9 - Düğme kalpli âşıklar

12.9K 1.7K 2.5K
                                    



Elephanz -  The Catcher in the Rye




Kim Taehyung beni kendi evimin ortasında evsiz bıraktığı gün, bir daha hiçbir şeyin üstesinden gelemezmişim gibi geldi. Üstelik az biraz da olsa haklılık payım vardı. Hiçbir şeyin değilse de, onunla ilgili olan şeylerin üstesinden gelemeyecektim artık.

Kendimden bile bihaber olduğum bu zaman diliminde, istikbalim, içinde bulunduğum durumdan daha fazla önem arz edemediği için olsa gerek ki; bir süre her şeyi boşladım. Daha doğrusu boşlamak durumunda kaldım çünkü kendimde herhangi bir eylemi gerçekleştirebilecek gücü bulamadım. Duygu durumumu etkilemesi gereken mevzu, bununla yetinememiş olmalı ki, hasta da etti beni. Birkaç günü kan ter içinde ve mide bulantıları eşliğinde yatak döşek yatarak geçirdim. Gözümü açtığım zamanlarda başımdan geçenleri düşündüm. Bu düşüncelerin yarattığı migren ve kalp ağrıları yüzünden de her seferinde derhal uykuya geri döndüm. 

Kendimle olan yüzleşmeyi erteleyebildiğim kadar erteledim. Biraz toparlanınca da savunma mekanizmalarım devreye girdi. Yansıtmaya başvurdum, yani suçlayacak birilerini aradım. Ev arkadaşımdan, sevgilisinden, kitabı unutmadığım otobüsten; okuldan, öğrencilerden... Hatta Freud ve Alfred Adler'dan bile. Herkesten hınç çıkardım kafamın içinde. Ciddi yalpalamalardan ibaret olan tüm bu girişimler, sonrasında beni yerle bir edebilmek için müthiş bir istekle boyadı gözlerimi. Az kalsın haklı olduğuma inanacaktım. 

Daha iyi olduğuma kanaat getirdikten sonra okula gittim. 

Berbattı, attığım her adımda suçlu hissediyordum. Kalbini kırmış olmak üzüntü, yalanımın ortaya çıkmış olması ise utanç veriyordu. Başımı öne eğerek yürüdüm hep, onu hiçbir yerde göremedim. Onu aradığımı ise onu görememenin eksikliğini hissedince fark ettim.

Böyle devam etmedi tabii bu. Yansıtma ile baş gösteren bu savunma mekanizması denilen, mantığa bürümeye başladı her şeyi.  Bahaneler buldum.

"Ne yapacaktım ki?" dedim gayet ciddi bir şekilde. "O yazıları sen yazmışsın, hadi evlenelim mi diyecektim? Ne diyecektim? Evleniyorsun sen geri zekalı herif." 

Tüm bunların aslında birer bahane değil de, gerekçe olduğunu biraz geç anladım. Ben haklıydım. Verdiğim her tepki hakkımdı benim. "Yuva yıkanın yuvası olmaz" gibisinden bir inanışın arkasına saklansam bile kim ne diyebilirdi ki bana? Evleniyordu o. Yani şu an değil, ama evlenecekti.  Hepimiz biliyorduk bunu.

Bu evlenme meselesi tekrar aklıma gelince canım sıkkın bir şekilde arkama yaslanıp, caddeyi izlemeye başladım. İnsanları tasvir edecek gücü bulamadım kendimde. Biri diğerinden daha hızlı ve bir diğeri hiç şüphesiz, birilerinden daha yavaş. Önümdeki hengamenin içindeki herkesin ortak paydası, yürüyorlar. Belki, birkaçı elektrikli sandalyeye oturmuştur, bilmiyorum. Belki, birkaçı da bir köşeye sinmiş, insanlara uzattığı avuç içine 'gönlünden ne koparsa' diyerek bir şeyler bırakılmasını bekliyordur, bilmek istemiyorum.

"Çok zorsun," diye mırıldandım hayata hitaben. "Kimmiş zor olan?" diyerek yanımda bitti, bayan hiç kimse. 
"Sen nereden çıktın?" diye sordum şaşırarak.
"Epeyidir şuradayım, bak." diyerek aşağı yukarı on metre ötede olan masayı işaret etti. "Seni gördüm ama rahatsız etmemek için yanına gelmedim." Gülümsedi anlayışlı bir şekilde. "Oturabilir miyim?" dedi karşımdaki boş sandalyeyi işaret ederek. 
"Tabii," diyerek onayladım onu. "Otur lütfen.
"Canın sıkkın görünüyor." deyiverdi hakikaten insan sarrafı. Hoş, bu tabir bu durumlar için kullanılmıyor muhtemelen fakat her neyse işte. 

Kişisel Şuur KayıplarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin