Çeşme

458 34 16
                                    

 Sonbaharın ortalarıydı. Havalar soğumuştu artık. Yazın güneşin renklendirdiği, özünde ruh hali gri olan kasaba şimdi dökülen yapraklarla kırmızı, sarı renklere boyanmıştı. Yapraklar ağaçlardaki yerini terk ediyordu durmadan ve hayatını kaybeden insanlar daha fazlaydı bu savaşta. Beklenilen mektuplar daha fazlaydı. Yağan yağmurlardan çoktu dökülen gözyaşları. Sonbaharın kendi halinde ilerleyişi tüm bunlara rağmen, dikkatli bir seyircide hayranlık duyguları uyandırırdı. Doğayı sevenler için zaten sonbahar eşsiz bir portredir. Koyu renklerle çizilmiş aslında soğuk olan sıcak bir porte.

Sonbahar beraberinde soğuğu ve hastalığı da getirdi. Alita'nın annesi de birkaç gündür hastaydı. Alita onu yalnız bırakmamak için hiçbir yere gitmiyordu. Eczaneden aldığı ilaçlar çok az etki etmişti. Ateşi bir türlü düşmüyordu. Doktor çağırmak için yeterince parası yoktu. O yüzden evde kendi başına iyileştirmeye çalışıyordu annesini. Ateşini düşürmek için alnına ıslak havlu koyuyordu. Sıcak çorba içiriyor, çay yapıyordu.

O gecelerden birinde aniden annesinin ateşi daha fazla yükseldi. Alita bunu fark edince hemen soğuk su getirmek için mutfağa koştu. Terslikten musluklardan su gelmiyordu. Evde de hiç su kalmamıştı. Bunu nasıl daha önce fark etmediğini düşünerek kendine kızdı. Annesine eczaneden aldığı ilaçtan verdi tekrar. Biraz bekledi ama ateşi hiç düşmüyordu. Küçük Mathis'inin hayattan gittiği günü hatırladı. Ateşler içinde gözlerini kapatmıştı son kez ve ruhu derin soğuklara mahkum olmuştu ölü bedeninde. Eski hatıralar kızı dehşete düşürdü. Annesine bir şey olmaması için ağlayarak tanrıya yalvarmaya başladı. Sonra birden durdu. "Bir şey yapmalıyım" dedi kendi kendine. "Su bulmalıyım."

Hemen üstüne ceket giydi, bir şişe aldı eline ve pencereden sokağın boş olup olmadığına baktıktan sonra yavaşça kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Bu saatte dışarı çıkmak yasaktı. Onu nöbetçi askerlerden biri görseydi oracıkta öldürebilirlerdi. Ama bunun olmamasını ümit ederek çıktı dışarı. Hemen evi en yakın olan komşusunun kapısına yöneldi. Yavaşça kapıyı tıklattı. Bunu kimse duymamış olmalı ki kapıyı açan olmadı. Bu sefer biraz daha kuvvetle kapıyı tıklattı ve beyaz gecelik giymiş komşusu pencerede belirdi. Kızı görünce hemen kapıyı açıp hızlı hareketle onu içeri aldı. Heyecanla konuşmaya başladı yaşlı kadın.

"Tanrı aşkına, Alita, gece vakti ne yapıyorsun dışarıda? Beni korkuttun."

Alita konuşarak mutfağa doğru ilerledi. Yaşlı kadın da kızın peşinden gitti.

"Richelle teyze, su lazım. İzninizle biraz su almam gerek."

Kızın bu aceleci ve nezaket gözetmeyen hareketlerine şaşırmıştı.

"Su mu lazım? Gecenin bu saati suyu ne yapacaksın, söyler misin?"

Alita musluğu açtı, su yoktu. Çaresizce kadına dönerek sabırsızca konuştu:

"Burada da yok mu, hayır. Richelle teyze, başka su var mı? Çaydanlıkta ya da başka bir yerde?"

Kadın genç kızın gerginliği ve acelesi karşısında tedirgin oldu ve bilinmez bir tehlike kaynağı karşısında olası gecikmeyi önlemek için hemen çaydanlığa baktı ama orada da su yoktu. Hayal kırıklığına uğrayan Alita şansına lanetler okudu içinden. Bir anlık şok geçiriyor gibiydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Anlaşılan su kesintisi vardı kasabada. Sokaklarındaki diğer komşularında su arayarak vakit kaybetmek istemediğine karar verdi çok küçük bir zaman diliminde. Annesi evde ateşler içinde yatıyordu ama Alita'nın kendisi de şu an havale geçiriyordu sanki. Verdiği kararın tehlike seviyesini düşünemiyordu. Başka alternatifler aramak için zaman kaybetmek istemiyordu. Aklına bir düşünce geldi ve tüm zihnini kapladı: Kasaba merkezindeki meydanda çeşme. Oradan su almak hedefi oldu hemen(su kesintilerine rağmen o çeşmenin suyu hiç kesintiye uğramazdı) ve evden dışarı attı kendini. Yaşlı Richelle kızı durdurmaya çalışmaya bile zaman bulamadı. Şansından sokakta devriye yoktu.

Karanlık sokaklar boyunca ilerledi. Herhangi bir ses ve ya gölge titremesini fark etmek için dikkat kesilmişti. Şimdiye kadar hiç olmadığı kadar keskin duyuyor ve görüyordu. İki sokak ilerledikten sonra evlerden birinin kapısı aniden açıldı. İçeriden bir asker çıktı. Alita kapının açılma sesini duyduğu an kendini iki ev arasındaki boşluğa attı. Kalbi zaten bir serçe kalbi gibi atıyordu, şimdi korkudan yerinden fırlayacak gibiydi. Asker evden çıktı ve ilerleyip gitti. Alita'nın saklandığı yerin önünden geçti ama kızı görmedi. O an kız nefesini tuttu, belki de görünmez olmaya bile çalıştı mümkün olmamasını bildiği halde. Asker gitti ve kız sakinleşmeye çalışarak hedefine doğru ilerledi yine. Meydana varmak üzereydi. Adımlarını yavaşlattı. Burada birilerinin olma ihtimali fazlaydı. Sokağın bitişinde durdu ve etrafı inceledi. Görünürde kimse yoktu, ses gelmiyordu. Hızlıca çeşmeye doğru ilerledi. Çeşmenin musluğunu açtı ve şişesini suyla doldurmaya başladı. Kendisi de yere çömeldi görünmemek için. Şişe suyla doldukça Alita annesine gitmek için daha çok sabırsızlandı. Suyun akışını izlerken annesini düşünüyordu. Şu an ne durumda olduğunu merak ediyor, endişeleniyordu.

Şişe doldu, kapağı bağlandı. Alita ayağa kalktı ve eve dönmek üzere harekete geçti. Şişeyi doldururken birkaç metre arkasında olan bankta oturan askeri görmüyordu. Tamamen gölgeyle kaplanmıştı asker, kız hiç fark etmemişti. O dakikalar boyunca da hiç sesini çıkarmamış, sessizce sigarasını tüttürerek kızı izlemişti. Alita gitmek istedi ve arkasından bir ses duydu: "Dur bakalım!". Yerinde yıldırım çarpmış gibi durdu. Her şey bitti o an. Kalbi duracakmış gibi oldu. Arkasına döndü yavaşça, korku içinde. Bankta oturan asker kalkıp ona doğru geldi. Orada birinin olduğunu bile fark etmemişti. Şimdi bu karanlıktan çıkıyordu bir canavar. Asker yaklaştı, yaklaştıkça kız onu tanıdı. Bu o subaydı. Gri gözleri olan, gözleri karşılaşınca onun korkunç cazibesinden kurtulamayan subay.

Korku, içinde daha derinlere indi. Su şişesini kucaklamış, subayın karşısında titreyerek sonunu bekliyordu. Soğuğu hissetmiyordu artık, korkudan titriyordu. Vücudu heyecandan ısınmaya başlamıştı zaten. Kendisinden ziyade annesi içindi bu duygular. Gözleri dolmuştu. Karşısındaki subaysa onu umursamazca izliyordu. Kız kendini korumak için konuşmaya cesaret edemiyordu bile. Onlara karşı gelenlere Almanların ne yaptığını, ne kadar acımasız olduklarını biliyordu. Gri gözlü subay kızı durduran emrinden tam bir dakika sonra konuştu. Bu bir dakika da yeterince uzundu aslında.

"Gece dışarıda ne işin var, yasaklardan habersiz misin?" dedi soğuk bir ses tonuyla.

Alita yalvaran gözlerle bakarak konuştu. "Ben.. ben su için geldim. Lütfen, gitmeme izin verin.. lütfen."

Yüzbaşı gözlerini su şişesine dikti. "Su almaya geldiğini anladım."

"Annem çok hasta. Ona su lazım." Gözlerinden akan yaşı durduramadı. Yüzbaşı kızın titremesinin artması ve gözlerinden yaşların süzülüp gitmesi karşısında hiç tepki vermiyordu, ona soğuk ve derin bakışlarıyla bakmaya devam ediyordu.

"Evin nerede?" diye sordu.

Cevap vermedi. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Niye evini sorduğunu anlamıyordu.

"Evinin nerede olduğunu sordum. Cevap vermeyecek misin?"

Yüzbaşı karşısındaki zarif kızın konuşamaz halde olduğunu anladı, onu rahatlatmak için tekrar söyledi:

"Sana evine kadar eşlik edeceğim. Devriye askerlerle sorun yaşamak istemezsin."

Bunları söyleyip kızın geldiği yöne döndü. "Hadi, gidelim" dedi.

Alita'nın yaşadığı, büyük bir kısmını korku ve endişe oluşturan duygu karmaşasına şaşkınlık da eklendi şimdi. Yapılacak başka bir şey yoktu. Subayla beraber evine doğru ilerlemeye başladı. Aklına gelen kötü düşüncelerden kurtulmaya çalışarak her şeyin iyi olmasını umut etmeye çalıştı. Ama bunu yapamayacak kadar endişe doluydu.

Sokaklarda sessizce yan yana ilerlediler. Subay hiç konuşmadı. Yanındaki zayıf kızın hızına uyum sağlayarak yürüdü. Arada ona baktı. Yüzünün hatları, gözlerindeki kuruyan göz yaşları ruhu gibi çok zariftir diye düşündü. Öyle olması gerekiyordu çünkü. Gözlerinde bunu görmüştü onun. Alita ise subaya hiç bakmadı. Sadece yola baktı. İki askerle karşılaştılar. Askerler komutanlarına Nazi selamı vererek gittiler. Sonra başka bir subayla karşılaştılar. O da Nazi selamı verdi, sonra da kıza pis pis baktı ve güldü. Eve vardıklarında Alita "Burası evim" dedi. Yüzbaşı da "Bir daha gece dışarı çıkma" dedi. Kızın evine girmesini bekledi. Kapını açıp içeri girerken ona baktı. Sarhoş olmuş gibiydi. Bu kadar heyecan, ağlama, korku başını ağrıtmıştı. Subaya baktı, kapıyı kapatana kadar şapkasının altından gri gözleri onu izledi.

DÜŞMANLA DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin