Jisung elindekilerle, öylece giren Minho'ya baktı. Gözlerindeki istekti. Saf istek. Buraya gelme amacının arkasındaki en büyük istek. Fakat bir yandan da acıma duygusu vardı. Mantıklı düşünmek gerekirse Minho bu kıyametin içindeki tek suçu olmayan kişiydi ama onun da sonunun diğerlerinden pek farkı yoktu. Krallığı bitirmek için darbeyi Jisung vuracaktı evet fakat vurmak istiyor muydu emin değildi. Annesinin isteği üzerine buraya bir cinayet için gönderilmişti. Şölen sadece bu gölge oyununun perdesiydi. Perdenin altında bir can verilecek. O can bir annenin hırsına takas edilecekti.Jisung bunu yapacaktı.
Vazgeçmediği sürece.
Ve işin garip tarafı tüm bu olanları Minho'nun gözünün içine bakarak düşünüyordu. En ufak kıpırtı ya da en ufak acıma duygusu barındırmıyordu. Onu doğduğunda bile karşısındaki bu adama duyacağı nefretin içine sarmışlardı.Her şeye karşı hassas olan bu çocuk,tek bir şeye gardını almaya yönlendirilmişti. Şu an karşısında yok edeceği adama bakarken farkındalık yaşamak pek mantıklı değildi ama zaten Jisung'a bu 17 yılı boyunca sorgulaması için zaman tanımamışlardı. Yılanın yuvasında elinde hançerle bekliyordu.Ona acıyabilirdi.İnine girmeden kapısını kayalarla örtüp sonsuza kadar güvende kalmasını sağlayabilirdi. Ya da başını getirir karşılığında aç bir halkın karnını düşmanın ölümünün tokluğuyla kapatabilirdi. Ona verilen görevi yapar karşılığında mutlak bir saygınlık kazanırdı. Gerçi şu an ona yılanın kim olduğunu sorsalar kendisi derdi. Sinsice yaklaşacak, hal hareketleriyle şaşırtacak ve en sonunda bedeninin arasında boğarak öldürecekti.Ve saygınlığın ziyafetini ömrünün sonuna kadar çekecekti.Zaferin getirdiği nimetler paha biçilmez ancak doğru muydu bunu düşünüyordu Jisung.Doğduğundan beri saf kalan bir çocuğun kendisine bile ait olmayan geçmiş yüzünden yok edilecek olması haksızlık gibi geliyordu.
Gelmemeliydi.
Gelmesi sonuna vadedilen her şeyin toz olup uçmasına neden olurdu.
Cana karşılık refahla işleyen bu sistemin başını çekmesine rağmen Jisung bir anda acıdığı için kendine kızdı.
Bu kötülük değildi.Bu bir emirdi.Ve uyarsanız takdir edilirdiniz.
Muhtemelen Jisung kafasında kendisiyle atışırken 5 dakikadır gözünü bile kırpmadan Minho'ya baktığını fark etmemişti. Bu belki de başına geleceklerin farkına varması için içten içe istediği bir gösterme yöntemiydi.İçinde bir yerlerde Minho'nun bunları hak etmediğini haykıran taraf kendini dış dünyaya belli etmek istiyordu.Öldürmeye kararlı bu bedenin içinden çıkıp herkese gerçeği söylemek istiyordu. Tabii Jisung kontrolü elinde tutmaya devam ederse bu düşünceler onun aklında ellerindeki zincirlerle yalvarmaya devam edecekti.
"Jisung."
Eli çenesinde aşağıdan Minho'ya bakan Jisung adını duymasıyla irkildi.Hangi yıkımcı parçalara ayıracağı şeyin yanında son anda vicdan azabı çekerdi ki?
"Efendim?"
"Ne oldu? Son 5 dakikadır yüzüme bakıyorsun ve..."
"Üzgünüm sadece daldım o kadar."
Jisung son cümlesiyle ellerini sıkılaştırdı.Elindeki sabahlıklar kırıştı. Bu Minho'nun dikkatini oraya çekmek için yapılmış küçük bir yönlendirmeydi sadece.
"Diyorum ki...Benimle uyumaya ne dersin?"
Minho sorunun getirdiği anlamamazlıkla Jisung'a yeniden baktı.Tek bir istekti ama Minho şu an çok farklı şeyler düşünüyordu. Her yerinden başka bir çiçek kokusu yayılan bu adamın yatağında uyuyabileceğini hiç sanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little King/Minsung
Fanfiction"Kara ve denizlerin hakimi,tahtın tek sahibi,ihtişamın mükemmelliyetin ve her bakımdan yeterliliğin simgesi,adaletin uzun vadeli koruyucusu,halkın sığınağı,eminiz ki komutanlığında nice başarıların kazanılacağı,Tanrı'nın kainattaki gölgesi ve Krallı...