Bölüm Bir: Kraliçelik Tacı

1.5K 49 46
                                    

1527, Londra

Halk kraliçeleri için destek çığlıkları atıyordu. Catherine onların kalplerindeki kraliçeydi. Kraliçe Catherine mahkeme salonunun önünde Kral'ın yeni aşığını gördü. Bütün tantananın sebebi oydu. Sanki Kral'ı tılsımlamıştı. Kral iki yıl geçmesine rağmen bu kadından vazgeçmemişti. Catherine ona doğru yürüdü ve önünde durdu. Anne Boleyn reverans yapmadı. Başını da eğmedi. Derin bir siyahlıktaki gözleriyle avına bakan bir kuzgun gibi Catherine'e baktı.

Catherine sakin tutmaya çalıştığı sesiyle "Boleyn fahişesi, yerime mi geçmek istiyorsun? Kraliçe mi olmak istiyorsun? Sarayıma sahip mi olmak istiyorsun?" diye sordu. Ancak bunlar sorudan daha çok olan biteni özetlemek gibiydi. Kraliçe zaten sorduğu soruların cevabını biliyordu.

Anne Boleyn dillere destan hazırcevaplılığıyla "Sarayınız değil Madam. Majesteleri Kralımızın sarayı. Her şey ona aittir, ondan üstün bir güç daha yoktur. Ve Kral her istediğini alır. Kralımız da beni istiyor yapacak başka bir şey yok." diye yapıştırdı.

Catherine, Anne'e biraz daha yaklaşıp nedimelerinin duyamayacağı bir sesle konuştu. "Oynuyorsun, aptal değilim ama ateşle oynuyorsun. Benim ateşimle oynuyorsun. Dikkat et çünkü yanacaksın."

Anne aralarındaki mesafeyi tamamen kapattı. "Yanmayacağım, asla düşmeyeceğim. O tacı başıma taktığım zaman beni o taçtan ancak ölüm ayıracak. Ben henry'e istediğini vereceğim ve benden sana yaptığı gibi kurtulmam istemeyecek." dedi tek nefeste.

"Kralım bunu görmüyor olabilir ama ben görüyorum şeytansın sen, herkesi günahlara sürüklüyorsun." diye karşıladı onu kalplerin kraliçesi.

Anne'in kara gözleri çakmak çakmak yanmaya başlamıştı. "Benim şeytan olduğumu düşünüyorsun ama unutuyorsun ki şeytan ateşten yaratıldı. Ateşten olan bir şey yanmaz, ben yanmam." dedi tane tane, kraliçeye bir dest vermek istercesine.

"Sende unutuyorsun ki şeytan kibri yüzünden Tanrı'nın gözünden düştü. Sende kibrin yüzünden kralın gözünden düşeceksin. Mahvolacaksın Anne Boleyn. İhanete uğrayacaksın hemde en sevdiklerin tarafından."

Mahkeme salonundan Kraliçe'nin adı duyuldu. Catherine salona girerken Anne onu izledi. Duruşunda sağlamlık vardı. Catherine asla vazgeçmeyecekti. Tacı için savaşacaktı. Bu bir an Anne'in umutsuzluğa sürüklenmesine neden oldu. Ancak Anne'de savaşacaktı. Kral'ı ikna etmişti. Bu saatten sonra bırakamazdı. Ne pahasına olursa olsun bu savaşa girecekti. Kapı kapanırken Catherine'in sırtını izlemekle yetindi. İçeride neler olucağını bilmemek orada olamamak sinirlerine dokunuyordu.

Catherine mahkemeyi yöneten kardinallere doğru yürüdü ve Wolsey'in önünde durdu. Önce diğer lordların yüzüne bakarak konuşmaya başladı. "Lordlarım, beni kocama ihanet ederek günah işlemekle suçluyorsunuz. Ancak siz Katolik Kilisesi'nin değerli çobanları masum ve iffetli bir kadına iftira atmanın en büyük günahlardan biri olduğunu unutuyorsunuz. Aranızda hiç bir kimse yoktur ki vicdanının benden daha temiz olduğunu söyleyebilsin." Çoban derken bakışlarını Wolsey'e dikip ve onun nereden geldiğini cümle aleme hatırlatıyordu. Catherine bir fatihin ve hükmeden bir kraliçenin kızı, bir prenses, İspanya'nın değerli kızıydı. Wolsey ise babası bir kasap olan hiçkimse. Basit ve sıradan, halktan ve soysuzdu. Aristokratlar bile onun bu yükselişinden rahatsızdı çünkü kendileri bu ülkenin kurucularının soyundan gelirken hiçbiri Wolsey'in ulaştığı lüfütflara ulaşamamıştı. Kralın iyi niyetine ve yakın dostluğuna sahipti.

Wolsey " Kraliçe Catherine, lütfen yerinize oturun ve mahkemenin size söz vermesini bekleyin," dedi aldırmayan bir kibirle. Bu onun soyuyla aşağılanışı ilk değildi ve son da olmayacaktı. Ancak onların unuttuğu bir şey vardı tanının krallığında her ademoğlu eşitti. Wolsey ise o krallığa hizmet eden kurumun bir organıydı.

Kurtlar Sofrası /Tudor Serisi #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin