Önümde, turuncu saçlı, garip adamın yürüyüşünü izliyordum. Bana "tekrar görüşeceğimize eminim." demişti. Bu büyük ihtimalle, daha öncede dediğim gibi, o adamın burada ki biriyle iş yapmış olduğu anlamına geliyordu. Ama beni nereden tanıyordu? Ya da asıl soru belki de, tanıyor muydu? Karışık olan kafamı, iyice karıştırmak için söylenmiş bir şey olabilirdi. Emin olduğum tek şey, o adamın buraya sadece iş için gelmemiş olduğuydu. Her neyin peşindeyse, beni hatta İnci'yi de tanımak için araştırma yapmış olduğuydu. Şu gerçeği de yokmuş gibi sayamazdım, eğer bana zarar vermek istese-tabi eğer kendi mekanımızda bunu yapacak kadar cesareti varsa-çoktan zarar verirdi ki yaptığımız küçük konuşmadan, az çok o kadar cesareti olduğunu sezdim ama onu yapacak kadar salakta değildi. Başka zamanı kolluyor olabilirdi. O yüzden "tekrar görüşeceğimize eminim." demiş olabilirdi. Ama yapmayı sevdiğim bir şey varsa, o da herkesten 1 hatta 2,3 adım önde olmayı sevdiğim. Çünkü hem kendimden, kendi düşüncelerimden kaçmış, hem de kendimle yalnız kalmamış oluyordum. Kafam meşgul oluyordu. Bu da her zaman işime gelen bir konu.
Birden omzum da bir el hissettim ve arkamı döndüm. İnciydi. Artık aklımda sadece yukarı da ne olduğu değil, o adamla ilgili de sorular vardı. Ama bunu eve gidince halledecektim. İnci "hazır mısın?" diye sorup direk arkasını dönüp arabaya doğru yürümeye başladı. Cevap bile vermeden bende arabaya doğru yürümeye başladım ama arabaya gelince anahtarları İnciye attım. Attığım gibi anahtarı kapan İnci, kapıları açıp içine girdi. Arabanın yolcu koltuğuna yerleştikten sonra, gözümün o adamın yürüdüğü yola takıldığını fark ettim. O adam da bir şeyler vardı ama ne olduğundan henüz emin değildim ve bu beni rahatsız ediyordu. Şu ana kadar tanıştığım diğer adamlardan farkı neydi ki? Niye o adamda bir şeyler olduğunu düşünüyordum? Hayatım da ilk defa, gerçek bir turuncu saçlı biriyle tanışmıştım, kirpiklerinden kaşına kadar gerçek turuncuydu, bu buralar da nadirdir. Genelde çoğu kişi esmerdir, ya da az sayıda da olsa sarışındır ama bu adam gerçekten turuncuydu, ginger (doğal kızıl-turuncu) yapısı nadirdir dediğim gibi ama diğerlerine benzetemiyor olmamın sebebi dış görünüşü değildi, sanırım sebebi egoma biraz zarar vermiş olmasıydı. Tanıdığım çoğu kişi ya da diğer erkekler de şöyle oluyordu, bana yürümeye çalışıyor, ben onların egolarını şişirmeyip onları tersliyor ve onlarda en son vazgeçip başka kadınlara yöneliyordu. Bu adamın da yürüdüğünü sanmıştım ama adam aslında bir şeylerden emin olmak ister gibi ona doğrulttuğum soruları, aklında ki soruların cevaplarını verecek şekilde yanıtlıyor ve benim tepkime göre aklında her ne varsa emin oluyordu. Beni galiba bu rahatsız ediyordu, egomun zarar görmesi, çünkü genelde insanların akılların da kalıcı iz bırakan ben olurdum ama şimdi onun aklına ne kadar iz bıraktıysam o da benim aklıma o kadar iz bırakmıştı. Herkesten bir kaç adım önde olmamın bir diğer nedeni de, belirsizlikten nefret ediyor olmamdı. Belirsizlik, beni rahatsız ediyordu ve bu adamdan belirsizlik damla damla paçalarından akıyordu, evin buraya çok uzak olmaması iyi bir şey gibi geldi, hayatımda belki de ilk defa. Nasıl bir yol izleyeceğimi düşünebilirdim.
"Eve geçer, bir şeyler yer ve sonrasında 'hayalete' geçeriz." Dedi İnci bütün dikkatim birden ona döndü. Hayalet bir nevi karargah gibiydi. Orası diğer katillerinde olduğu, görevlerin verildiği ve hatta diğerleriyle sohbet ettiğin yerdi. Kulağa kötü gelebilir aslında kötü de ama orada yakın arkadaşım diyebileceğim biri de vardı. Kötülüğün içinde ki iyilik gibi. Tabi burada ki iyilik, böyle bir ortam da yakın arkadaşımın ya da ona benzer bir şeyin olmasıydı. Yani iyi olan, aslında arkadaşım diyebildiğim kişinin iyi biri olmasından değildi. Çok kötü biri olmayabilir ama benim gibi ellerinde kan olduğu için, kötü sayılırdı. Bu durum da ben ne oluyorum? Kötü...Her neyse.
Arkadaşım diyebildiğim kişiye dönelim, Buluta...Katil olmasa kesinlikle komedyen olabilecek, keskin nişancımız. Uzun sayılabilecek boyu, dürbün gibi her şeyi net gören, siyah gözleri ve bir de komik, sürekli rengarenk boyadığı kıvırcık saçları...
Mizahını asla kaybetmemiş ve büyük ihtimalle delirmişti-ki bana da ne zaman delirdiğimi görse, deliler dairesine hoş geldin der- çünkü onun bir şeyi umursadığını görmedim. Onun için delirmiş olmak bir nimetti. Bizim hayat şeklimiz de dahil, bu hayatın delirmeden, yaşanmayacağını söyleyip durduğu için delirmenin onun için nimet olduğunu savunurdu ki haklıydı da aslında. Bir şeye tutkuyla, arzuyla bağlandığını hiç görmedim. Silahları saymazsak tabi. Silahlara karşı tuhaf bir takıntısı vardı. Bir sürü çeşit silaha sahip olduğunu göstermişti. Tuhaf şeylerden mutlu olan, aşk ile yakından uzaktan alakası olmayan, insanların hatasını yüzüne söylemekten asla kaçınmayan ve benim moralimi düzeltebilen tek kişi...Onun da diğerlerimiz gibi, ailesi yoktu, küçük yaşta ailesini kaybetmişti ve 8 yaşında olmasına rağmen, ona işkence eden, ailesinden ona kalan tek kişiyi, yani teyzesini de öldürmüştü. Bu şekilde "talih kuşunun" da dikkatini çekmişti. Bu bilgi dışında geçmişi hakkında kimse bir şey bilmiyordu, bundan ne o, ne de diğerleri, rahatsız görünmüyordu. Bulut isminin, gerçek ismi olduğunu bile sanmıyordum ama geçmişini gün yüzüne çıkartmıyorsa ya da bunu istemiyorsa, saygı duyardım. Sonuçta herkesin, kendisiyle bile konuşmadığı, kara bir geçmişi vardı...Bulutu az çok tanıyor olmamın sebebi, gözlemlerimdi. O kadar çok süredir beraberdik ki, huyunu, karakterini artık çözmeye başlamıştım. Yaptığımız işe bakılacak olursa belki de Bulut bunun için biçilmiş kaftan olabilirdi. Parasını aldığı sürece hiç bir şeyi umursamıyor -tıpkı İnci gibi- ama o bunlarla beraber bir de üstüne buna mizah katıyor ve iş sanki komikmiş gibi gösteriyordu. Bir insanın ölümü komedi malzemesi değildir demesine rağmen yaptığı işi nasıl eğlenceli ve komik bir hale getirdiği ise tartışmaya açık ve merak edilen bir konuydu ama o bunu "biz masumları veya çocukları öldürmüyoruz, kötü insanları öldürüyoruz ama onlara göre de biz kötü insanlarız, o yüzden artık üzerinde düşünmüyorum, bence sende düşünmemelisin, yoksa delilik dairesinin dışına çıkarsın ve bunu istemeyiz değil mi?" demişti. Yakın arkadaş sayılmamızın nedenini net olarak açıklayamam aslında aramızda garip bir ilişki var çünkü ama karargâhta ki diğer kişilere göre Bulut, gerçekten yakın arkadaşım sayılırdı. Belki İnci den bile yakın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN REVAN
Roman pour Adolescents"Eğer ihanet affedilebilir bir şey olsaydı, şeytanın kendisi Tanrının yanında oturuyor olurdu." Kafanın içinde binlerce kişilik ve bunların her birinden çıkan farklı bir ses...Eğer en başa dönebilseydim, her şeyin başladığı o ana dönmek isterdim...O...