Bölüm Dört: İngiltere'nin Miladı

659 28 19
                                    

Rosemary mavi gözlerini irkilerek açtı. Odaya baktı. Küçük kardeşi üzerini değiştiriyordu. Hızlıca kalkıp elbiselerini giyinmeye başladı. Lessie'nin yine saçına o çatı tarzı başlıklardan birini yerleştirirken görüce dalga geçmeden edemedi. " Bakıyorum da yine çatıyı yerleştiriyorsun."

Lessie kaşlarını çattı. "Dalga geçme, ben doğru yolda olanım."

Rose dudaklarını büzüp gözlerini ayırarak "Buradan doğru yolda olmayanın ben olduğum mu çıkıyor," diye dokundurdu.

Lessie "Bilmiyorum artık, eğer sen öyle diyorsan öyledir. Ama sevgili ablam sana doğru yolda ışık tutmak benim için bir zevk olur," diye yapıştırdı.

"Bak sen, küçük kardeşim, hemen de bir saraylı olmuşsun." dedi Rose mutlu bir şaşkınlıkla. Lessie, Rose'a baştan çıkartıcı bir bakış fırlattı.

Kraliçe Anne nedimeleriyle oturmuş müzik dinliyordu. Jane'in küçük kırmızı gözlerle içeri girdiğini fark etti. Bu kadın ailelerinin yılanıydı. Hiçbir zaman onu ağabeyi Georga'a yakıştıramamıştı. George Kral'ın gözde şövalyelerinden olmasının yanı sıra genç kızların da gözdesiydi. Kraliçenin kendisi gibi nadir rastlanan bir güzellikti. Siyah saç, zifir gibi kara gözler ve yumuşacık beyaz bir ten. Ancak Jane hiçbir zaman bu adamdan ne memnun olmuştu ne de bu adamı memnun edebilmişti. Anne "Leydi Jane!" diye seslendi. Jane eteklerini sürüye sürüye gelip reveransını gösterdi.

"Majesteleri!" dedi memnuniyetsizce.

Anne, Jane'i süzerken devam etti. "Gözlerinin hali ne böyle yoksa bütün gece uyumadın mı?" diye sordu ancak daha sorarken Jane'in söyleneceğini anlayıp pişmanlık duydu.

Jane iğneleyici bir sesle konuştu. "Eğer ağabeyiniz zamanında odasına gelmiş olsa o zaman endişelenmez rahatça uyurdum." dedi.

Anne içinden acaba endişeden mi yoksa kıskançlıktan mı diye geçirmeden edemedi. "George dün gece geç mi geldi?" diye sordu umursamazca. Genç adama bir gün olsun rahat vermiyordu.

Jane "Hiç gelmedi ki!" diye sitem etti.

"Hatayı neden kendinde aramıyorsun. Belki senin suçundur." dedi Anne sabrını kaybederek. Jane'in sürekli ama sürekli negatif olmasından ve bunu çevresine yansıtmasından bıkmıştı.

"Maalesef herkes sizin gibi aşk evliliği yapamıyor Majesteleri. Kocamın gözü hep dışarıdaydı." dedi, bunu söylerken saraydaki bir dedikoduya da dokundurmayı ihmal etmedi. "İtalyan ahlaksızlığının garipsenmediği tavernelarda vakit geçirdiğini duymuşsunuzdur sizde." dedi. George'u oğlancılıkla suçluyordu. Kan, Anne'in yanaklarına hücum etti. Böyle bir söylentiyi bir erkeğin kendi eşinin dile getirmesi söylentilere iyice çanak tutardı. Bu gerçek olsa bile Jane böyle bir konuda susmalıydı. Anne'in kraliçe olarak bir konumu ve erkek kardeşinin de sarayda bir yeri vardı.

"Eğer gözü dışarıdaysa senin hatan. Kocanı kendine bağlı tutamayacak kadar toy musun?" dedi önce sinirle, sesini biraz daha yükselterek devam etti. "Ayrıca böyle iğrenç dedikodulara itibar etmemelisin. Böyle bir şeyin olması mümkün değil, böyle bir şeyin gerçek olması ondan çok senin suçun olurdu ayrıca. Bir kadın olarak bu kadar beceriksiz olduğuna inanmak istemiyorum. Eşini memnun etmekte o kadar kötü müsün ki mutluluğu kendi cinsinde arasın?"

Jane isyan dolu bir sesle patladı. "Bir kadının kocasını kendi yatağında tutamamasının sadece kadının hatası olduğunu zamanı gelince size büyük bir zevkle hatırlatacağım." dedi. Oda da soğuk bir rüzgar esti. Herkes satır arasındakileri okumuşu. Kralın bir metres alacağından bahsediyordu. Jane reveransını yapıp çekilirken, Anne ben o duruma düşmem diye içinden geçirdi. Ancak bir önceki gece dansta olanlar aklını daha çok kurcalamaya başladı.

Kurtlar Sofrası /Tudor Serisi #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin