chapter six

4.4K 264 455
                                    

"İbnenin tekini doğuracağını bilseydim, en başından aldırtırdım!"

"Des, o bizim oğlumuz."

"Ne oğul ama(!) Daha en başından belliydi zaten böyle olacağı!"

Eve girer girmez salondan gelen sesleri duymuştum. Bay Tomlinson ile geçen güzel günümü hiçbir şeyin bozabileceğini düşünmesem bile, şu an az önceki neşemden eser yoktu. Hatta gözlerim yavaş yavaş sulanırken, vücudum titremeye başlamıştı.

Babamın beni sevmediğini zaten, oldukça iyi biliyordum. Fakat her fırsatta bunu dile getirmesi, göğsümün sıkışmasına neden oluyordu. Onun biricik oğlu olamadığım, buna layık olmadığım için kendime lanet ediyordum.

Gözümden bir damla yaş süzülürken, kapıyı yavaşça açıp geldiğim gibi geri çıktım. Şu an o evde bulunmak istemiyordum. İki blok ötedeki parka kadar deli gibi koştum. Sanki rüzgarla savaşıyor, kendimi teslim etmemek için çığlıklar atıyordum. Canım yanıyordu. Hem de öyle çok yanıyordu ki, üzerinden kamyonla geçilmiş gibi hissediyordum. Vücudum pelteye dönüyor, uyuşuyordu. Şu an tek ihtiyacım olan Bay Tomlinson'dı. Ona sokulmak, bana her şeyin geçeceğini söylemesini, o güzel meleksi sesinden duymak istiyordum.

Parka geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Ellerimi dizlerime koyup, oksijen için çırpınan ciğerlerime büyük büyük nefesler bahşettim. Biraz daha sakinleştikten sonra, gözyaşlarıyla ıslanmış yüzümü elimin tersiyle silip, en yakın banka oturdum. Hava çoktan kararmış, rüzgarın boğuk uğultusundan başka bir ses yoktu etrafta. Ellerim titrerken cebimden telefonumu çıkarıp, bir bakışıyla içimi titreten adamı aradım. Uzun bir çalış süresi ardından, telefonu tam kapatacaktım ki, meleksi sesi duymam buna engel oldu.

"Beni neden aradığını sorabilir miyim, ufaklık? Biliyorsun ki, evdeyim." Kısık sesle konuşurken ima ettiği şeyi anlasam da, omuz silktim. Gözümden birkaç yaş süzülürken, sesimin çatallaşmasını önemsemeden konuştum.

"B-Bay Tomlinson..." İstemsizce hıçkırdığımda derin bir nefes almaya çalıştım.

"Hey, Harry? İyi misin? Ne oldu?" Sesini yükselttiğini farkederek, sonlara doğru sesini alçalttı.

"B-Bay Tomlinson, lütfen b-buraya gelin..." Bir hıçkırık daha.

"Harreh, bana neler olduğunu söylemen lazım, tamam mı? Sakin ol ve neler olduğunu anlat hadi." Birkaç saniye bekleyip kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Kendimi biraz daha iyi hissettiğimde, yeniden konuştum.

"B-Ben, sizinle ayrıldıktan sonra eve girdim. Annem ve b-babam kavga ediyordu. Benim yüzümden. Babam benim bir ibne olduğumu söyleyip duruyordu, eğer benim böyle olacağımı bilseymiş, beni aldırtırmış." Kendimi tutamadan hıçkırdım. Gözyaşlarım durulmuyordu.

"B-Ben ç-çok kötüyüm Bay Tomlinson. Her şey çok kötü!"

"Ş-Şimdi parktayım. Eve gitmek istemiyorum. Ne olur yardım edin. S-Size ihtiyacım var." Bay Tomlinson derin bir nefes verdi. Birkaç saniye sessizlik oldu.

"Güzelim, beni dinle. Yanına geleceğim tamam mı? Orada tek kalmana izin vermem. Yanına geleceğim, ve seni sarıp sarmayalayacağım. Şimdi, izin ver evden çıkmanın bir yolunu bulayım. Duydun mu güzelim?" Kafamı sanki görebilirmiş gibi onayladım.

"Ta-Tamam."

"Görüşürüz, güzelim." Telefonu kapattığımızda içim biraz da olsa rahatlamıştı. Bana gelecekti. Aşık olduğum mavi irislerini bana sunacak, bana yuva olacaktı. İçime serpilen su, nefesimi verip yavaşça kafamı kaldırmamı ve gökyüzünü izlememi sağladı. Çoktan kararmış, yer yer bulutlarım gezindiği gökyüzü, sanki halimi anlıyormuş gibi, sanki bana destek olduğunu gösterircesine kara bir çarşaf gibi sarmalamıştı tüm dünyayı.

Kaç saat gökyüzünü izledim bilmiyorum, fakat telefonumun titrediğini hissettiğimde, ağrıyan boynumu kaldırmakta zorlanmıştım. Yüzümü buruşturup cebimdeki telefonu çıkardım, ve mesajın kimden geldiğine baktım. Bay Tomlinson. Mesajı heyecanla açıp okumaya başladım.

"Harry, üzgünüm canım, gerçekten üzgünüm ama şu an gelebilmem mümkün değil. Lütfen orada tek başına durma ve eve git."

daddy or something | larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin