Kelimeler oynuyor. Sadece satırlarda değil, aynı zamanda hayatımızla da. Hayatımız, yolu düşenin uğradığı bir durak veya istasyon. Ne olarak görülüyorsa. Yolu düşenlerin ya yuvası ya mezarı ya da sonu ve sonsuzluğu oluyoruz belki de. Benim hayatım kimsenin durağı ya da istasyonu olmadı, şayet. Ben ise çok kişinin yoluna denk düştüm. Fakat kimsenin durağına ya da istasyonuna girmedim, o cesarette bulunamadım. Kimse benim sonum ya da sonsuzluğum olmadı, buna izin vermedim. Sonumu yazdılar. Sildim. Benim doğrum buydu. Şu ana kadar.Doğrularınız er geç silinecekti, sileceklerdi.
Morlaşan elmacık kemiğine takıldı gözüm. Saatlerce harelerini karanlığa mahkum eden göz kapaklarına bakmamışım gibi tekrar döndüm o noktaya. Ben günlerce doğrularımı çiğniyordum. Şimdi bu karanlık odada, sessizliğin hüküm sürdüğü dört duvar arasında gerçekler yüzüme vurmuştu sertçe. Koca gözlü oğlanın durağında nefesleniyordum günlerce. Peki ben onun durağındaysam, o da mı benimleydi? Benim durağımda mıydı?
İstemsizce güldüm. Aptal ve tutarsız düşüncelerime mi yoksa içinde bulunduğum duruma mı kıvrılmıştı dudaklarım? Belki de iki saat öncesine kadar salonun ortasında yaşadığımız anın duygu karmaşıklığından doğan belirsiz ve anlamsız bir tepki miydi? Kafamı salladım, duygularımı toparlamak istercesine. Yavaşça ayaklanırken Chanyeol kıpırdandı yatağında. Çıkardığım gürültüden rahatsız olduğunu düşünerek olduğum yerde mıhlanırken tekrar yere çömeldim ve yatağın dibine yaklaştım. Benden tarafa dönerken kafası yastıktan düştü.
Yavaşça, rahatsız olmamasını dileyerek yapıştığım yataktan uzaklaştım ve yutkundum. Gözlerim komidinin aralığından bana el sallayan kağıtlara takılınca kafamı salladım ve aralığı tamamen kapattım. Okuduklarım bu geceden itibaren zihnime gömülecekti ve hatırlamamak üzere zincir vuracaktım. Yaptığımın ne kadar büyük bir yanlış olduğunu şimdi farketmem kendime daha çok sinir olmama sebep oluyordu. Hele ki aşağıda saatler önce okuduğumu belli edercesine ona 'korkuyor musun?' demem başlı başına patavatsızcaydı ama o haliyle anlamadığının da farkındaydım.
Sessizlikten doğan karmaşayla boğuşurken yatağın üstündeki bedene döndüm. üstüne geçirdiğim beyaz tişörtü kaldırdım ve karnındaki morluğa baktım, defalarca yaptığım gibi. Kremi süreli bir saat olmamasına rağmen hemen geçmesini bekliyordum. Sabırsızca kıpırdarken yüzündeki kanları sildiğim bezleri topladım ve odadan ayrıldım. Saat 02.24'tü.
Gözlerim salona takılırken zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini çözmeye çalışıyordum. Sanki dakikalar önce burada gömülmüştü boynuma, orada hayat bulmuştu nefesleri.Bezleri çöpe atarken yukarıdan ses gelmesiyle merdivenlere yöneldim ve koşar adımlarla odaya girdim. Yatakta doğrulan Chanyeol'e baktım, ardından düşürdüğü bibloya. Yanına yaklaşırken kendini biraz bile olsa toparlamış görünüyordu fakat ayaklanıp rutin işlerini yapacak kadar değil. Ki bu saatte ne rutin işi yapacaktı ki, ne saçmalıyordum. Dudaklarımı araladım.
"Bir yerin mi ağrıyor? Çoğu yere krem sürdüm ama hala ağrın varsa hastaneye gidebiliriz." dedim hızla ve gerginlikle. Eğdiği kafasını kaldırdı ve bana baktı. Kaşları çatılırken büktüğü beli bile doğrulmuştu. Neden hiç güçsüz düşemezmiş, bir yerleri acıyamazmış gibi davranıyordu ki? Bunun doğru olduğunu mu düşünüyordu? Doğruları kesinlikle çok acımasızdı ve bunları kendi yaratmış olamazdı, bu doğruları. Kim bunları ona öğrettiyse nefret etmiştim ondan, tam şu an.
"Ne işin var burada?" dedi söylediklerimi es geçerek.
Mantıklı bir soruydu evet ve ben bunu beklemiyordum. Dudaklarımı birbirine bastırırken balkonun pencelerinden sızan ay ışığına baktım bir süre ve tekrar ona döndüm konuşmak için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
karanlığa ait kırmızı şaraplar | chanbaek
FanfictionBaekhyun, ailesi yüzünden borç batağında yüzerken arkadaşının yardımıyla garip işler yürüten liderliklerden birine girer. Hiç beklemediği olaylar birbirini takip ederken, Chanyeol'ü yıllar sonra tekrar burada, eskisinden çok daha farklı karakteriyle...