"Sen sevildin, beni anlaman mümkün değil."-James Arthur (Train Wreck)

518 57 8
                                    

En güzel elbise mi? Hayatım boyunca etek bile giymedim ben. Resmen yürümeyi öğrenmeden, koşmayı öğrenmek gibi. En büyük derdim şu an bu değildi ancak, İncinin en büyük derdi buymuş gibi görünüyordu. Çünkü Hayaletten çıktığımızdan beri, bir kaç yeri arıyor, açık olup olmadıklarını soruyor, eğer istediği cevapları almazsa, para bile teklif ediyordu. Tek derdi sadece yarın ki görevi en iyi şekilde yerine getirmek değil, baloda da en iyi şekilde gözükmekti ki, bu hareket tam İncilik bir şeydi. Sanata, zarafet ve şıklığa fazla önem verirdi. Gerçi önem verdiği sanat, öldürme sanatıydı. Bu göz önünde bulununca ne kadar sanatkar biri olduğu tartışılır tabi.

"Bir kaç yer ile anlaştım şimdi hemen gitmeliyiz, oyalanma lüksümüz yok." diyerek hemen arabaya bindi. Zaten genel olarak çoğu konu da pek lüksümüz yoktu. Çok acele etmeden ama İnciyi de delirtmeyecek şekilde, arabaya doğru yürüdüm. Ben kapıyı açarken, İnci çoktan arabanın motorunu çalıştırmıştı.
Direk arabayı AVM'lerin olduğu yola sokup, gazı kökledi, tam şu an da aklımdan geçen düşünce şuydu; Acaba benim ölüm haberimi alsa, böyle hızlı araba sürer miydi? Niye böyle düşündüm bilemem ama birden aklıma geldi işte, yerli yersiz zamanlarda, saçma düşünmekte iyiydim çünkü. Sanırım beynim artık kötü anılarım gün yüzüne çıkmasın diye, başka kötü saçma düşünceleri aklıma getiriyordu.
Yaklaşık 10 dakika sonra İncinin zorla açık tuttuğu mağazaya geldik. Kapının önünde ince uzun boylu, sarışın bir kadın bizi bekliyordu, yüzünde bir tebessümle.
"Hoş geldiniz efendim, siz gelmeden bir kaç elbiseyi önceden çıkarttık, belki içlerinden birini beğenirsiniz." Diyip İncinin yüzünde memnuniyet aradı. İnci de zaten tam böyle bir hareket bekliyordu. Gülümseyerek kapıdan içeri girdi ama kadın beni görünce sanırım biraz hayal kırıklığına uğradı, alışkındım zaten, İnciyi gören herkes, sonrasında bana bakınca genelde suratlarında ki mutlu ifade düşerdi ve hayal kırıklığı yaşardı. Çünkü benim de İnci gibi narin gözüktüğümü düşünüyorlardı, onun gibi giyinen ve onun gibi sahte gülücükler saçan... ama bende sahte gülücükler yoktu, bir kaç yıl önce hepsini kullanıp tüketmiştim, şimdi yapmaya çalışınca acı çekiyor gibi görünüyordum. Ya gerçekten bir şey hissedersem tepki veriyordum ya da hiç tepki vermiyordum genelde. Her neyse...Bu konuyu da diğerleri gibi asla üzerinde düşünmeyeceğim konular arasına koyma zamanım gelmiş.
İnci direk kadının öne çıkarttığı bir kaç elbiseyi alıp, deneme kabinine gitti. İki saniye geçmeden kafasını tekrar deneme kabininden çıkarıp elbiselerine uygun ayakkabılar istedi. Kadın dediğini yapıp ona uygun ayakkabılar bulmaya başladı. Ben ise etrafıma bakınıyordum, bu kadar parlak, gerçekten kadınlığı en üst seviyelere çıkaran elbiseleri nasıl taşıyacağımı düşündüm. Kadınlığını kullanabilen kadınlara her zaman hayranlık beslemiştim, gizli bir hayranlıktı ama hayranlıktı işte, kendini kullandırmaktan bahsetmiyorum. Kadın olduğunun farkında ve gerçekten güçlü bir görüntü oluşturmak için, içinde ki gücü dışarıya elbiseyle yansıtmak büyük cesaret isterdi, herkes, her elbiseyi taşıyamaz. Kadınlığını kullanmak zordur, ben spor tarzında takılan bir güçlü kadındım ama bazı kadınlar tehlikeli ve güçlü olduğunu bir elbiseyle yansıtabiliyorlardı, imrendiğim buydu.
Kadın omzuma dokunup elime iki tane elbise verip, kabine kadar eşlik etti, ardından ona uygun ayakkabılarla geldi. İlk elbise sırtı tamamen açık hafif göğüs dekoltesi olan bir elbiseydi, kabarık değil kalçama kadar saran, dizlerimden sonra balonlaşan elbiselerdendi ve askısızdı, bunu taşımak gerçekten zordur, elbise asalet kokuyordu. Bir de "senin gibi kadınlar beni giymemeli." Diye bağırıyordu resmen. Onu bir kenara koyup, siyah elbiseyi denedim. Siyah, ince askılı, göğüs dekoltesi diğerine göre daha fazla ve bir bacağı yırtık elbiselerdendi, bu kadar açık giyinmekle sorunum yoktu, giyenleri de yargılamazdım ama beni rahatsız edeceğini ve görevde başıma iş açacağını bildiğim için çünkü göğüslerim olması gerekenden biraz büyüklerdi ve göze batıyorlardı o yüzden, canım sıkıla sıkıla, kırmızı elbiseyi denedim, askısız olduğu için direk içine girip, fermuarımı çektim, beyaz önü açık, orta kalınlıkta olan topuklumu da giyip, kabinden çıktım, kabinden çıkana kadar, kabinde bunaldığımı bile anlamamıştım. İnci ayna da kendine bakıyordu, ben de diğer aynada kendime bakmaya başladım, elbiseye baktım, ayakkabıya baktım, kollarıma, kısaca her şeye baktım ama gözlerimin içine bakamadım aynada. Şu an da olduğum kişi, böyle elbiselere pek yakışmıyordu. Sahte ve samimiyetsiz bir görüntüm vardı şu an.
"Ne...ne kadar hoş olmuşsun, Kocaman bir genç kadın olduğunu unutmuşum." Diyen İnciye dönüp baktım. Gözlerinde ilk defa bir his yakalamıştım. Hem gururlu hem kibirli gibiydi. Sanki benimle ilgili, bu kızı şu an ki haline ben getirdim, benim sayemde bu kadar güçlü, güzel bir kadın oldu dermiş gibi bakıyordu ama o şu an benden çok daha asil duruyordu. Gümüş rengi bir elbise seçmişti, hafif kabarıktı ve aşırı göğüs dekoltesi vardı, o da benim gibi beyaz önü açık ama ince topuk ayakkabı seçmişti. İnci bu tür ayakkabılara alışık olduğu için, bazen göreve bile bu tür ayakkabılarla gelebilirdi ama ben asla göreve böyle ayakkabılarla gidemezsin o yüzden kesin yanımda yedek spor ayakkabılarımla dolanacaktım. İnci fazla zamanımız olmadığını bildiği için, üzerinde ki ve üzerimdekileri alacağımızı belirtip, kabine gitti. Bende kabine girip, üzerimde ki elbiseyi çıkardım. Kendi kıyafetlerimi giydiğim de kendim gibi hissetmeye başladığımı hissettim. Ben buydum. Rahatlık benim için fazla önemli bir konuydu ve sırf güzel olmak uğruna çok zorunda değilsem, asla bu tarz kıyafetler ya da elbiseler giymezdim, ki durumum tam olarak buydu. Zorunda olduğum için elbise giyecektim. Çünkü talih kuşunun da belirttiği gibi 'başka da şansımız yoktu zaten, başarılı olmak dışında."
İnci elimde ki elbiseyi alarak kadına verdi ve kasaya geçti, nakit ödemesini yaptıktan sonra yanıma gelip, poşetlerden birini bana verdi, arabaya doğru yürürken gözüme mendil satan küçük bir kız çocuğu çarptı. Ayakkabısı yoktu, üstündekiler yırtıktı ve zor durumda olduğu her halinden belliydi. Muhtemelen acıkmıştı da. İnciye arabaya doğru gitmesini söyleyip, küçük kıza doğru yürümeye başladım. Hava esmeye başlamıştı, sonbahara girmiştik havalar artık soğuyordu. Kız çocuğuna yaklaştığımda gözlerimin içine bile bakamadığını fark ettim, bu kalbimin derinlerinde güçlü bir duyguyu uyandırdı.
"Merhaba güzel kız, pek konuşkan olmadığını varsayarak şunu söylemek istiyorum." Diyip cebimde ki 500 lira kadar nakit parayı kıza uzattım.
"Çekinmeni ya da kendini kötü hissetmeni istemiyorum. Hava soğumaya başladı, bu parayı al, mendillerini de al ve bugün mendil satma, git bugün dinlen, kendine yemek al. Senden bugün sadece kendini düşünmeni ve kendine iyi bakmanı istiyorum." Dedikten sonra parayı cebine sokuşturdum. Küçük kız, önce gözleri yaşlı bana baktıktan sonra bana hemencecik sarılıp, poşetini alıp, koşmaya başladı. O hemencecik kısa sarılış, içim de insani duyguları canlı tutmaya yetti. Kendimi mutlu edemiyordum belki ama mutluluğun en ufak kırıntısına bile ihtiyacı olan kişilere elimden bir şey geldikçe yardım etmeye çalışırdım, çünkü ailemiz bizi bırakıp gittiğinde biz de bu durumlara düşmüştük. Nasıl bir duygu olduğunu iyi biliyordum. Dibi de görmüş biri olduğum için şu an yükselişi de yaşayabiliyordum.
Arabayı çoktan çalıştırmış İnci önce bana baktı ama hiç bir şey söylemedi. Arabayı sürmeye başladı. Ev yoluna sapmak için sağa döndüğünde, az önce yanına gittiğim küçük kızı gördüm, karanlık bir silüetin yanındaydı, karanlıkta ki kişiyi göremiyordum ama erkek olduğu belliydi, karanlıkta ki adam da kıza para veriyordu ve biraz daha dikkatli bakınca gözüme, bir kaç saattir aklımdan gitmeyen o detay çarptı. Turuncu saç...
Ama bu nasıl mümkün olabilirdi? Yanlış gözlem yapmış olamazdım, o gün tanıştığım adam da, takipçi bir sapık tipi yoktu. Tamam gözetlemek için gelmiş olabilirdi ama takipçi bir sapık değildi. Beni takip ediyor olamazdı değil mi? Belki de o bile değildi, emin miyim bilemem, ama ya gördüm ya da aklım o adama takıldığı için beynimin oynadığı oyunlardan biriydi. Cama iyice yapışmış o kişiyi görmeye çalıştığımı fark ettim, tek fark eden ben değildim anlaşılan.
"Ne oldu? Cama yapışacak kadar." Diyen İnci de fark etmişti. Onu geçiştirip konuyu şimdilik kapatacaktım. Çünkü o adamla olacak her şey artık ben ve onun arasındaydı. Başkasını ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmıştı.

KAN REVANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin