Silah patladığında her şey bir anda oldu. Hepimiz bir an da eğildik. Locada ki korumalar birden içeri daldı ve etrafa bakındı. Direk Savaşın yanına gelip, onu korumaya başladılar. Biz kadınlar umurunda bile değildik korumaların. Neyse ki korumaya ihtiyacı olan birileri de değildik. Yani şu uyuşturucu kölesi kızlar, hariç tabi. Dışarısı ise daha fenaydı, herkes koşturuyor, bağırıyor ve gerçekten korkuyorlardı. Onları suçlayamazdım. İlk defa gözümün önünde silah patladığında bende gerçekten korkmuştum. Çünkü o silahı ben ateşlemiştim. Ama itiraf etmem gerekirse içimde bir yerlerde bir canavar, bundan aşırı zevk almıştı ve çok mutlu olmuştu. Bunu fark etmem biraz uzun sürdü tabi...
"Efendim sizi buradan çıkartmalıyız hem de hemen." dedi korumalardan biri. Savaş kafasını bize çevirip baktı. Önce uyuşturucu kullanan kızların korkmuş ifadelerini gördü. Sonra bize döndü. İnci korkudan titriyormuş gibi yapıyordu. Ben ise hemen kafamı dizlerime gömüp, korkuyormuş gibi yapmaya çalıştım. Çünkü yüz ifademi görürse, korkmadığımı görecekti. Bu da işime gelmezdi şuan. Savaş tekrar adamlarına döndü.
"Buraya 2 adam daha gönderin, bu kadınları alsın. Hemen." dedikten sonra etrafına bakındı. Dikkatli bir şekilde gitmeye çalışıyordu. Hayır, hayır. Gitmemeli. Giderse plan suya düşer, onu bayıltmak zorundayım. Hem de hemen. Düşün Dünya düşün! Eğer şimdi yapmazsam, odaya giden yerde hiç yapamam, buradan çıkarsa, o odaya daha fazla adamla gider. Bu riske giremem. Yapacak tek bir şey kalmıştı. İnciye baktım. O adamların ikisini de halletmeliydik. Şırıngayı bacağımdan çıkartıp, gizlice İnciye gösterdim. İnci hafif sinirliydi ama anladı. Yavaşça Savaşa yaklaştım. Korumalar onun önünde etrafı kolaçan ediyorlardı. Bu işin başarılı olabilmesi için, her şeyin hızlı yapılması gerekiyordu. Savaşla aramda bir kaç cm vardı. Nefesimi verip, aniden şırıngayı boynuna saplayıp enjekte ettim. Çıkardığı ses adamları direk üstümüze saldı ama yere yığıldı. İnci önden gelen adama direk kafa atıp, dirsek ve tekme darbeleri indirmeye başladı. Diğer adamsa üstüme doğru atladı. Önce boğazına bir yumruk indirip, nefesini kestim. Sonra ise dize bir tekme atıp, içimde ki canavarın öne çıkmasına neden olan olan o sesi duydum. Tekmeden gelen, dizin kırıldığına işaret veren 'kıt' sesi. Dizi kırılmıştı. Sonra 2. tekmeyi ise direk suratına indirdim. Bunlar kendine nasıl koruma diyorsa. Silahlı değillerdi. En başında girerken fark etmiştim. Silah sokamaz kimse diye düşünmüş olamazlardı. Çünkü neden silahlarının olmadığını başka türlü açıklayamazdım. İnciyle kapıya doğru yürüdük. Kapının oradan geçerken, gözüme kapının yanında ki masada duranlar çarptı. 2 silah ve kondom. Sonra jeton düştü. Silahlarını almaya fırsat kalmadan silah patlamıştı. Bu yüzden direk yanımıza geldiler. Çünkü eğer o silah patlamasaydı, o adamlar ya bizi ya da içerideki kızları götüreceklerdi. Ah tanrım iğrenç. O adamları bir daha tekmelemek geldi içimden. Kafamı iki yana sallayıp, bu düşünceden uzaklaşmaya çalıştım. İnciyle yürümeye devam ettik. Paranın olduğu odaya doğru yürümeye devam etmek zorundaydık. Herkesin dans ettiği büyük salon boştu ve polislerin gelmesi de fazla sürmezdi. Bulut neredeydi? Umarım o aptal çocuk kendini öldürtecek bir şey yapmamıştır. Ayrıca silahı ateşleyen kimdi? Bolca cevapsız soru, zihnime doluyordu ama benim şuan yapmam gereken daha önemli sorunlar vardı. Yakalanmadan buradan gitmek gibi...Ya da ölmemekte hoş olurdu tabi. Büyük salonu geçip ara koridora girdik, koridorun sonunda büyük demir bir kapı vardı. Koridorda yürümeden İnci eliyle beni durdu.
"Bırak odaya ben gireyim. Parayı alır otoparkta buluşuruz. Bulutu bul. Burada bizimle beraber buluşmuş olmalıydı." dedi. Eh işte bu sorun. Bulut hangi cehennemdeydi? Büyük salona geri dönüp, etrafa bakındım. Fazla zamanımız yoktu ve adam eksiğimiz vardı. Cam pencerelere doğru yürürken gözüme, dışarıda hemen karşıda ki yüksek katlı apartmanın çatısı dikkatimi çekti. Çatıda adamlar vardı. 3 adam vardı. Dövüşüyor gibi duruyorlardı. Karşılarında 3 kişi daha vardı. Biraz daha yaklaşıp iyice dikkat kesildim. Anında o renkli saç dikkatimi çekti. Bulut...Onun orada ne işi vardı? Onun burada olması gerekiyordu. Dikkat dağıttıktan sonra buraya gelmeliydi. Yanında ki adamlar kim ki? Biraz daha baktıktan sonra onların Cem ve Arda olduğunu gördüm. Bu ne halt be? Onlar neden burada? Onların burayla alakalı görevleri yok ki. Savaş tüm akşam bizimleydi. Yeğeni burada bile değildi. Kimse gelmedi ve gelenlerde onun asla yeğeni olamazdı. Bulutu aramak için telefonumu çıkarttım. Telefon biraz çaldı sonra açtı. Bulutun karşı apartmandan bana baktığını hissediyordum.
"Senin orada ne işin var? Kafayı mı yedin sen? Görevi mahvedeceksin. Bu senin için bile sınırlarını aşan bir durum sen asla görevi yarım yamalak yapmazsın Bulut, ne olduğunu bilmek isti-" diyemeden Bulutun sesi lafımı kesti.
"Evet evet biliyorum. Nutuk çekmen bittiyse büyükanne, konuşmak isterim. Cem ve Ardanın görevleri onları buraya getirmiş. Savaşın yeğenini izliyorlardı biliyorsun. Buralarda bir yerdeymiş. Sonra ben cam kenarında o kızla dans ederken beni görmüşler. Silah patladıktan sonra beni aradı Cem. 3 silahlı adamın onlara doğru geldiğini ve yardım gerektiğini söyledi. Silahı ben patlatmadım daha dikkat dağıtmama vardı. 5 dakika önce patladı. Bir şeyler kesinlikle ters gidi-"cümlesini tamamlamadan arkamda bir yerden 1 el silah ateş edildi. Telefonun ucunda hala Bulut vardı. Direk arkama dönüp baktım. Nereden geldiğini anlamaya çalıştım.
"Dünya çık oradan! Duydun mu beni? Derhal çık oradan! Dünya asansöre bin ve otoparkta in seni alacağım oradan. Git hemen!" diyordu ama onu duyamıyor gibiydim. Silahın ateşlendiği yere doğru yürümeye başladım. Aklım bana ihanet etmiş ve şoka girmişti, çünkü silah koridorda ateş edilmişti. Zihnim çığlık çığlığaydı. Tek bir cümle çınlıyordu 'İnci oradaydı...İnci oradaydı...İnci oradaydı.' zihnim aynı şeyi, bağıra bağıra söylüyordu. Telefon hala kulağımdaydı.
"İnci oradaydı...Silahın patladığı yerde. İ-inci oradaydı." fısıldarmış gibi konuşmuştum. Zihnim hala çığlık atıyordu ama vücudum koridora doğru yürüyordu. Bulutun hala diğer yandan bana seslenen sesi duyuyordum ama umursamıyordum. Telefonu kapatıp, koşmaya başladım. Koridora sapmak için sağa dönmeden önce biri son sürat üstüme koşup, beni yere düşürdü ve anında asansöre bindi. Silahımı çıkarıp ateş edecekken, asansöre binen ve beni kimin düşürdüğüne bakmak için döndüm. Zihnimin bana oyun oynadığını düşünmek istedim. Tam şuan da gördüğüm şeyin, hayal gücüm olduğunu düşünmek istedim. Asansörde, elinde para çantasıyla duran kişi oydu. Turuncu saçlı adam. Gerçekten oydu. Kapılar kapanırken bana bakmaya devam etti. Yüzünde şaşkınlık vardı. Beni burada görmeyi beklemiyormuş gibiydi. Asansör kapandı ve ben öylece dağınık bir zihinle kalakaldım. Buraya neden gelmişti? Silah elimden düştü ve şuan hiç olmadığım kadar berbat bir haldeydim. Ayağa kalkmamı sağlayan şey şuydu; Eğer silah patladığında turuncu saçlı adama bir şey olmadıysa bu demek oluyor ki...
Ah tanrım lütfen yanılıyor olayım. Koşarak koridorun sonunda ki demir kapıya ulaştım. Kapıyı hiç açmak istemiyordum. Ellerim açmak istemiyordu bu lanet kapıyı çünkü arkasında ne olduğundan emin değildi. Derin bir nefes aldım ve titreyen ellerime rağmen kapıyı açtım. Kapıdan içeri girdiğimde, midem aşırı bulanmaya, başım dönmeye ve ayaklarım tutmamaya başladı. İnci oradaydı. Kapının ilerisinde kasanın yanında, yerde...kanlar içinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN REVAN
Fiksi Remaja"Eğer ihanet affedilebilir bir şey olsaydı, şeytanın kendisi Tanrının yanında oturuyor olurdu." Kafanın içinde binlerce kişilik ve bunların her birinden çıkan farklı bir ses...Eğer en başa dönebilseydim, her şeyin başladığı o ana dönmek isterdim...O...