Listen before i go, but you're on a rooftop taking your last final breaths
Geçirdiğim birkaç günün rezilliği karşısında nutkum tutuldu. Her şey tepetaklak oldu ve yapayalnız hissettim. Ben dışında herkes yolunu bulmuştu. Her şeyin bir amacı vardı. Tamam, evet, benim de amaçlarım vardı kalkıp da şu noktada kendimi yerecek değildim fakat içim boşalmış gibi geliyordu. Terk edilmiş hissediyordum. Kalbimin odacıkları artık izbe diye tasvir edilebilecek kıvamda yerlerdi ve kapakçıkları da bir daha açılamayacak kadar sert kapatılmış gibiydi.
Neden böyle olduğumu düşündüm ilk önce. Bu halimin Kim Taehyung'un evlenmesiyle bir alakası olabilir miydi mesela? Eğer varsa ne alakaydı? Ha yoksa, o zaman derdim neydi? Zaman içinde bu sorularımın cevabını buldum. Evet, derdim Kim Taehyung'dan başkası değildi. Beni kasıp kavuran meseleyse onun bile hayatı için bir şeyler yapıyor oluşuydu. Yani ne bileyim üçüncü sınıftaydım ve ne bir sevgilim ne de hoşlandığım herhangi biri vardı. İnsanların nişanlandığı ve hatta utanmadan evlendiği çağlarıma sol kulvardan giriş yapmıştım ama bana yarışı kazandıracak güç ne yazık ki damarlarımdaki kanda mevcut değildi. Bu içimdeki hayata bilmem kaç sıfır geride başlamışlık hissi beni kahrediyordu. Tükenen bir kaleme tükenmez ismini verenlerin tezatlığı vardı içimde. Ne yaşamak ne yaşamamak istiyordum.
Ben bu düşünceler içinde çifte kavrulup, ciğerlerimden gelen közlenmiş et kokusunu gözardı etmeye çalışırken "Kim sence?" denildi. "Bilemiyorum." Dedim ortak ders arkadaşlarımı düş kırıklığına uğratarak. "Mutlaka vardır şüphelendiğin birileri."
"Sahiden yok." Diyerek direttim. "Bence edebiyat fakültesinden biri bu." Diyerek öne çıktı içlerinden biri. "Yazı dili çok hoşuma gitti benim."
"Şovcunun teki işte ya." Diyerek omuz silkti adını tam çıkaramadığım oğlanın teki. "Katılıyorum." Dedim.Herkese ve her şeye katılıyordum. Her şeyin ve herkesin canı cehennemeydi.
Aniden, "Haftaya yapılacak kampa kimler katılacak?" Diye bir ses yükseldi sonra sınıftan. "Ne alaka be kamp?" Dendi bir başkası tarafından. "Ben gitmiyorum hiçbir yere." Dedim kendi kendime.
Bu kamp meselesini zerre umursadığım yoktu. Her yıl en az iki kere düzenleniyordu zaten. Oraya gidip de doğayla bütünleşiyoruz ayağına birbirini düdükleyen sevgilileri izlemeyecektim. Herkesin gitme amacı belliydi işte. Gece olup da ay tepede yükselince uluma sesleri kurtlardan değil, okulum ahalisinden gelecekti. Biliyordum. Birinci sınıfta bir hevesle gittiğim kamp gezisinin hafızama "kamp faciası" olarak kazınma sebebiydi bu.
"Ben katılmak istiyorum." Diyenlerin uğultuları yükseldi sınıftan. Uçkuruna bu denli düşkün olan mahluklarla aynı yerde bulunmaktan nefret ettim. "Ben gitmiyorum." Dedim tekrar. "Acaba Taehyung ve sevgilisi de gider mi?" Dedi ön taraflarda oturdukları halde çok net bir şekilde ne konuştuklarını duyduğum iki dişi. Müthiş bir algıda seçicilik örneğiydi benimki. Hemen dikkatle oraya kulak kesildim. "Giderler bence." Soruyu soran kişi aldığı olumlu yanıtla heyecan içinde kıkırdadı. "Geri zekalılar." Dedim sesli bir biçimde.
Ders biter bitmez bahçeye çıktım. Sanki herkes cıvıl cıvıldı. Herkes çok mutluydu, hiç kimsenin hayatla bir problemi yoktu. Bir tek benim bulantılarım vardı çağıma dair. "Sakin ol." Dedim kendi kendime derin derin nefesler alıp vererek. "Sakin ol, hepsi geçecek."
Hiçbir şeyin geçeceği yoktu ancak kendimi buna inandırdım. Her şeyin iyiye gideceğine dair en ufak bir kuşku bile barındırmamaya çalıştım içimde.
***