Annem her zaman saf olduğumu söylerdi. Küçükken yaramazlık yaptığımda ya da gizlice evden kaçmaya çalıştığımda,arkadaşlarımın beni kandırdıklarında, yalnız başıma kaldığımda her zaman bana bunu söylerdi. İyi veya kötü olsun dilinden bunu hiç eksik etmezdi. Hemen herkesin dediğine inandığımı başıma gelen her zararın aslında onların değil benim sorunum olduğunu söylerdi. Karşı çıkamazdım veya ona yanlış düşündüğünü söyleyemezdim. Kelimelerden korkan ben asla sesimi çıkartamazdım ki. Haklı mıydı orasına gelirsek her zaman haklıydı. Her zaman saf olduğumu bilirdim. Beş yaşındaki çocukmuşum gibi gördüklerini parmaklarında oynattıklarını bilirdim her defasında.Aynı Taehyung gibi.
Beni sevdiğini söylemişti. Bana çok önceden tutulduğunu çok önceden beni içinde yaşatıp sır gibi sakladığını fısıldamıştı geceleri. Sabah uyandığımda gözlerimden öpmüş gün batmadan bana şarkılar adamıştı. Dün gece gibi. Saatler önce gözyaşı döktüğümüz yatağımızda bana şarkılar söylemiş sonrada onu unutmamı söyleyip beni güneş doğmadan terketmişti.
Ona bir yanım kızamıyorken bir yanım onu affetmemem gerektiğini fısıldıyordu.
Ona kızamıyor,kıyamıyordum. Bunca zaman babası ne istediğiyse yapmıştı. Git demişti gitmişti gel demişti emrini yine ikiletmeden yerine getirmişti. Taehyung herkese büyük bir insan gibi dursa da babasının karşısında hala o küçük çocuktu.
Az çok bahsetmişti ailevi olaylarından. Küçükken annesinin bir gün çekip gittiğini ve bir daha da geri dönmediğini söylemişti. Babası,annesine deliler gibi aşık olsa da annesi tarafından zorla olan bir evlilik olduğunu aileler zoruyla evlendiklerini anlatmıştı. Annesini de buna daha fazla dayanamamış ve arkasına bir daha bakmadan gitmişti. Taehyung aslında hiçbir suçunun olmadığını söylüyordu. Sadece Jaehwon babasına benzerken huy olarak, Taehyung tıpatıp annesini hatırlatıyormuş. Mesela Taehyung; lavanta kokusundan,yeşil renginden hoşlanmazdı tıpkı annesi gibi... Ya da elleri hiç ısınmazdı Taehyung'un,aşırı hassas bir bünyeye sahipti narin ve kırılgan olan annesine benzer gibi. Böyle böyle babasının gözüne batmış sonra da zaten Cehennemim diye adlandırdığı o günlere resmen başladıklarını söylemişti.
İlk duyduğumda anlam verememiştim. Neredeyse Jaehwon ve Taehyung tıpatıp aynılardı. Birine bakarken eşini hatırlıyorsa babası, diğerini bakarken de hatırlamalıydı. Oysa ki durum düşündüğüm gibi basit değilmiş. Taehyung'un çocukluğu yaşadıkları yüzünden sessiz,sakin içine kapanık bir çocuk olurken; Jaehwon tam tersi gürültücü ve yaramaz bir çocukmuş. Yaptığı her kötü bir şeyde bütün suçu Taehyung'un üzerine atıyor ve hemen de babasına sanki Taehyung yapmış gibi yetiştiriyormuş. Zaten babasının pireyi deve yaptığını ve her defasında dinlemeden infaz uyguladığını ve böylelikle her şeyin tek suçlusu oymuş gibi gösterdiğini anlatarak taşları yerine oturtmuştu.
Bu yüzden babasından nefret ediyordum. Küçük bir çocuğa eziyet çektirecek kadar kin güttüğü için.
Demiştim ya bir yanım ona kızamıyor, kıyamıyordum diye. İşte diğer bir yanım onu bir kaşık suda boğmak istiyordu. Korkaktı. Jaehwondan, babasının her dediğine boyun eğecek kadar korkattı. Savaşmayı bilmiyordu. Hayatta sadece iki çözümü vardı zarar görmemek adına öğrendiği; birincisi kaçmaktı. Londra'ya okumak için gidip bütün irtibatını kesmek gibi. İkincisi ise boyun eğmekti. Böylece onlardan zarar göremeyecek ve canı yanmayacaktı. Savunma mekanizması buydu. Dışarıya ne kadar güçlü gibi görünse de o hala yalnız bir çocuktu.
Ona çok kızıyordum. Bir şeyleri halledebilirdik. Zaman yaratabilir bazı şeyleri engelleyebilirdik. Ama kaçmak veya boyun eğmek daha kolayına gelmişti. Bencilce hareket etmek daha basitti. Beni düşünmemiş miydi yoksa gerçekten sırf benim daha fazla zorlanmamam için mi gitmeyi yeğlemişti anlayamıyordum.