Aniden düşen başım beni uyandırırken yerimden sıçrayarak başımı kaldırmıştım. Yanımda değildi. Dün gece burada, arabada birlikte uyumuştuk ancak şimdi yalnızdım. Üzerime örttüğü bana ait olan hırkaya baktığımda istemsizce dudaklarım kıvrılmıştı. Etrafı kontrol edip onun burada olmadığından emin olduktan sonra hırkayı burnuma doğru götürmüştüm.
O kokuyordu.
Seon Ah kokuyordu.
Gözlerimi kapatıp çekebileceğim kadar kokusunu çektiğimde yaşlarla dolan gözlerime aldırmadan camı açıp içeriye biraz temiz havanın girmesini sağlamıştım. Telefonu çıkarıp saati kontrol ettiğimde ise saat fazla erkendi. Onu burada bekleyip geri bize götürmek çok fazla olacağı için arabayı çalıştırdım ve bize doğru sürmeye başladım.
İstemsizce dün gece yaşanan her şey gözümün önünden geçerken gülmeden duramıyordum. Sesi, kokusu, başını omzuma yaslayışı, gözyaşları...
Dün gece daha iyi anlamıştım. Seon Ah, Honja'nın içinde hapsolmuştu resmen. Orada, çıkmak istiyor ancak bir türlü çıkamıyordu. Honja buna izin vermiyordu. Bir yandan birbirleriyle bu kadar aynı olan ama bir o kadar da farklı olan hayatları işi belki de en çok zorlaştıran şeydi.
Onun yaşadıklarının sebebinin ben olma gerçeği öylesine delirtiyordu ki beni... Bununla mücadele edemiyordum. Gerçekten her şey benim yüzümden oluyor olabilir miydi? Seon Ah, her zaman laneti bilenlerin de lanetleneceğini söylüyordu. Üstelik... ona yaptıklarım... Çocuklar her ne kadar onu bir rüya olarak görseler de gerçek gibiydi her şey... Kendimi suçlu hissettiğim için mi o rüyaları gördüm yoksa gerçekten de onun katili ben miydim bilmiyorum. Sanırım bunu da hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Ama eğer bensem ve o büyük günahımın cezasını şimdi çekiyorsam... Bu korkunçtu!
Bu düşüncelerle kendi içimde kavga ederek eve girdiğimde çocuklar yeni yeni uyanıyordu. Birileri duşa girerken, birileri bir şeyler atıştırıyor, küçük kardeşler ise hala uyanmaya çalışıyordu.
"Bu gün seninde gelmen gerekiyor." Namjoon dişlerini fırçalayarak banyodan çıktığında hayal kırıklığıyla kapımın önünde kalakalmıştım.
"Bugün onunla evde yalnız olurum sanıyordum."
"Yalnız olup ne yapacaksınız Hyung?" Uykulu olmasına rağmen bana bulaşmaktan çekinmeyen ve imalı bakışlar atarak yanımdan geçen Jimin'e baktım sessizce.
"Sadece... duracaktım."
"Sadece?" Namjoon da ona katılıp gülümseyerek odasına girdiğinde Jin ve Jungkook'un bağırışlarına aldırmadan odama girip üzerimi değiştirdim. Dün geceden kalma olan hırkayı sakince sandalyeme astığımda eşyalarımı alarak bizimkilerin yanına yöneldim.
"Herkes evi son kez kontrol etti mi? Bir şey kalmadı değil mi?" Şişmiş gözlerle konuşan ve hala etrafa bakınmaya devam eden Taehyung'u elimle durdurarak başımı salladım.
"Her yer temiz. Onunla ilgili bir şey kalmadı. Hepsi şu odada."
"Onunda anahtarı bende." Hoseok çantasını gösterdiğinde derin bir nefes vererek kapıya yöneldik. Aramızda en düzenli kişi oydu. Ve en az eşya kaybeden de... Kısacası en güvenilir kişiydi.
Şirkete gitmemizle her zaman su gibi geçen zaman bugün asla ilerlemiyordu. Saatlerce röportaja hazırlanıp sonra röportajı gerçekleştirip ardından çekimlerini tamamlamıştım. Bunlar yetmezmiş gibi çıkılacak program için saatlerce pratik yapılmış , provalar gerçekleştirilmiş, stüdyoda birkaç parça üzerinde çalışmıştım. Her zaman yetersiz gelen çalışma bugün bana oldukça fazla geliyordu. Bir an önce eve gitmek için sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL | MYG
FanfictionMadem bu Krallıkta yerim yok, kendi Krallığımı kuracağım. Kurduğum bu gizli Krallığın Hayalet Kral'ı olacağım. Ve sen Seon Ah... Seni bulup, içeri girmenin yasak olduğu bu Krallığımın tek Kraliçesi yapacağım. "BİR DE BU HİKAYEYİ BENDEN DİNLEYİN. SI...