chapter nine

4.1K 233 374
                                    

"En sevdiğin renk?" Diye sordum uykulu sesimle. Birlikte duş aldıktan sonra güzel bir yemek yemiş, şimdiyse yatakta sarmaş dolaş yatıyor, tavanı izleyerek birbirimize sorular soruyorduk. Bir süre düşündü saçlarımı okşarken.

"Hmm, önceden sorsan siyah derdim, şimdiyse yeşil. Bana çok sevdiğim gözleri hatırlatıyor çünkü." Kalbim teklerken alt dudağımı dişledim, çoktan kıpkırmızı kesilmiştim. Başını kaldırıp kızarmış suratıma baktı ve meleksi bir kıkırtı doldu kulaklarıma. Dudaklarını alnıma bastırıp, başını yeniden yastığa koydu.

"Bu kadar utangaç olduğunu bilmiyordum, bebeğim. Gören de bir anda dudaklarıma yapışan, arsız sözler söyleyen kişiyi başka biri sanar." Söylediği şeyle yerime daha da sinip kızardığımda, yeniden güldü.

"Tamam tamam, yeni bir soru geliyor. Hazır mısın?"

"Hazırım, Bay Tomlinson." Yüzünü buruşturup, burnunu kırıştırdı. Tanrım, tapılası görünüyordu.

"Bay Tomlinson mı? Ben yeni adımı daha çok beğenmiştim."

"Ah, üzgünüm babacığım, aklımdan çıkmış. Hadi bana sorumu söyleyin."

"Hmmm, sözümden çıkmaman beni çok mutlu ediyor güzelim." Dedi beni daha sıkı sararken.

"Şimdi soruna gelelim, bu hayatta en çok istediğin şey ne Harry? Ama gerçekten, çok fazla istediğin bir şey söyle." 

"Siz, babacığım." Dedim hiç düşünmeden. Gülümseyip kafasını iki yana salladı.

"Harry, bana zaten sahipsin, bu geçerli değil." Omuz silkip, alt dudağımı sarkıttım.

"Tam olarak değilim ama." Diye mırıldandım sessizce. 

"Hadi güzelim, düşün biraz." Yanaklarımı şişirip bir süre düşündüm. Bu hayatta en çok istediğim şey neydi sahiden? Bay Tomlinson dışında bir şeyi istemeyi dahi düşünmüş müydüm ben? Zaten düşünebilmeye başladığım yaşlardan beni onunla ya da onun etrafında olmak istememiş miydim? 

"Bilmiyorum ki, sanırım bunu daha önce hiç düşünmedim." Dedim dürüstçe. Beni sarmayı bırakıp yatakta bana doğru döndü ve elini başına dayayarak, dirseğiyle yatakta yükseldi. Mavi gözleri merakla yüzümde gezinirken usulca konuştu. 

"Tamam o zaman, bir şey deneyeceğiz. Gözlerini kapat ve bana en güzel senaryonu bahşet. Herhangi bir şey olabilir, sadece gözlerini kapattığında olmak istediğin o yeri söyle bana birtanem." Saç tutamlarımdan birini parmağına dolarken konuştu. Dediğini uygulayarak gözlerimi kapattım. Birkaç saniye gözlerimin önünde siyahlıktan başka hiçbir şey olmasa da, yavaş yavaş görüntüler oluşmaya başlamıştı. Gördüklerimle yüzümde oluşan gülümseme eşliğinde ona anlatmaya başladım. 

"Küçük bir dairem var, her yeri istediğim şekilde döşenmiş, odamda yatağımı kaplayan pembe tüller var, ve en önemlisi sadece resim yapmak için ayrılan bir odam bile var! Prestijli bir üniversitede güzel sanatlar bölümünü kazanmışım, bu yüzden tüm zamanım resim odamda geçiyor. Ben oturmuş beyaz tuvalimi renklerle süslerken kapı çalıyor, fırçayı bırakıp koşa koşa kapıyı açmaya gidiyorum ve karşımda siz varsınız. Kapıyı açtığımda beni kucaklıyorsunuz ve daha sonra da yemek yiyerek günümüzün nasıl geçtiğini konuşuyoruz. O an anlıyorum ki, aslında bu ev ikimize aitmiş. Bizi bir yapan yuvamızmış. Önümüzde hiçbir engel yokmuş, ve biz kimseye hesap vermek zorunda olmadan mutluymuşuz." Sesim sona doğru kırılırken kapalı gözlerimden birer yaş düştü yana doğru. Yavaşça gözlerimi açıp, tüm bu zaman boyunca beni izleyen adama baktım. 

"Peki bu gerçek olabilecek mi babacığım? Yoksa sadece gerçekten kaçtığım, beni sarıp sarmalayan bir hayal olarak mı kalacak?" Bay Tomlinson yüzünü gölgeleyen kederle birlikte gözlerini kaçırdığında cevabımı çoktan almıştım aslında. Ama yine de, bir umuttu beni hala ona beklentiyle baktıran şey. Umut etmekten başka ne çarem vardı ki zaten? Bay Tomlinson'dan herhangi bir cevap gelmediğinde yüzüme acı  bir gülümseme yerleştirerek ayaklandım ve gözyaşlarımı sildim. 

"Boşverin canım, böyle sulugöz olduğuma bakmayın. Ben her şeyi farkındayım zaten. Sizi böyle sıkboğaz etmeye de hakkım yok." Banyoya doğru ilerleyip çoktan kurumuş kıyafetlerimizi alıp, yatağa bıraktım. Elime baksırımı alıp giyerken ona seslendim.

"Hadi hazırlanın, evinize geç kalacaksınız." Derin bir nefes alıp ayaklandı. İkimizde giyindikten sonra kapıya doğru adımladım. Fakat beni durduran bileğime dolanmış sıcak ellerdi. 

"Seni üzmeyi gerçekten hiç istemiyorum bebeğim. Ama şu anki durumda sana bir şeylerin garantisini verebilmem mümkün değil, anlarsın ya." Beni kendine çekip sımsıkı sarıldığında, kollarım çoktan beline dolanmıştı. 

"Minik kalbinin kırılması, benim de paramparça olmam demek. Çok kısa bir sürede bana bunu yaptın. Fakat bir anda her şeyi silebilmem mümkün değil, lütfen beni anla güzelim." Diye mırıldandı saçıma öpücükler kondururken. Boğazımda oluşan yumruya karşı yutkundum ve sahte bir gülümsemeyle geri çekildim. Zira şu an gerçekten gülebilmek beni için çok zordu. Her şeyin zaten farkındaydım. Yaşadığımız bu şeyin, bulunduğumuz konumun, onun evli olduğunun, her şeyin farkındaydım. Ama yine de canımın yanmasına engel olamıyordum işte. 

"Artık eve dönmeliyiz, Bay Tomlinson." 

☆☆☆

"Kelebeğim üzüldüğünü biliyorum ama sen zaten bu yola bunu bilerek girmiştin." Dedi Niall, sehpaya çaylarımızı bıraktıktan sonra. Yanaklarımı şişirip omuz silktim. 

"Biliyorum, ama böyle hissetmeden edemiyorum işte." Çayıma uzanıp, bir yudum alıp içimin ısınmasına izin verdim. 

"Bana dürüst ol kelebek, onun sadece seninle olmasını istiyorsun değil mi?" Niall tek kaşını kaldırmış bana soru sorarken yutkundum ve usulca başımı salladım. 

"O zaman, şu duygusallığı bir kenara bırakıp eski haline geri dönmelisin. Şu anki duruma nasıl gelmenizi sağladıysan, diğerini de yapabilirsin." Diye mırıldandı çayına uzanırken. 

"Ya da her şeyi kabullenip, kendine başka birini bulup mutlu olabilirsin. Sana kalmış. Ben sadece senin mutlu olmanı istiyorum." Kafamı sallayıp gülümsedim.

"Biliyorum Niall." Bunları ben de biliyordum, fakat onunla olmak başka biriyle olmaktan çok daha farklıydı işte. Başkası ile mutlu olabileceğimi bile düşünemiyordum ki ben. Benim için sadece o vardı. Onun mavi gözlerinin baktığı şey olmak bile değerli hissettiriyordu beni, mutlu ediyordu. Başka kim yapabilirdi ki bunu bana? O sıcaklığı kim verebilirdi bana ondan başka? O benim tatlı babacığımdı, beni koruyup kollar ve severdi. Başkası bunu yapamazdı işte. Beynimde Niall'ın söyledikleri dönerken telefonumun titremesiyle, sehpada duran telefonumu alıp bildirime baktım. Çoktan gülümsemeye başlamıştım. 

"Sen sahip olduğum en özel şeysin güzelim, bu gece bunu bilerek huzurla uyu xx. -Louis."

☆☆☆

Y/N

Selamlar dostlarım! Umarım bölümü beğenirsiniz ve umarım Harry'nin baba sorunlarının Louis'ye olan takıntısı ile harmanlandığını ufak da olsa anlatabilmişimdir. Sizleri seviyorum! Ve son olarak, Louis'ye de çok kızmayın, kendisi büyük ikilemler yaşıyor sonuçta. Öpüldünüz xx.

daddy or something | larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin