Gurur.
Hissedemediğim bir şeydi. Ne hücrelerimde ne damarlarımda ne de kanımda. Asla bana ait olmadığını düşündüğüm bir duygu.
Yoksun kaldığım belki de.
Sanki tanrı bana bu duyguyu yasak eylemişti. Beni bununla sınamıştı. Bilmiyorum. Cidden bilmiyordum. Ne zaman nerede kullanılacağını farkına varamıyordum.
Oysa ki hiçbir zaman bunu kafama takmazdım. Bunu bir şeyler için bahane etmezdim. Kişilerin önüne koymazdım. Hele ki sevdiklerimin önüne asla.
Ama şu an hissetmek istiyordum.
Deli gibi hem de. Şu an içimden yalvardığım tanrıya tek duam buydu.
Sadece ufakta olsa varlığını bilmek yeterdi bana.Karşımda alayla sırıtan Taehyung için.
Pişmanlık duymaya başlamıştım. Neden buraya geldiğimi sorguluyordum fakat geç kalınmış bir soruydu bu. 'Neden gelmeliyim?' asıl buraya gelmeden önce kendime sormam gereken bu soruydu. Ama yine olduğu gibi geç kalmıştım.
Bir hafta sonucunda dayanabildiğim kadar dayandım. Ona karşı dik durduğumu göstermek amaçlı kurulan planları her gece uyumadan önce tekrarlayıp yattım fakat rüyamda çehresini görmemle sabahleyin vazgeçmem gün yüzü gibi ortada belli ediyordu kendini. Sorun yokmuş gibi davrandım. Ne Jimin'in ne de Yuta'nın bana aptal olduğumla alakalı nasihatlarını duymamak için güçlü davrandım. Oysa ki canımdan can gidiyordu. Günden güne bitiyordum.
Bir hafta. Koskoca bir hafta. Hiçbir adım atmadım. Hiçbir şekilde gözlerim onu aramadı. Hiçbir şekilde ismi dilime varıp dudaklarımdan dışarıya özgür kılınmadı.
Yasaktı çünkü.
Jimin'in koyduğu bir yasak. Bunlardan herhangi birini yapamazdım. Kural ihlaline çıkarsam yalnız kalacaktım. Bu sefer yapayalnız hem de.
Kimsesiz kaldığım gün gibi.
Korkularım bedenime ele geçirdiği gibi kabul ettim zaten onları. Görmezsem unuturum diye diye kandırdım kendimi. Genellikle onun girmediği derslere girdim. Aktif olduğu çevreden uzaklaştım. Sesini duymamak için kulaklıklarımı taktım. Son ses müzik bastırırdı kalın tınılı sesini.
Kafamı hiç yerden kaldırmadım. Denk gelmeyelim diye. Gözlerime perde çektim en sonunda da. Bir hafta sadece bunlarla geçti. İlerlediğimi düşündük. Fazlaca yol kattetiğim için Yuta bile az bozuk olan korecesi ile benimle gurur duyduğunu söyledi.Şimdi bakıyorum da tam bir hayal kırıklığıydım. Jimin gibi olmalıydım belki de. Beni seveni sevmeli benden nefret edene kin bürünmeliydim. Elimi tutana dost deyip sarmalı beni bıçaklayanlara en ağır nefretler sunmalıydım.
Park Jimin gibi olmalıydım. Jeon Jeongguk gibi değil.
"Jeon Jeongguk" masadaki boş bira şişelerinden gözlerimi çekip onun gözlerine çevirdim bakışlarımı. Yüzündeki o alaycıl tavrı çok iyi tanıyordum. Her zaman tanık oluyordum zaten. Ne zaman sevgilime baksam orada yer edinen nefretle sanki bir betona çarpış gibi hissediyordum.
"O kadar çok gülüyorum ki bak beni gerçekten fazlaca eğlendiriyorsun"
Yutkunmak ağır geldiği vakitlerde onun sadece güzel çehresini seyrediyordum. Çok güzeldi. Kıskanılacak kadar hem de. Dönüp bir kez daha bakardınız hemen. Öyle böyle değildi. Kendisi de çokça farkındaydı ve bunu kullanmaktan asla çekinmezdi. Okul hocalarımızla herkesin gözü önünde flörtleşecek kadar hem de."Sana bir şey diyeyim mi Jeongguk?"
Tek taraflı soruydu. Cevap verme gereği duymadım. Sadece kendimi hazırladım çünkü ağır sözcükler kullanacaktı. Her zaman yaptığı gibi umursamadan konuşacaktı ve ben onun kırıp döktüklerini onaracaktım. Tek başıma bu sefer de."Açıkçası daha erken gelirsin sandım. Beni bak bu konuda çokça şaşırttın."
Daha erken gelecektim aslında, Jimin ve Yuta beni tutmasalardı. Ağlamalarım son bulunca veya kendime gelince gelecektim ama dilim varmadı söylemeye. Onun eline geçen her kozum bir hançer görevi görmekten farksız değildi. Onu öyle bir gün gelecek ve öyle bir kullanacaktı ki ben yine yerle bir olacaktım.
"Her şeyi unutmaya hazırsın ha? Bunu derken azıcık da utanmadın mı? Ya sen hiç gurur denen şeyin varlığından haberdar değil misin gerizekalı?"
Derin bir nefes aldım. Gurursuz olduğumun farkındaydım. Hem de çok net. Kendime saygım yoktu. Kendi benliğime saygım yoktu. Ben kendimi önemsemiyordum. Oysa ki bencil olmam lazım ama dediğim gibi sevdiğim kişiler için bu benim aleyhime gereksiz bir özellikti.
Gurursuz olmak istemiyordum.
"Beni sinirlendiriyorsun cidden" çakmak sesini duymamla bakışlarımı ona yöneltim. Yanakları içine göçtüğü gibi gözleri de kısılmıştı. Açıkçası görmeyi sevdiğim görüntülerdendi. Nedeni bilinmez ama etkileniyordum çok fena. Sigaradan nefret etmeme rağmen bazen onun dudaklarında mıhlanmasını istiyordum.
Sigarasının yarısına gelene denk ağzını açıp tek kelime etmedi. Ne düşündüğünü merak etmiştim açıkcası fakat sonrasında hemen aklımdan sildim bu soru kalıbını çünkü büyük ihtimal beni bu evden nasıl kovacağını falan düşündüğünü hissettim.Gözlerinden anlaşılıyordu.
Nefreti hissetmek mümkün müydü bilmiyorum ama karşımdaydı sanki somut hali. Şeytanın tanrıdan nefret etmesi gibi. Sanki onu cennetten alıkoymuşum gibi bakıyordu. Cenneti neydi? Cennet onun için neydi? onu bilemiyordum işte. Kafam da tek bir şey dönüyordu. 'Ben ne yaptım?"
Cevabına ulaşamadığım tek soru.
Bulduğum an bitecekti bu eziyet. Yine eskisi gibi olacaktık. Cevabı bendeydi.
Anahtarı bulmam lazımdı ve o an kilitli kapılar açılacaktı bana. Biliyordum." Sana diyeceğim tek şey hazırlıklı ol. Bunlar daha hiçbir şey Jeongguk. İnan ki hiçbir şey"
Hani susmak bir cevaptı ya benimki de o için mi bilmiyorum ama kolumdan tutulup dışarıya atıldığım ana kadar benim için dediklerine 'kabul' demenin bir başka yoluydu.
Bu hikayede ben Taehyung'a cennet olmak isterken aslında onun gözünde bir şeytan olduğumu anlayamamıştım.
Ve ben kendi cehennemimi kendim yaratmıştım.
_______
WAY TAEHYUNG İLE BÖYLEYİM ONA BU FİCDE SEVİLECEĞİNİ SÖYLÜYORUM SABRET KTH 💪