2.

27 13 0
                                    

Kocaman bir kalabalığın içinde tek başımayım. Hayatımın çoğu evresinde hep böyleydim zaten. Hissettiğim duygu bana yabancı gelmiyor aslında alışmak istemesem de çoktan zorunda bırakılmıştım. İnsanlar birbirleriyle konuşuyor kimi zaman cenazede olduklarını unutup gülüyorlardı. Bu insanların kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Orada dikilip etrafa bakmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yok. Bu ölen kişi gerçekten annemin öz kardeşiyse neden hiçbir tanıdığım burada değildi? Sadece düşünüyorum. Bir cevap bulmaya çalışıyorum. Anneme sormak istiyorum ama soramıyorum çünkü başkalarıyla konuşmakla meşgul. Sanki bu koca kalabalığın içinde sadece annem gerçekten üzülmüş gibi duruyor. Üzülmem gerektiğini biliyorum ama onu tanımıyorum bile, üzülemem.

Etrafa göz gezdirirken köşede kahve satan bir yer gördüm ve oraya gitmeye karar verdim. Daha önce buradan çok geçtim aslında ama buraya hiç denk gelmemiştim. Daha çok kitap-kafe tarzında bir yerdi ve böyle yerler her zaman içimi ısıtmış, bana çok samimi gelmiştir. İçeri girdikten sonra biraz kitapları ve dergileri kurcalamaya başladım. Toz tutmuş, sararmış ve içi notlarla dolu ikinci el kitaplara bakmak; içlerindeki yaşanmışlık duygularını en derininden hissetmek beni hep çok mutlu etmiştir. Küçük bir yer olmasına rağmen içinde bir sürü yaşam barındırıyordu. Kimi iyi, kimi kötü kimi ise çok karanlık... Elime bir kitap aldım "Genç Werther'in Acıları". Bu kitabı daha önce çok duymuştum, yayınlandığı dönemde bu kitabı okuyup Werther gibi giyinip intihar eden insanların olduğunu biliyordum. Bu yüzden günümüzde tam metni yok denecek kadar az sayıda. Onlardan birini elimde tutuyor olmak beni büyülemişti. O sıra da ensemde bir el hissettim ve bana "Nasıl oluyor da insanı mesut eden bir şey aynı zamanda felaketinin de kaynağı oluyor?" dedi. Arkamı döndüğümde tanımadığım bir yüz ile karşılaştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Neyse ki çok geçmeden konuşmaya başladı.
"Merhaba, korkuttum sanırım. Sadece elinizdeki kitaptan beğendiğim bir alıntıyı paylaşmak istemiştim."
Ah doğru ya. Aptal kafam, o an bunu idrak edememiştim.
"Yok, korkmadım. Yani garipsedim sadece."
Bir şey demesini istiyor muydum bilmiyordum. Evet arkadaşım olarak gördüğüm birçok kişi vardı -her ne kadar içlerinde yalnız olsam da- ama beraber sahaf gezebileceğim bir arkadaş da fena olmazdı.
"Anlıyorum kusura bakmayın, iyi günler."
Ve hayatımda hiç görmediğim kadar güzel bir gülüşle arkasını dönüp kahve almaya koyuldu. İşte şimdi onunla konuşmak istiyordum. Ne yapmam ne demem gerektiğini bilmiyordum ancak içimde karşı koyulamaz bir duygu oluşmuştu. Yanına gidip selam versem tersleyecek değildi ama istesem de gidip konuşamadım... İçimdeki o dürtü tekrar geri gelmişti... Fazla zaman geçirmemek için bir şey dememeye karar verdim -daha doğrusu içimdeki his verdi- ve kahvemi alıp çıktım. Bir arkadaşlık daha başlamadan bitmiş oldu.

Cenaze yerine dönmek istemiyordum ama yapacak başka bir şeyim yoktu. Mecburdum oraya dönmeye. Anneme kafamdakileri sormak istiyordum ama ne tepki alacağımı bilmiyordum. O an biraz yürümek istedim. Kulaklığım takıp, bütün dünyanın sesini kısmak istedim. Oraya dönüp anneme sorular sormaktan korkmuyordum, istemeyeceğim cevaplar almaktan korkuyordum çünkü şu an neyin içindeysem biliyordum ki beni iyi etkileyecek bir şey değildi. Sonuçta sonunda ölüm vardı, öyle değil mi?

Ölüm daha önce düşündüğüm bir şey değildi. Yakın çevremde ölen birisi vardı aslında. Babam. Babamı çok severdim. Çocukken yazdığım tüm günlük sayfalarında babamdan bahsetmişim, bu yüzden bundan eminim. Babam ben 10 yaşındayken öldü. Yani benim için öldü, onu bir daha hiç görmedim. Annem bana babamın kaçtığını bizi bıraktığını söylemişti. Babamdan nefret etmemi istemişti çünkü kendisi ondan hep nefret ederdi. Nedenini hiçbir zaman öğrenemedim. Ama benim için ölse de ben babamdan nefret edemedim. Onun beni bırakıp gitmeyeceğine emindim hâlâ eminim. Ona ne olduğunu öğrenmek çok istedim ama her girişimim başarısızlıkla sonuçlandı. Babama her ne olduysa o gittiğinden beri ben eskisi gibi olamadım. Bunu düşünürken aklıma kafedeki çocuğun söylediği alıntı geldi: "Nasıl oluyor da insanı mesut eden bir şey aynı zamanda felaketinin de kaynağı oluyor?". Düşünmeyi geride bıraktım. Artık annemle her şeyi konuşmamın vakti gelmişti. Bu yüzden cenaze yerini gitmek için yola koyuldum.

Cenaze yerine geri döndüğümde neyseki annemi bulabildim ve yalnızdı. Bu ona kafamdaki soruları sormam için çok iyi bir fırsattı. Hemen yanına oturup bir süre sessiz kaldım. Ancak bu sefer yanımdan gitmesine izin vermeden konuşmayı başlatmıştım.
"Anne bana söylemek istediğin bazı şeyler var sanırım, dinliyorum."
Annem kafasını bana doğru çevirdi gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Sabah annemin ilk kez ağladığını gördüğümde şaşırmıştım ama bu kadar ağlayacağını tahmin etmemiştim. Cevap vermedi. Sadece gözlerimin içine baktı. Daha sonra ağzı aralandı ve konuşmaya başladı.

"İzem, bir oyunun içindeyiz. Ve bu oyun hepimizi öldürüyor."

************************
**BU BÖLÜMDEN SONRA BÖLÜMLER DAHA UZUN VE OLAYLI OLACAKTIR.
BURAYA KADARKİ BÖLÜMLER OLAYDAN ÇOK TANITIM AMAÇLIDIR.**

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 07, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLMEN GEREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin