Üzerlerine yük binmiş göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Gözlerimin içi, kirpik diplerim sızlarken ben hala uyuyamıyordum. Kaç gün olmuştu böyle uykusuz kalalı? Neden kendimi uykunun güzel kucağına bırakamıyor ve dinlenemiyordum. Olmuyordu. Aklımda başka şeyler dolanırken uykuyu, dinlenmeyi ve gelecek planlarımı düşünemiyordum.
Hızlıca yataktan doğruldum. Günlerdir olduğu gibi şimdide aklımdaydı. Çıkmıyordu. Onu takip ettiğim günü de sayarsak sadece iki kere görmüştüm yüzünü. Tanrım, nasıl olur da bu kadar unutmayacak şekilde ezberlemiştim? Gülüşüne kadar nasıl aklımda kalabilirdi? Nasıl beni böyle uykularımdan edebilirdi.
Artık savaşmayacaktım. Yerimden kalktım ve ayaklanıp odamda turlamaya başladım. Madem uyuyamayacaktım, kendime eziyet etmenin bir anlamı yoktu. İçimdeki onu görme isteğini madem bastıramıyordum o zaman gidip görecektim. Hayatım boyunca hep bu düşünceyle yaşamamış mıydım zaten?
Pelerinimi takıp, kumaşı başımdan geçirerek kılıcımı aldım ve sarayın ihanet sinmiş koridorlarında yürümeye başladım. Herhangi bir koku olmamasına rağmen sanki ciğerlerim bir ceset kokusuyla dolup taşıyordu. Buradan nefret ediyordum. Uzun merdivenleri inip arka bahçeye ilerlediğimde küçükken kullandığım yolu kullanacak, duvarlardan atlayarak tepeliklere çıkacaktım. Dediğimi de yaptım, çok kısa sayılmayacak bir süre sonra konağına geldiğimde ne yapacağımı bilemeden etrafa bakındım. Buraya gelene kadar ne yapacağımı düşünmemiştim aklımda sadece buraya gelmek vardı. Daha yakın olmak daha mı iyi hissettirecekti?
Derin bir nefes aldım ve serin sayılabilecek bu gecede yürümeye devam ettim. Konağın etrafını dolandığım da duvarın tırmanabileceğim boyutta olduğunu görmemle sıçrayarak taşlara tutundum. Tanrı vergisi yeteneğin ne diye sorsalar sanırım bunu söylerdim. Yüksek duvara çıktığımda pek de yorulmuş değildim. En azından sarayın bahçe duvarlarından daha kısa ve daha kolaydı. Yanı başımdaki ağacın dallarından tutup yerleşeceğim sırada bir hıçkırık sesiyle etrafa bakındım. Bir yerlerden sesler geliyor ancak etraf zifiri karanlık olduğu için seçemiyordum.
Gördüm ve donakaldım. O da buradaydı. Konağın arka bahçesinde, genişçe bir taşın üzerine oturmuş ve kafasını yıldızlara kaldırmıştı. Yüzü öylesine parlaktı ki... Ay mı onun yüzünü aydınlatıyordu yoksa onun yüzü mü ayı aydınlatıyordu emin olamamıştım. Serbest bıraktığı uzun saçları omuzlarından döküldüğünde üstündeki geceliğin rengini seçememiştim. Gerçi yüzüne bakmaktan diğer kısımlar pek ilgimi çekmemişti.
Daha rahat bir şekilde oturdum. Kafamı, onun baktığı yıldızlara çevirdiğimde ne kadar fazla ve parlak olduklarına inanamamıştım. Onun acısıyla benim de içim acı doluyordu. Neye üzgündü bu kadar? Neden böylesine gözyaşı döküyordu bilmiyorum ama hiçbir şeye üzülmem diyen benim bile kalbimi ağrıtmıştı. Bu kızda ne vardı Tanrım? Neden bana şimdiye kadar hissetmediğim ve hissetmekten kaçtığım şeyleri kolaylıkla hissettirebiliyordu? Bunları gözlerime bile bakmadan nasıl başarıyordu?
Tüm gece o yıldızları izleyip gözyaşı döktü, bense onu izleyip kendimi sorguladım. Hiçbir sonuca varamasam da yine de kendimi alıkoyamadım. Nefret ettiğim duygular onun tarafından gelince o kadar nefret etmiyordum. Sanki kalbimin böylesine atmasını sevmiş gibiydim. Ben sanki, sevmeyi sevmiş gibiydim.
Hava aydınlanmaya başladığında o ve ben gün yüzüne çıkmaya başladığımızda çabucak toparlanarak içeri kaçtı. Onun kadar çabuk olamamış, biraz daha beklemiştim. Yerimden kalkamadan onunla nasıl karşılaştığımı, onu hiç görmeyi ummadığım halde görmemi, burada olmamasına rağmen yüzünün hala karşımda olmasını düşündüm. Anlaşılıyordu ki düşünmeye de devam edecektim. Zihnimi tamamen ele geçirecekti ve uzak olduğum bu duygularla daha fazla yakınlaştıracaktı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL | MYG
FanfictionMadem bu Krallıkta yerim yok, kendi Krallığımı kuracağım. Kurduğum bu gizli Krallığın Hayalet Kral'ı olacağım. Ve sen Seon Ah... Seni bulup, içeri girmenin yasak olduğu bu Krallığımın tek Kraliçesi yapacağım. "BİR DE BU HİKAYEYİ BENDEN DİNLEYİN. SI...