erkekleri sever. Benim gibi kızlar sevilmez. Dedi. Bu söz bana tuhaf geçmiş ve sinirimi bozmuştu.

-Neden?

-Kısayım, çirkinim, büyük göğüslerim yok, aptalım, insanlarım başına her zaman bela açıyorum. Erkekler uzun, alımlı, zeki, her alanda yetenekli olam kızları severler. Bende bunlarım hiç biri yok. Sevgilinin olmaması da şaşırtıcı zaten. Dediğinde elimi arkama atıp onu önüme çektim. Kremli eli ile koluma dokundu. Kolum da kreme bulanmıştı. Saçlarını alıp kulağının arkasına sıkıştırdım. Ağzı hafiften açılmış nefesi içine kaçmıştı.

-Ne yapıyorsun? Demişti. Yüzümü inceledim. Kendine çirkin demek ne haddineydi ki?

-Sen güzel bir kızsın Heran. Adın gibi bir orkide kadar asil ve güzelsin. Ayırca şimdiye kadar gördüğüm en alımlı kız sensin. Kendine bunları söylemek gibi bir hakka sahip değilsin...

RİNG: CEMETERYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin