👻41👻

2.3K 166 52
                                    

Ya böyle olması gerekmeseydi? Ya bu tercihi yapmasaydım? Ya gitmeseydim? O zaman ayaklarımın dibine örülecek olan yol ne denli farklı olurdu? Kendime bu kadar güvenip, bu denli güçlü olabilir miydim? Belki de Uzay'ın yerine ben tükenecektim. Her ne olursa olsun, bunu göze alabilir miydim? Kendime bu hasarı verebilecek kadar çok mu aşıktım?

Ama aşk bu değildi ki. Bana bizzat bunu Uzay öğretmemiş miydi? Aşk can yakmazdı. Aşk tüketmezdi, aşk sömürmezdi. Eğer bunları yapıyorsa, eğer insanı zehirliyorsa o aşk değildi. Saplantıydı. Ve anlaşılan o ki, ben gittikten sonra Uzay'ın bana olan aşkı saplantıya dönüşmüştü.

Gözlerinde, sanki her an yere yığılıp kalacakmış gibi fersiz bir ifadeyle bakıyordu gözlerime. Ancak yüzündeki yorgunluğa inat dik duruyor, ayağını yere sağlam bastığını gösteriyordu.

Göz çevresini saran gölge yüzündeki tek renk olabilecek cinstendi. Üşüdüğünde kızaran yanakları şimdi soluk bir gri renginde ve içeri çökmüştü. Çenesi yüzümdeki ifadeyi anlayamamanın endişesi ile gerilmiş, gamzesinin olduğu çukur kendini belli etmemeye yeminli gibiydi.

Bana doğru bir adım attığında refleks olarak geriledim. Bakışlarındaki parçalanan ifade ile ne yaptığımın farkına varıp durdum fakat geç kalmıştım. Geç kalmıştık.

Başını eğerek ifadesini toparlamaya çalışırken kapüşonunun altından birkaç tutam kıvırcık saç kendini gösterdi. Buradan bakıldığında sağlığını koruyan tek şey gibi görünüyorlardı.

"Neden döndün?" Hazırlıksız yakalandığım sorusu ile bir an için duraksadım ve başını kaldırıp yüzüme bakmasını izledim.

"Neden evime döndüğümü mü soruyorsun?" Derken sesimi kontrol edebildiğim için şanslıydım. 

Dudaklarından alaylı bir gülümseme geçip giderken elini arkasındaki boş sokağa uzatıp, "Oraya neden döndüğünü sordum, ben." dediğinde ne söyleyeceğimi bilemeyerek sustum. "Orada durup öylece oturduğumuz masayı izledin. Ama beni tanımadın bile."

Alaylı sesine karşılık başımı iki yana salladım. "Seni görmedim."

"Haklısın," diyerek o da başını salladı ve bir süre etrafı inceledi. Tekrar bana döndüğünde gözlerindeki acı ifade kasılmama neden olmuştu. "Beni en son ne zaman gördün, İlya?"

"Beş yı-"

"Beni gerçekten ne zaman gördün?" Diye sözümü kesip bastıra bastıra söylediği sözler ile kaşlarım çatılmıştı.

Bunu soruyor olması bile saçmaymış gibi bir rahatlıkla, "Burnumu kırdığın zaman!" derken sesim hafiften yükselmişti.

"Burnun kırılmamıştı." Başını iki yana sallayıp ekledi. "Bahsettiğim bu değil! Beni sana olan aşkımla en son ne zaman gördün!"

"Saçmalıyorsun!"

"İlya!"

Kükremesi boş sokakta yankılanırken sadece baktım. Ardından en az onun kadar öfkelenerek konuşmaya başladım. "Beni Asrın'la gördüğün o gün, seni son görüşüm oldu! Sonrasında bildiğin üzere bana da kendine de ihanet ettin! Şimdi karşıma çıkmış benim hislerimi mi sorguluyorsun?" Cevap vermeyip öylece bakmaya devam ederken çileden çıkarak, "Ne hakla?!" diye neredeyse çığlık attım.

Birkaç saniye için cevapsız kalıp ardından temkinli bakışlarla yaklaşmaya başladığında, buradan uzaklaşıp, en başında yaptığım gibi her şeyi geride bırakmam için beynimde çığlık atan sesi içimi kasıp kavuran öfke susturmuştu.

Aramızda bir adımdan az bir mesafe kaldığında duraksayıp başını iki yana salladı. "Sorgulamıyorum," diye sessizce mırıldanırken cebindeki elini çıkarıp soğuk parmaklarını boştaki elime sürttü. "Hala var olup olmadıklarını soruyorum."

"Olmadığını söylersem?" Diye sorduğumda sert bir nefes vererek güldü.

"Öyleyse eğer," diye başlayarak umarsızca omzunu silkti. "Bu gidişle ölürüm sanırım."

Sözleri ile yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. Biliyordum ki, bu sözler acıma duygusu uyandırmak amaçlı söylenmiş sözler değildi. Çökmüş omuzlarına ve... ona baktığınızda anlayabilirdiniz bunu.

Parmaklarım hala temasta olan parmaklarının sıcaklığının altında hareketlenirken tekrar ona döndüm. İlk gördüğümde gözlerindeki fersiz ifadesinin yerini şimdi, eski Uzay'ı hatırlatan bir parıltı almıştı. Bana eskiden baktığı gibi bakıyordu. Sanki dünyanın en güzel kadınıymışım gibi...

"Uzay," diye başladığımda bir adım geri çıkarak duraksamama neden oldu.

"Şuan cevap vermek zorunda değilsin. Eğer... eğer unuttuysan bir şey demeye hakkım yok zaten. Tüm bu bokları ben yedim. Bizi bu noktaya ben getirdim. Ve sanırım ölene kadar bunun bedelini ödemeye devam edeceğim. Sen... istediğin gibi bir hayat kur kendine. İstediğin gibi yaşa hayatını. İstediğin kişilerle kur hayatını. Seni mutlu etmeyi becerebilecek insanlarla kur. Hatta Erva'yı bile alma hayatına bence. Çok konuşuyor." Başını iki yana sallayıp bir adım daha geri çıktı. "Neden geldim bilmiyorum. Ama şunu bil ki, bu son olacak. Bir daha beni görmene gerek kalmayacak. Söz veriyorum."

Ardından arkasını dönüp yürümeye başladı. Gidiyordu.

O an, onunla geçen her bir  anı tek tek düşmüştü  beynime. Attığımız her kahkaha, sarıldığımız her an; beni öptüğü, koruduğu, sevdiği her an tekrar tekrar dönmüştü zihnimde. Ve şuan ki beni, o zamanki duygularımla harekete geçirmişti.

Ya ben de dönüp eve gidecektim ya da koşup ona yetişecektim.

👻👻👻👻

O zaman final çanları çalsın mı???

Şimdi son sorumu yöneltiyorum sizlere. Aynı şartlar altında siz olsaydınız gider miydiniz yoksa döner miydiniz?

HAYALET | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin