Karanlık sayılabilecek bölümünde ilerlediğim sokakta benden başka biri daha vardı. Bu, dakikalar öncesinde beni göz hapsine alan, rahatsız olduğum için yürümeye başladığımda ise beni takip ederek bu dar sokağa kadar gelen adamdı. Kalabalık bir yere ulaşma umuduyla ilerliyor, peşimi bırakmasını umuyordum. İçimden ardı ardına tekrarlıyor, adeta yalvarıyordum peşimi bırakması için.
Belki de hayatımda ilk kez bir dileğim gerçekleşti.
Arkamdaki ayak sesleri arttı, tahminlerime göre üç kişi daha katılmıştı adama. Artan ayak seslerini, inleme sesleri takip etti. Ne olduğuna bakmak gibi bir hata yaparak durduğumda, adamlardan birinin beni takip eden adamı yerde, başını eğmiş bir halde tutarken saçı pembe ile mor arası bir renkte olan bir diğerinin ise elinde bir fotoğraf tuttuğunu gördüm. Üçüncü çocuk ise bir cellat edasıyla adamın başında dikiliyor, kimi zaman silahını adamın ensesine sürüyor, adamın ağlayışlarının artmasına neden oluyordu. Sakin bir şekilde konuştu.
"Bu o mu?"
Elinde fotoğrafı tutan çocuk biraz eğilerek fotoğrafı adamın yüzüne yaklaştırdı.
"Hiç şüphesiz."
Bunun üzerine, soruyu soran çocuk, silahını adamın ensesinden aşağı yavaşça sürerek çenesinin altına bastırdı. Adam, çocuğun bu hareketine karşılık, umutsuz ve hüzünlü bir sesle yalvardı.
"N'olur beni öldürmeyin, ölürsem karıma ve çocuklarıma kim bakacak?"
Silahlı çocuk dizlerinin üzerine çökerek silahı adamın çenesine doğru bastırdı. Kısık ve benim bile ürpermeme neden olan bir sesle, gülerek konuştu.
"İkimiz de biliyoruz ki çocuğunu da, eşini de katlettin. Yalan söylüyorsun, ve ben yalancıları sevmem."
Çocuk tetiği çekerken, bağırmamak için ağzımı kapatmamla, bir çift kolun beni kollarımın altından kavrayarak kaldırması bir olmuştu. Kurtulmak için umutsuzca çabalıyordum, ama arkamdaki kişi benden en az otuz santim uzun olduğundan, çabalarımın boşa gitmesi için beni tutması yetiyordu. Çıkardığım gürültü, birkaç metre ötemdeki üçlünün de kulağına gitmişti. Ölü bedeni orada bırakarak bana doğru ilerlediler. Az önce adamı tutan çocuk elindeki bıçakla bana doğru yaklaşırken, kalp atışlarımın hızlandığını ve ölümümün yaklaştığını hissedebiliyordum. Son bir umut çırpınırken çocuk bıçağı boynuma yaslayarak konuştu.
"Bak sen, küçük bir misafirimiz olduğunu fark etmemiştim. Ege olmasa belki hiçbirimiz anlamayacak, öylece gitmene izin verecektik. Büyük kayıp olurdu doğrusu. Ama şimdi senden kurtulabiliriz ve bu bizi bir çok zahmetten kurtarmış olur. Yılanın başını küçükken ezmek gerek."
Korkumu belli etmeden gülerek, çok yakınımdaki kahverengi gözlere konuştum.
"Benim gibi birini bile tehdit olarak görüyorsan, yılan seni zaten ısırmış demektir."
Çocuk bıçağı biraz daha bastırırken, onun birkaç adım gerisinde duran ve biraz önce adamı öldüren genç tebessüm ederek konuştu.
"Onu sevdim."
Bıçak boynuma biraz daha batarken, boynumdan akan kanı hissediyordum. Çok ciddi bir yara olmasa da, çocuğun ciddi olduğunu anlamam için yeterliydi. Birkaç sessiz saniyenin sonunda, en arkada duran ve az önce elinde tuttuğu fotoğrafı yere atan çocuk birkaç adım ilerleyerek bana yaklaştı.
"Yeter Mert, kıza işkence etmenin anlamı yok."
Mert başını çevirerek, konuşan çocuğa döndü.
"Ne yapmamı önerirsin Görkem, benimle dalga geçmeye kalkışan -ki başaramadı- birini ödüllendireyim mi?"
Görkem hafifçe gülerek ve omuzlarını silkerek cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A12
Teen FictionO sokağa gitmeseydim, O adamı görmeseydim, Yalvarışını, öldürülüşünü görmeseydim, Yakalanmasaydım, Hayatım ne halde olurdu? Ölmüş mü olurdum, Yoksa hayatıma diğer milyarlarca insan gibi devam mı ediyor olurdum? Egoist olduğu kadar gizemli Mert, Ses...