Hayat bu kadardı işte. Son kez gözlerini kapatıyordun, bir daha açmamak üzere. Ondan sonra her şey bitiyordu senin için. Önceden ne yaptığının, nasıl biri olduğunun bir anlamı yoktu. Bazı inanışlara göre Tanrı sana geçmişinin hesabını soracağını söylerlerdi. Ben buna pek inanmıyordum ya da inanmak istemiyordum. Belki de iyi şeyler yapmadığımdan...
"Beni affet." Evet, Majestelerinin son sözleri bu oldu. Gitmeden önce benden af dilemiş ve affedilemeden aramızdan uzaklaşmıştı. Elini uzattığında tutmadım. Bir damla bile içimden üzüntüye dair bir şeyler akmadı. İnsan kendi katilinin ölümüne üzülür müydü? Üzülsem saçma olurdu.
"Bunu sandığa götürmeliyim Majesteleri." Babamın baş danışmanı, elinde tuttuğu kağıdı bana göstererek uzaklaştı. Babamın tahtı bana bıraktığının mühürlü sözleriydi. Başımla onay verip ayrıldığında odadan ağlayan diğer bedenlere döndüm. Ho ve Nam sessizce gözyaşları dökerken Wang Ye baş ucunda elini sıkı sıkıya tutmuş bir şekilde ağlıyordu. Üzüldüğü belliydi. Haklıydı, onun babası sayılırdı.
Odadan ayrılacağım sırada kapının gürültüyle açılıp iki Kraliçe'nin de odaya girmesiyle ağıt sesleri yükselmişti. İkisi de bağırarak ağlamaya başlayıp, etrafını çevirdiklerinde ben hala olduğum yerde ifadesiz bir şekilde duruyordum. Ellerimi arkamda birleştirmiş, onların acılarına şahitlik ediyordum sadece.
"Defin işleri bugün bitirilsin. Tahta yarın geçeceğim." Arkamı dönüp tam çıkacağım sırada arkamdan gelen ayak sesleriyle duraksadım.
"Sen nasıl bir insansın? O bizim babamız! Nasıl üzülmezsin?" Wang Ye'nin acı dolu sesleri yükseldiğinde bedenimi ona çevirdim.
"O sizin babanızdı, benim değil."
"O en çok seni severdi!" Gözleri kıpkırmızı olmuş, benimle konuşurken hala yaşlar düşmekteydi. Titreyen dudaklarını birbirine bastırdı ve parmağını kaldırıp bana doğru uzattı.
"Yanılıyorsun Ye. En çok benden nefret ederdi."
"Wany Ye, tamam... Bağışlayın Majesteleri." Ho gelip onun koluna girdiğinde onu geriye çekmeye çalıştı. Bu sırada annesi hızla yerinden kalkmış ve onu benden uzaklaştırmalarına yardım etmişti. Bu kadar mı korkuyordunuz benden?
"Sana tahtı bıraktı. Başka ne yapsın? Son kez senden bir şey istedi onu bile yapmadın! Elini bile tutmadın! Sen korkunç bir evlatsın Wang Jian!"
"Kes sesini!" Annesi ısrarla kulağına fısıldıyordu.
"Şu an benden nefret ediyorsanız, bunun tek sebebi babamdır. Böyle biri olmamın tek sebebi babamdı! Şimdi ise onun için üzülmememi mi istiyorsun? Eğer bana da size davrandığı gibi davranmış olsaydı... Onun için gözyaşı dökebilirdim. Ama sen üzülmelisin Wang Ye, en çok seni severdi bu yüzden seni her şeyden uzak tuttu işte. Aramızda en zararsız sen çıktın!" Arkamı dönüp kapıya ilerlediğimde o hala bağırmaya devam ediyordu.
"Sen kötü birisin Wang Jian! Babası için bile üzülmeyecek kadar kalpsiz birisin!" Acısına verdim. Babası ölmüştü ve tabii ki de suçlayacak birileri olmalıydı. Ben üzgün değildim, dediğim gibi onu babam olarak görmeyeli uzun yıllar olmuştu. O beni hiç sevmemişti, bense onu gerçeklerle yüzleştiğimde sevmeyi bırakmıştım. Kardeşlerimin başlarını okşadığı gün, onlarla yemek yediği gün, hakkımda kötü konuştuğu gün, Won'u desteklediği gün, annem hakkında söylediklerini duyduğum gün, bana öldürmeyi öğrettiği gün...
Saray hareketliydi. Hüzünlü olduğunu pek söylemeyecektim çünkü çalışanlarda neredeyse benimle aynı fikirdeydi. Karışıklık olmaması adına babamın ölümü gizlenecek ve ben tahta geçtikten sonra duyurulacaktı. En mantıklısı buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL | MYG
FanfictionMadem bu Krallıkta yerim yok, kendi Krallığımı kuracağım. Kurduğum bu gizli Krallığın Hayalet Kral'ı olacağım. Ve sen Seon Ah... Seni bulup, içeri girmenin yasak olduğu bu Krallığımın tek Kraliçesi yapacağım. "BİR DE BU HİKAYEYİ BENDEN DİNLEYİN. SI...