[ 15 ]

2.2K 300 741
                                    

Sağ bacağım ritimli bir şekilde yere vurup kalkarken bakışlarımı kontrol edemiyordum. Her hareketini izlerken, çocuklara göre gözlerimi bile kırpmıyordum. Bu havasız, içki ve et kokusunun karışmış olduğu çadır ise daha fazla daralmamı sağlıyordu. 

"Bir şeyler ye hadi." Hoseok'un sesini ve ardından dudaklarıma değen et parçasını hissettiğimde yavaşça dudaklarımı araladım. 

"Hyung yeter, bakmayı kes artık." Jimin de ikinci uyarıyı yaptığında onu da umursamamıştım. 

Bakışlarımı, şimdiye kadar ki gördüğüm en mutlu halinden çekip alamıyordum. Yine yüzü maskesinden görünmüyor, yine saçlarını beresiyle gizliyordu ancak ne kadar mutlu olduğunu hissedebiliyordum. O geldiği için mutluydu bu kadar. Bunu da biliyordum. Etraftaki masalara koşuşturuyor, hazır olan tabakları bırakarak boşlarını kaldırıyordu. Bir yandan boşalmış içki şişelerini çöpe sıyırıyor, yenilerini getiriyordu. Bir kelebek gibi havada süzülüyordu sanki, evet bir kelebek gibi...

"Adam fazla yakışıklı."

"Kesinlikle." Duymamı istemedikleri bir tonda konuşmalarına rağmen çocukların yorumlarını duyabiliyordum. 

"Olay çıkmasından korkuyorum. Yemeğinizi çabuk bitirin, onu götürelim buradan." Jin'in çocuklara fısıltıyla söylediği cümlesiyle birlikte ona döndüm.

"Onu eve ben bırakacağım."

"Hyung, saçmalama." 

"Saçmalamıyorum Namjoon. Onu eve ben bırakacağım."

"Hyung... Duymadın galiba? Erkek arkadaşıymış, sence bu ne kadar doğru?" Jungkook dudaklarına götüreceği bardağı geri indirmişti.

"Yanlış bir şey mi yapıyorum? Sadece evine bırakacağım, bu kadar." 

"Sevgilisi buradayken bu doğru olmayabilir Yoongi." Sevgilisi... Gözlerim yeniden kasa arkasındaki onları bulduğunda duraksadım. Konuşmak için açılan dudaklarım yavaşça kapandı. Onların kahkahaları ve oyunları, neşelerini arttırırken benim sadece acımı çoğaltmıştı. Gözlerim kendiliğinden dolduğunda yutkunarak başımı öne eğdim.

"Sözünü tutmadı. Her dünyada birbirimizi seveceğimize söz vermiştik." İçimden konuşmadığımı çocuklar karşılık verince anlamıştım.

"Hyung... O maalesef seni hatırlamıyor. Seni hatırlasa... Onun sana ne kadar aşık olduğunu biliyorsun." Tae yüzümü de görmek istercesine eğilmişti. Ancak ben ıslak gözlerimi göstermeye pek niyetli değildim.

"O henüz Seon Ah değil Yoongi. O sadece Honja. Geçmiş hayatını hatırlayamadan o Seon Ah olamaz." Burnumu çektim sessizce. Haklılardı. Yine de bu doğrular benim acımı dindirmeye yeterli değildi. 

"Sevgilim, bir sorun mu var?" O herifin sesini yeniden duyduğumda gözlerim aniden karşıya dikilmişti. Asla tahammül edemiyordum. Başımı kaldırıp onlara baktığımda Seon Ah'ı bir masanın önünde, onu ise ona yaklaşırken görmüştüm. Sorun neydi?

"Hadi ama sadece bir telefon numarası.. Senin için aylardır buraya geliyorum, hak etmedim mi?" Adamın çirkin sözleri bittiğinde elini Seon Ah'ın bileğine atıp onu kendine çekmesiyle aniden ayağa fırlamıştım. 

Ben daha hareket bile edemeden, Seon Ah'ın kolu adamın o iğrenç ellerinden kurtulmuş bir de üzerine o iğrenç ellerin sahibi harika bir yumrukla yere serilmişti. Seon Ah cılız bir çığlıkla geri kaçarken Joon denen çocuk adamı yakasından tutup tehditler savurup sürükleyerek çadırın kapısına doğru savurmuştu. Evet, her şey sadece birkaç saniye içerisinde gerçekleşti.

KRAL | MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin