"Evet, Mert. Altı yaşındayken."
Başımı biraz yukarı kaldırdığımda, Asil'in ranzasını üstteki ranzadan ayıran tahtanın bunun gibi çocuk fotoğraflarıyla dolu olduğunu gördüm. O sırada yatağına uzanan Asil, kollarını başının arkasına koyarak konuştu.
"Bu fotoğraflara bakarak uykuya dalmak bana eski, güzel ve masum günleri hatırlatıyor."
Kolumdan tutarak çektiğinde ise yanında uzanıyordum. Ben de onun gibi fotoğrafları incelemeye başladım. Çocuklar kiminde bisiklet sürüyor, kiminde yemek savaşı yapıyordu. Hatta Asil, Ege ve Görkemin okula başladıkları gün çekildiği belli olan bir resim bile vardı, beş çocuk yan yana durmuş, ellerindeki kitapları göstererek sırıtıyorlardı. Elinde kitap tutmayan tek çocuk olan Mert eliyle Görkem'e iki kulak yapıyordu. Sanki küçük bir çakıl taşıymışcasına atladığım önemli detaya odaklandım. Fotoğrafta, tanıdığım yüzlerin yanında durarak gülen bir çocuk daha vardı. Siyah saçlarına karşın, zümrüt gibi parlayan yeşil-sarı gözleri vardı. Başımı hafifçe çevirerek Asil'e baktığımda onun da aynı fotoğrafa bakmakta olduğunu fark ederek sordum.
"Bu kim?"
Asil yavaşça elini kaldırarak fotoğafı yerinden çıkarttı. Elinde tutması, fotoğrafı biraz daha detaylı görmeme olanak sağlıyordu. Çocuğun yemyeşil gözleri adeta kedi gözleri gibi parlıyordu.
"Kaan."
Bir açıklama bekleyerek Asil'e bakmaya devam ettim. Bunu gördüğünde iç çekerek anlatmaya başladı.
"Neredeyse yaşıtım olduğu halde hepimizin abisi gibiydi. Çok zeki olmasına karşın zekasını asla yardım amaçlı kullanmaz, bizi eğiten herkese sinsi şakalar düzenlerdi. Biz de çocukluk aklımızla onu takip eder, adım adım taklit etmeye çalışırdık."
Bunu söylerken gülümsemesi beni de güldürmüştü.
"Hepimiz onu örnek alırdık, daha altı yaşında göreve çıkmaya başlamıştı. Şaka yapmakta olduğu kadar görevlerde de başarılıydı."
Altı yaşında bir çocuğun bunları yapması fikri beni şoke ederken, o gün içerisinde birkaç defa daha yenildiğim merakıma, bir kez daha yenildim.
"Sonra ne oldu?"
Asil'in suratındaki gülümseme adeta bir çiçek gibi solarken, elindeki fotoğrafı yerine yapıştırdı.
"Bu kadar başarılı olması diğer katil guruplarınca çok kıskanıldı. Başarısı arttıkça onu gruplarına katmak isteyen, hatta öldürmeyi düşleyen insan sayısı da artıyordu. O ise her zamanki gibi bu artışı göz ardı etmeye devam ediyordu.
Hepimizin kendi odası vardı ve odalarımızın kapıları genelde kapalı olurdu. Bir gece hepimizi uyandıran şey ise Kaan'ın odasından gelen gürültü, ve ardından cam kırılma sesiydi. Hepimiz o anda oraya koştuk, lâkin biz geldiğimizde odada kırık cam parçaları ve Kaan'ın dağılmış yatağından başka bir şey bulamamıştık. Onun ölebileceğine hiçbirimiz ihtimal vermiyorduk, bu yüzden günlerce geri dönmesini, her zamanki gibi eve kapıdan değil camdan girmesini bekledik. Ta ki umutlarımızın, yaşam sevgimizi de beraberinde götürdüğü o güne kadar."
Asil derin bir nefes alarak kolunu gözlerinin üstüne koydu. En zor kısıma geldiğini ve bunu anlatmanın onun için ne kadar zor olduğunu anlayarak elimi kolunun üstüne koydum.
"Eğer zorlanıyorsan anlatmak zorunda değilsin."
Dediğimi duymamışcasına konuşmaya devam etti.
"Hepimiz okuldan gelmiş, okulu bizimkinden erken biten Mert'i evin önünde ağlayarak bulunca hemen yanına koşmuştuk. Mert ise bize hiçbir şey söylememişti, bu yüzden neler olduğunu anlamak için akşam yemeği vakti gelene kadar beklememiz gerekmişti. Bizim çalışanlarla birlikte yemek yememiz yasak olduğundan, her zamanki gibi masaya yalnız başımıza oturmuş, bizi o evdeki herkesten daha çok seven Ayşe Teyzemizin yemekleri servis etmesini bekliyorduk. Beklediğimiz an gelip, Ayşe Teyzeye sorduğumuzda ilk defa bir sorumuzu yanıtsız bıraktığını görmüştük.
Yemekten sonra eğitimimizi sağlayan Mert'in babası bizi odasına çağırdığında ise Mert hariç herkes şaşkındı. Genelde o kahverengi renklerle döşeli odaya girişimizin nedeni Kaan olurdu, bu yüzden kimse ne tepki vereceğine karar verememişti. Ürkek adımlarla o odaya girdiğimizde ise Mert'in babası bize o korkunç haberi vermişti. Kaan'ın kıyafetleri, grubumuzun sembolü olan kolyesiyle birlikte kıyıya vurmuş halde bulunmuştu. Odadan sarsak adımlarla çıkarken, kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Ağır kapıyı arkamızdan kapattığımızda sanki anlaşmış gibi kapının önüne çökmüştük. Birkaç dakika öyle kaldıktan sonra en çabuk toparlanan Ege bizi kaldırmıştı. Evin olduğu yönde ilerlerken kimse konuşmuyordu, kimse onsuz nasıl devam edeceğimizi bilmiyordu. Daha da önemlisi, kimse haberi Mert'in ablası Melis'e nasıl vereceğimizi bilmiyordu."
O sırada boynundaki kolyeye bakarak konuşan Asil'in anlatmaya devam etmesini beklerken, elindeki kolye ucunun bir mermi şeklinde olduğunu farkettim.
"Hepimiz Melis'i çok severdik, o bizim hiç sahip olmadığımız ablamızdı sanki. Mert'in annesini andırmıyordu, adeta onun küçük bir kopyasıydı. Hepimiz ona gönülden bağlıydık, ama o ve Kaan arasında özel bir bağ vardı sanki. Kaan onun ilgi ve beğenisini toplamak için her şeyi yapardı, güzel haberleri ona ilk olarak söylemek için adeta bir çita gibi koşardı. Melis de aynı şekilde onun beğenisini kazanmaya çalışırdı. O zamanlar henüz çok küçük olsalar da, hepimiz biliyorduk onların birlikte bir geleceğe sahip olacaklarını.
O akşam eve döndüğümüzde kimse bizi neşeyle karşılayan Melis'in güler yüzüne bakamıyordu. O ise garip durumumuzdan şüphelenmiş, birlikte Kaan hakkında konuştuğumuz bir zamanda odamızı dinlemişti. Tabi bunu, kapının hemen dışından hiç duymadığımız kadar acı bir çığlık yükselene kadar anlayamamıştık. Hemen kapıya koştuğumuzda ise, Melis'in yere çömelmiş, parçalarcasına saçlarını çektiğini görmüştük. Bir yandan güzelim kumral saçlarını tek tek koparıyor, bir yandan Kaan'ın adını sayıklıyordu. Hayatımızın en büyük şokunu ise elindeki hediye yere düştüğünde yaşamıştık. Biz acı habere o kadar odaklanmıştık ki, bu günün onun doğum günü olarak kabul ettiğimiz gün olduğu aklımızın ucundan bile geçmemişti. Elindeki kadife kutu yere düşerken, sanki bizim tüm umutlarımız da yerle bir olmuştu."
Asil bana fark ettirmemek için yavaşça gözünden akan yaşı sildi, ama benim fark etmem kısa sürmüştü.
"O günden sonraki tam üç gün boyunca odasından çıkmadı. Yalnızca bizim getirdiğimiz bir bardak suyu alıyor, sonra bizi de odasından kovuyordu. İçimizi en çok acıtanlar ise gece attığı sessiz çığlıklardı. Ne kadar kafasını yastığa gömerek ağlasa da duyuyorduk biz. Hiçbirimizin durumu ondan farklı değildi. O ise hepimizin aksine, ağlayarak uyuduğu uykusundan kesik bir çığlıkla uyanıyordu. Biz ise uyumuyor, tüm gece tavana bakıyorduk. Doğal olarak hepimizin gözlerinin altı siyah olmuştu. Ne kadar Mert ve benim koyu renkli gözlerimiz olsa da, bu fark Ege ve Görkem'de belli oluyordu. Evimizde çalışan herkes bu duruma üzülüyor, bize acıyan gözlerle bakıyordu."
Asil'in lafı, açılan kapı ile bölündüğünde ikimiz de aynı anda başımızı çevirdiğimizden çenesi başıma çarpmıştı. Bir anda yataktan kalkmaya çalışırken de başımı üst ranzaya vurduğumda acım katlanmıştı. Dönmeye başlayan başımın etkisiyle yere adeta mıknatıs gibi kapaklanırken, Asil ve o an kapıdan girdiğini farkettiğim Görkem bana bakarak kahkahalar atıyordu. Görkem zar zor gülmeyi bırakarak konuştu.
"Yemek hazır ama görünen o ki sen değilsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A12
Novela JuvenilO sokağa gitmeseydim, O adamı görmeseydim, Yalvarışını, öldürülüşünü görmeseydim, Yakalanmasaydım, Hayatım ne halde olurdu? Ölmüş mü olurdum, Yoksa hayatıma diğer milyarlarca insan gibi devam mı ediyor olurdum? Egoist olduğu kadar gizemli Mert, Ses...