Her gece aşinası olduğu sokakta yürürken yaklaştığını fark etmesiyle adımlarını yavaşlattı. Etrafına bakıp kimsenin olmadığına kanaat getirdikten sonra, adımlarını bir tüy hafifliğinde basmaya dikkat ederek sol tarafındaki neredeyse harabeye dönmüş eve doğru yöneltti.Karanlıkta yavaşça ve sessizce ilerledikten sonra ayağına taşın takılmasıyla geldiğini anladı.Yere eğilerek kucağındaki odunları yere bıraktı ve cebinden çıkardığı kibritle etrafı aydınlattı.Aydınlanan cılız ışıkla önce önündeki şömineye odunları yerleştirdi, daha sonra şöminenin üst kısmında bulunan kilidi kırık dolaptan gaz yağını çıkarıp odunların üstüne döktü.Kibritin sonuna yaklaştığını görünce yamuk gülümsemesiyle şömineye fırlattı.Bu kendi içinde bir kuraldı Lee Felix için.Kibrit sönmeden o ateş yakılmalıydı.Çünkü bazı şeyler ikinci bir şansı hak etmezdi. Alevlerin dansını bir müddet izledikten sonra ayağa kalkarak sol tarafında kalan kırık piyanoya doğru ilerledi.Terk edilmiş bir evde terk edilmiş kırık bir piyano..ve kırık bir kalp. Tesadüf eseri bulduğu bu evi ve piyanoyu kendi kendine sahiplenmiş, her gün asıl sahibinin gelip götüreceği korkusuyla yaklaşık iki yıl gecelerini bu harabe evde geçirmişti.Sabaha kadar rastgele tuşlara basarak notalarla vakit geçirir, gün doğmasına yakın ise mekanı terk ederdi.İlk zamanlar çalmayı bilmemesine rağmen sadece rahatladığını düşünerek çaldığı piyanoya zaman geçtikçe aşık olmuştu.
Ağaçtan tabureye oturarak, gözlerini kapatıp parmaklarını tuşlarda gezdirdi. Rastgele notaların verdiği melodik ezgiler eşliğinde kendini günün yalnızlığını unutturan huzurun eşiğine bıraktı. Her çalışında kaybolduğunu hissediyordu.. Zaten istediğide bu değil miydi? Ama o kayboluşun içinde kendini hep bir arayışın içinde bulurdu. Uzun zamandır böyle yaşıyordu çünkü.. Alışmıştı. Boğucu düşüncelerine tezat huzurunu hissettiği son notaya vuruşunu yapıp ikisini de aynı anda sonlandırdı. Derin bir nefes alıp soluklarını düzene sokmaya çalışırken duyduğu alkış sesiyle hızlıca gözlerini açtı. İlk başta kavrayamadığı durumu, sindirdikten sonra büyük bir kahkaha patlattı. Delirdiğini düşünüyordu. İki senedir geldiği bu harabe evde piyanonun altında evi olan Mei'nin miyavlamasından ve kendi çaldığı piyanonun sesinden başka bir ses duymamıştı. Sakince tabureden kalkıp kilidi kırık dolaptan meşaleyi aldıktan sonra şöminedeki ateşe tutup alevlenmesini sağladı. Bir gün bu meşaleyi kullanacağı aklının ucundan bile geçmezdi. Burayı keşfettiği keşfedeli dolapta tozlu bir şekilde ömrünü çürütüyordu. Alevler etrafı iyice aydınlatmaya başladığında sakince arkasını dönüp yavaşça alkış sesinin geldiği yere doğru adımladı. Gördüğü bedenin şokuyla elindeki meşaleyi yere fırlattı. Gerçek anlamda delirdiğini düşünmeye başlamıştı artık. Halüsinasyon görmeye başladığına göre delirmiş olmalıydı değil mi? Kendisine sakin olması komutunu verdikten sonra yere fırlatmış olduğu meşaleyi alıp, gördüğü bedene doğru yaklaştırıp daha net görmek için sakince yanına doğru adımladı. Yavaşça yanına oturup gerçek olduğundan emin olmak için dizlerine kapanmış çocuğu dürttü. Kafasını yavaş yavaş kaldırdıkça yüzü aydınlanan çocuğu yutkunarak izledi Felix. Neredeyse gözlerine girmek üzere olan kakülleri yüzünden gözlerini göremediği için anlık bir sinir dalgası geçti Felix'in içinden. Ellerini kaldırıp saçlarını çekmek isteyince bileğinin tutulmasıyla koyulan engelle kafasını eğip gülümsedi.
- Kimsin?
- Kimsesizim.
Felix aldığı cevapla başını tekrardan gözlerini göremediği yanındaki bedene çevirdi.
- Kimse kimsesiz değildir. Etrafında hiç kimse olmasa bile kendin varsın.
- Senin de kimsesiz olduğun için buraya geldiğini biliyorum.
Aldığı cevaba şaşırsada belli etmedi Felix. Çünkü karşısındaki kişi haksız sayılmazdı.
- Hayır, ben yalnızım sadece.
- Aynı şey. dedi karşısındaki çocuk umursamaz bir tavırla.
Felix hafifçe kaşlarını çattı ama bu konuda tartışacak durumda değildi. Sonra bir ara bunun hakkında konuşmayı kafasına not alıp ismini sormak için yöneldi.
- İsmimi sorma. Muhtemelen bir daha buraya gelmem. Yani büyük ihtimalle beni bir daha göremeyeceksin.
Felix aldığı cevapla ağzını açmak istesede bir şey diyemedi. Yanındaki çocuk kalkıp gitmek için hareketlendiğinde kolundan tutup;
- Yarın beni tekrar dinlemeye geleceğini biliyorum.
- Kim bilir?
Biliyordu Lee Felix, kendisinden önce gelip, köşede büzülüp kendisini bekleyeceğini biliyordu.
Arkasına bakmadan giden çocuk ise; son bir kez bakmak için arkasını dönmek istesede erkenden gelip onu bekleyeceğini biliyordu.
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
"...yalnızlık
müziğin bile seni dinlemesidir..."-özdemir asaf-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-dea | -changlix
أدب الهواة-senin de mi yıldızlarını söndürdüler yoksa? -yıldızlarım hiçbir zaman parlak olmamıştı.