Kendimi zar zor getirdiğim evin dış kapısını kapatmış elimde olan sırt çantamı ve anahtarlığı duvara sertçe fırlatmış gelen ani öfkeyle ellerimi saçıma daldırıp çekmeye başlamıştım. Sinir krizi eşiğine gelmiş o kadar güçlü bir şekilde bağırmıştım ki sanki içimde bir ateş vardı ama bu hareketim ne içimi soğutmuştu ne dindirmişti. Hatta o kadar çok alevlendi ki beni kül etmeye yemin etti. Beni bitirip geriye bir şey bırakmamaya ant içti.
Evin içerisine ilerlemiş karşıma çıkan mutfak ile su içmek adına masa üzerinde bulaşık makinesinde çıkarılıp dolaplara konulacak bardak tabak ve diğer eşyalara ilerlemiştim. İlerlememle sanki ellerim benden habersizce hepsini yere atmaya başlamış hatta yetmemiş masanın uçlarından tuttuğum gibi ters çevirmiştim masayı. Ellerim titriyor daha sonra bacaklarıma ilerleyip zangır zangır titreyip beni ayakta tutmada zorlanıyordu. Yere çöktüğüm gibi hıçkırıklarım benden izin almaz bir şekilde çıkmış yumruklarımı kendime hiç acımam yokmuş gibi yere dövmeye hatta ara sıra kendi bedenime vurmaya başlamıştım. Yıkıp dağıtmak istiyordum. Evi,şehiri ve onları. Onları bitirmek istiyordum. Ellerimle canlarını almak hatta,öyle dinecekti sanki öfkem öyle huzura kavuşacaktı ruhum. Yüzlerine tükürmek bir tane de geçirmek.
Benim bütün öfkem Kim ikizlerineydi aslında.
Cenin pozisyonunda yattığım parkelerin üzerinde küçülebilebileceğim kadar küçülmüş bütün içimdeki kırgınlıklara ağlamıştım. Bütün her şeyi oraya kusmak adına hiç sesimi kesmemiş hıçkıra hıçkıra gözyaşlarımı selamlamıştım. Olamazdı böyle bir şey. Yapamazlardı. Bu kadar basit değildi hiçbir şey. Bu kadar kolay değildi. Ben bu kadar aptal değildim.
Dinmiyordu içimdeki volkan patladıkça patlıyor bütün vücuduma ateş misali benim küçük köyümü sanki yakıyordu. Kül ediyordu her şeyi. Hiç acıması yok içimdeki umutları,hayalleri hepsini küle çeviriyordu. Yer soğuktu ama içim ateşti işte. Yaptıkları öyle büyük bir yanlıştı ki hiç mi düşünmediler beni veya bu kadar kırılacağımı hiç mi ihtimal vermediler diye hastalıklı irisler dolaşıyordu kafamın içinde.
Kapı kilidinin açılmasıyla duyduğum çığlıkla dizlerimi daha da kendime çekmiş küçülmek hatta olduğum yerde yok olmak istemiştim. Kollarımdan tutulduğu gibi kaldırılmış sürekli kendi ismimin üzgün bir şekilde tekrarlanmasını duymuştum. Kimin geldiğini görmüyordum. Kim bana sarılıyor veya beni yatıştırmaya çalışıyordu anlamıyordum. Sırtımı sıvazlıyor kulağıma sakin olmamla ilgili fısıltılar aktarılıyordu. Ama her sakin ol cümlesinden sonra daha da kötüleşiyor yerimde tepiniyor kendimi dövmeye çalışıyordum. Kafama bir güzel geçirip bütün her şeyi unutmak istiyordum. Öyle sert vurayım ki hafıza kaybı geçireyim bugünü unutayım diliyordum. Öyle ki bütün hayatımda ki yaşadığım köyü olaylar su gibi akıp gitsin geriye hiçbir şey kalmasın diye didiniyordum. Didiniyordum sadece bu kötü rüyanın bitmesini diliyordum ama karşımdaki sanki bana gerçek dünyada olduğumu ikna etmek adına bana sarılmayı kesmiş sıkıca ellerimi tutmuş benim için uğultudan başka bir ses olmayan cümlelerini sıralamıştı.
Olamıyordum. Ben sakin falan olamıyordum. Öfke ve ağlama krizi geçirmiş yine o günlere dönmüştüm. Yine eski ağlak bebek Jeongguk. Hasta hatta delirmiş. Doktorların verdiği ilaçlarla yaşayan günden güne biten Jeongguk olmuştum.
Sebebim de onlar olmuştu.
***
Yattığım koltukta saçlarımın okşanmasıyla aldığım doğrusu eskiden kullandığım sakinleştiricilerin etkisiyle boş boş televizyonun siyah ekranına bakıyordum. Yuta beni sakinleştirmiş hatta bir iki saat uyuttuktan sonra dağıttığım bütün mutfağı toplamıştı. Uyanmamla mutfaktaki işini bitirmiş elindeki yemek tepsisiyle yanıma gelmişti.