11. Bölüm

99 12 32
                                    


Frisk: Sans sen burda ne yapıyor- bekle sen beni mi takip ettin(!)?

Sans: B- sen beni boş ver cristal'ı hemen saraya götürmeyiz!

Frisk: İyide nasıl götürücez o ikimizden daha ağır.

Sans: ben babamı arıyorum bekle

/saray/

Victoria: Gaster telefonun çalıyor!

Gaster: tamam geldim.

______________

Gaster: alo?

Sans: Baba hemen muhafızlara haber ver! Acilen gelmeniz gerek!

Gaster: Sans ne oldu acil olan durum ne?

Sans: Cristal'ı bulduk ama çok kan kaybetmiş hemen attığım konuma gelin belki onu kurtara biliriz.

Gaster: tamam hemen haber veriyorum!

_______________

Victoria: sesi yüksek çıkıyordu ne olmuş?

Gaster: cristal'ı bulmuşlar ama durumu kötüymüş. Hemen muhafızlara haber vermeliyiz

Victoria: ama nerde olduklarını bilmiyoruz

Gaster: sans bana bulundukları yerin konumunu attı. Acele etmemiz lazım

Victoria: tamam!

/orman-mağara/

Muhafızların biran önce gelmesi gerek. Neyse ki Saray'a yakınız çabuk varırız. Frisk ablasının yanında durmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yanına gidip eğildim beni fark etmedi bile. Ama haklı en sevdiği kişi kötü durumdaydı, herhalde papyrus o durumda olsa bende böyle olurdum. Ona sarılıp sakinleştirmeye çalıştım ama ağlamaya devam etti.

Sans: Merak etme eminim onu kurtarıcaz

Frisk: Sans nasıl bu kadar emin olabiliyorsun!? Ablamın durumuna baksana heran ölebilir!

Sans: Endişelenme cristal güçlü biri kurtulucağından eminim. Ayrıca kalbi hala atıyor ve kan akmayı bırakmış.

Frisk:...

Çok uzun süre sessiz kaldı ama ağlamaya devam ediyordu. Birkaç dakika sonra muhafızlar geldi ve cristal'ı aldılar. Bizde frisk ile arkalarından gittik. Cristal'ı Saray hemşiresine verdik ve beklemeye başladık. Samuel ve Mary koltuklardan birine oturmuş sessizce ağlıyorlardı. E normal ciddi durumu olan kişi onların kızları. Annem Mary'i sakinleştiremeye çalışıyordu. Babam ve paps kapının yanında duruyordu. Frisk ise artık ağlamayı kesmişti, gözleri ağlamaktan şişmiş ay kıyamam. Hadi herkesi anladımda bu küçük prens'in burda ne işi var? Şuna bak bide prensesime yavşamaya çalışıyor(!). Yok yağ. Bir iki saniye sonra frisk yanıma geldi.

Frisk: Sans

Sans: evet frisk?

Frisk: sanırım yanıldın.

Sans: ne konuda?

Frisk: ablamın yaşiyacağına garanti verdin ama nerdeyse 1 saattir içerdeler. Bence ablam kurtulamicak.

Sans: hey öyle söyleme. Eğer kurtulamazsa bile en azından ona ne olduğunu az çok biliceksin.

Frisk: ama bunu kimin neden yaptığını bilmiyorum. Ablamla yapmak istediğim daha çok şey vardı hazırlıklar yapılırken onunla düzgün  konuşamadım bile. O en değer verdiğim kişiydi onu kaybetmek istemiyorum zaten kalbinin atışı çok yavaştı geldiğimizde nerdeyse duruyordu onu kurtaramazlar onu kaybetmek istemiyorum.

Tekrar başlamıştı, yüzünü elleriyle kapatmış ağlıyordu. Onu sakinleştirmeye çalıştım ama nafile. Olanlara rağmen yinede şuan istediğim tek şey onu ne kadar sevdiğimi bilmesiydi ama bu durumda bunu söylemek yapabileceğim en son şeydi. Ablasının durumunu unutup bana odaklanaz ya. İçimden bir ses John denilen herifin bu işte parmağı olduğunu söylüyordu. Gerçi ondan herşey beklenir. yarım saat sonra hemşire yanımıza geldi.

Samuel: Durumu nasıl!?

Mary: O iyi mi!?

Hemşire: Üzgünüm ama onu kurtaramadık. Çok kan kaybetmiş ve getirdiğiniz zaman kalp atışları durmak üzereydi. Elimizden gelen herşeyi yaptık ama malesef. başınız sağolsun.

Bunları duyduktan sonra frisk tamamen çökmüş duruma geldi. Elbette anne babası da fazlasıyla üzüldü ama frisk'in durumu daha kötüydü. Her an düşebilirdi. Onu odasına götürüp yatağına oturttum.  Artık ağlamayı bırakmış, yere odaklanmıştı. Çok uzun süre bu şekilde kaldı. Ardından bana bakıp konuşmaya başladı.

Frisk: Teşekkürler sans

Sans: Neden ki?

Frisk: Sen olmasaydın ablamı buraya getiremezdim. En azından  %1 kurtulma ihtimali vardı. Ama orda kalsaydı daha kötü bir şekilde ölücekti. En azından denedik.

Sans: Evet sanırım.

Sesi çok durgun çıkıyordu. Biraz kenara kayıp yanında ki boş yere elini vurup oturmamı söyledi. Neden geri çeviriyim ki? Yanına oturdum.

Frisk: Şimdi söyle beni neden takip ettin?

Sans: Nerdeyse akşam olmak üzereydi ve yanında kimse olmadan dışarı çıktın bende ne olur ne olmaz diye seninle geldim. Ve sen kayboldun. Cidden harika bir prensessin küçük bir ormanda yolunu kaybettiysen kim bilir neler kaybedersin.

Hafif gülmeye başladı. Onu mutlu edebildiğime sevindim. Uzun süre konuşmaya devam ettik. Violet sağ olsun hiç konuşmadım özlemişim valla.

Frisk: Bu arada sans

Sans: ?

Frisk: Neden bu hafta boyunca bana bu kadar soğuk davrandın?

Sans: Şey. Bu violet'in planıydı.

Frisk: Violet? Ne planı?

Sans: Bizim okulda bir çöp çatan vardıya violet. Onun planı. Ama ne olduğunu söyleyemem malesef.

Frisk: Merak ettim ama.

Sans: söyleyemem ama.

Frisk: .˚‧º·(ฅдฅ。)‧º·˚.

Sans: Ehe. Ay şen çok tatlısın.

Frisk: *bayaaaaaaaaaaa kızarmış* Te-t-teşekür ederim.

Sans:*buda bayaaaaağ kızarmış* (bir dakka lan ben bunu dışımdan mı söyledim!? Yazık kafama.

Hoca: Yazık kafana)

Biraz daha konuştuktan sonra uykusu geldi. Ay ama yerim ben bunu çok tatlı buğ. İyi geceler diyip tam odadan çıkıyordum ki kolumdan tutup beni durdurdu. ((Çok mu abarttım?))

Frisk: Sans bu gece burda kalsan olur mu. Birinin yanımda olmasına ihtiyacım var.

Sans: Aah tamam.

Frisk: Teşekkürler.

Yataktan kalkıp kıyafet odasına gitti. Biraz sonra pijamalarıyla geri döndü. Yatağına yatıp ışığı kapattı. Eh odada  yatçak başka yer yok ne yapalım, yanına yattım. Gözüm tam kapalı değildi bu yüzden kızardığını göre biliyordum. Biraz zaman geçtikten sonra bana sarıldı OeO. Bende ona karşılık verip uyumaya çalıştım. Yaklaşık yarım saat sonra da uykuya daldım...











































Bakın ne buldum.

(✒️+🍍)+(🍎+✒️)=PPAP

Pen paynepıl epıl pen.

A Frans Story; Kingdomtale Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin