⭑8⭑

172 36 20
                                    

Tam 95 gün olmuştu küçüğüyle tanışalı.. Soğuk bir kış gecesi tanışmış, şimdi ise baharın serin gecesinde dolunaya dönüşmesine az kalan hilali izliyorlardı. Fakat bu gece küçük olan fazlasıyla sessiz ve düşünceliydi. Geldiklerinden beri hiç konuşmaması büyük olanı saniyeler geçtikçe endişeye doğru sürüklüyordu. Öyle ki saçlarını siyaha boyatmasına verdiği tepkiyi bile geçiştirmişti küçüğü. Normalde "nasıl beğendin mi gerçekten" sorusunu bilmem kaçıncı kez duyuyor olmalıydı. Daha fazla dayanamayacağını anlayınca küçüğün elini tutarak çatıdan inmeye başladı. Küçük olan ise sorgulamadan takip etti. Uzun bir yürüyüşün ardından Felix yavaşlayınca Changbin'de durdu.

- Yoruldum. Beni nereye götürüyorsun?

- Yorgunluğunu ve durgunluğunu yok etmeye.

Gülümseyerek cevap veren Changbin, Felix'in önüne gelerek arkasını döndü ve yere çöktü. Ne yaptığını anlamaya çalışan Felix;

- Changbin ne yapıyorsun?

- Atla sırtıma.

Tam itiraz etmek üzere olan Felix kendini bir anda Changbin'in sırtında bulunca ağzını açamadan kapatmıştı. Kollarını boynuna sıkıca dolayarak, bulunduğu yerin keyfini çıkarmaya başladı. Yavaş yavaş yürüyen Changbin'in saçlarının kokusu küçük olanı iyice mayıştırdığı için uyuyakalmıştı. Changbin'in küçüğün uyuduğunu anlamasıyla bir tebessüm yürüdü dudaklarından. Biraz daha yürüdükten sonra geldiğini anlamasıyla, usulca Felix'i uyandırmaya çalıştı. Felix, uyanıp nereye geldiklerini anlamaya çalışırken Changbin yavaşça Felix'i sırtından indirip;

- Gözlerini kapatmaya devam eder misin?

- Zaten daha tam açamamıştım.

Küçüğün bu cevabı büyüğü güldürürken, ricasına itaati hoşuna gitmişti. Ellerini tutarak yürümesini yönlendirdi. Çok az bir mesafe kat ettikten sonra Changbin;

- Açabilirsin gözlerini.

Dedikten sonra gözlerini yavaş yavaş açan Felix'i izledi. Yüzündeki hayretle büyüyen şaşkınlığı. Ne diyeceğini bilemeyen o hâlini. Sonra kendisine bir şeyler söylemek için aralanan ağzını. Fısıltıyla ismini söylemesini.

- Changbin..

- Bir şey söylemene gerek yok.

- Bu dağın ardında uçsuz bucaksız bir deniz olduğunu asla hayal bile edemezdim.

- Hayal edilecek gibi değil çünkü.

- Nasıl böyle güzel yerler keşfedebiliyorsun aklım almıyor.

Güldü siyahlı. Asıl keşfettiği en güzel şeyin kendisi olduğunu söylemek istedi ama yapamadı. Büyülenmiş bir şekilde gözlerini kırpmadan karanlığın esir aldığı maviliği izleyen küçüğüne baktı. Serin bahar rüzgarının hafifçe yeni boyamış olduğu saçlarını okşayışını kıskandı. Ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayakla dalgaların çarpıntısına verdiği gülüşü dinledi. Ay ışığının yansıttığı güzelliğini izledi uzunca bir müddet. Manzarası çok güzeldi.

Daha sonra küçüğüne katılarak ellerinden tutup sahil boyunca delicesine bağrışıp gülüşerek koşmuş, zaman zaman birbirlerinin üstüne su fırlatarak birbirlerini ıslatmaya çalışmışlardı. İkiside aynı anda yorulup duraklayınca kendilerini sahilin yumuşak kumlarına attılar. Felix kollarını ve bacaklarını açıp gökyüzündeki yıldızları izlemeye başladı. Sonrasında kollarına büyüğünün kafasını koymasını hissetmesiyle gülümseyerek ona doğru döndü. Birbirlerine bakarak sessizce birbirlerini izlemeye başladılar. Dalgaların sesini dinlediler, gecenin serinliğini hissettiler. Küçüğüne sahilin iyi geldiğini bilmenin ve görmenin gururuyla;

-dea | -changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin