"Ben lavaboya gidiyorum"
Sesli bir şekilde oyun oynarken çıldıran sırf gürültüden başka ses çıkarmayan Yuta ve Jaehwon'u haber vermiş yavaşça oturduğum koltuktan kalkmıştım. Mırıltılar ile beni onaylamışlar sonra yine o savaş oyununa dönmüşlerdi. Beni takmadıkları için gözlerimi devirsem de açıkçası işime de gelmişti. Çünkü yapacağım şeyle yakalanmak,yaşanmasını istemeyeceğim bir olaydı.
Sabah ki Jaehwon ile tatsız biten kahvaltımızı bitirip, Taehyung'un evine gelmiştik. Jaehwonla yalnız kalmamak içinde Yutayı aramıştım. O da hiç itiraz etmemiş hemencecik benim için gelmişti. Sonra da zaten ikisi oyuna dalıp gitmişlerdi.Saatlerce de oyunun başından kalkmamışlardı. Bu süre boyunca da yapacağım şeyi planlamakla birlikte kafamda birçok senaryo kurmuştum bende.
Merdivenleri seri adımlarla çıkmış tedirgin bir şekilde üst kata bakınmıştım. Sessiz adımlarla tam ortada durmuştum. Yolumu kaybetmiş koyun gibi hissediyordum kendimi. Bir yandan korksam da bir yandan da özgür olduğum için seviniyordum. Saçma bir örneklendirme olsa da sadece içimde kalmasını istemediğim birkaç şey vardı. Cesaret edebilirsem öğreneceğim birkaç şey...
Geldiğimizden beri Taehyung odasından çıkmamıştı. Sadece Jaehwon bir kere odasına gitmiş az bir süre sonra da geri aşağı yanıma inmişti. Hiçbir şekilde de Taehyung'dan bahsetmemişti. Ne yüzünü görmüştüm ne de bir sesini işitmiştim.Üç gündür itirafından sonra benim kaçmamla sonuçlanan günle bir daha karşı karşıya gelmemiştik. Şimdiye kadar.
Onu görmek istiyordum. Yaptığım çok kötü bir şeydi evet kabul ediyorum. Kaçıp gitmek çok çocukçaydı. Onu öylece hiçbir şey belli etmeden bilinmezlikler içinde bırakmak canımı sıkıyordu. Neler düşündüğünü kafasında neler kurduğunu bilmek dahi istemiyordum. Belki de onu bir daha görmemekte istiyordum. Üç gün önce gecenin dördünde düşündüğüm buydu. İtirafından sonra onu bir daha düşünmemekti niyetim. Korkmuştum işte. Bir anda duyunca ihtimal vermediğim bu duyguyu ondan duymak beni çocuk gibi korkutmuştu. Battaniyemin altında saklamakla bulmuştum çareyi. Saklamıştım saklanmasına ama zihnim o anıyı bir türlü atıp beni rahat bırakmamıştı. Bozuk bir plak gibi sürekli aynı şarkıyı çalıp durmuştu tüm gece.
Terleyen avuç içlerimi üstümde ki kırmızı kazağa silmiş belki de kaçarsam hiçbir sorun olmayacağını düşünmüştüm. Böyle kalsın her şey. Ne olacaksa kendiliğinden olsun bende hiç uğraşmayayım önüme ne teklif edilirse onu kabul eder ona göre de yaşardım. Hiç bir sorun çıkmaz belki de huzurlu bir hayatım olurdu. Olurdu emindim ama ya içinde Taehyung olmazsa. Ya ben gerçekten onu kaybedersem. Bir daha da göremezsem hayatım boyunca. Napabilirdim ki? Gidip onun gibi Daegu'yu mu arardım? Yapabilir miydim ki...
Daha fazla beklersem vazgeçeceğim düşündüğüm için kapının kolunu yavaşça aşağı indirmiştim aynı yavaşlıkla da içeri girip kapıyı kapatmıştım.
Yorgun görünüyordu ama aynı zamanda rahatlamış. Bunca zaman içine attıklarını bir anda kusmasıyla birlikte yüzünden uykusuzluğun verdiği belki de bir huzursuzluk vardı. Cenin pozisyonunda yattığı yatağından anca bu kadar görebilmiştim. Bakışları anlık olarak bana dönse de boş boş baktığı duvara geri dönmesiyle bu kadarını anlamıştım. Hiçbir şekilde bana bakarken gözlerinde bir duygu yok ketum gibi yüzüme bakmıştı. Korkutmuştu beni. Görmezden gelmiş gibiydi. Biraz bozulmuştum. Ama ne bekliyordum ki kollarıma atılmasını mı veya büyük bir çoşkuyla beni selamlamasını mı? Bilmiyorum gerçekten ne beklediğimi bilmiyorum.
Sadece gözlerinde gördüğüm o boş bakışlar beni bir adım geri atmama sebep olmuştu. Cesaretim kırılmıştı. Kafamın içinde ki ses odadan çıkıp Jaehwon'un yanına gitmemi tembihliyor bana birçok uyarı da bulunuyordu. Kalbim ise... Ondan bahsetmeme gerek yoktu. Sanki kilometrelerce koşmuşum da nefes almak için durduğumda o nefesi bile zor görmüş gibi bir çarpıntıyla atıyordu. Bir anda pimi çekilmiş bomba gibi.