25.bölüm(FİNAL)

131 13 4
                                    

Selim'in ağzından
Arkasından baktım bir süre. Eve girdiğini gördüm ve evime yürümeye başladım. Ceylanım yanımdaydı. Aramızda bir problem yoktu. Onu şimdiden özlemiştim. Koltuğa oturdum ve telefonumdan fotoğraflarımıza bakmaya başladım. Lunaparktaki fotoğraflarımıza bakıyordum. Gülümsemeye başladım. O benim hayatımın ışığıydı. Acaba şimdi napıyordu. Bunu öğrenmek için onu aradım. Ama açmıyordu. Sonradan benim minik sevgilimin ailesine yemek yapmaktan meşgul olduğu aklıma geldi ve kanepeye yattım. Biraz şekerleme yapmak fena olmazdı ki kapı çalmaya başladı. Çok hızlı çalıyordu. Hemen ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda zeyno duruyordu ve ağlamıştı. Titriyordu. "Zeynep noldu?" dedim endişeyle ve onu içeri aldım. "Birdaha Ceylan'ı göremiycez." dedi kan beynime sıçradı sanki. "Ne?" dedim o da "Beni aradı bir 20 dakika önce. Babası ve annesi onu kandırmış Selim. Babası Ceylan'ı para karşılığında Mert'e satmış ve şimdi Ceylan'dan intikam almak için onu Mert ile Amerika'ya gönderiyor. Ceylan beni aradığında yoldaydı ve Mert'in telefonundan aradı. Sesi çok berbat geliyordu ve bana hoşçakal dedi Selim." dedi ve daha şiddetli ağlamaya başladı. Hiçbir tepki vermiyordum. Ne kızıyordum ne de ağlıyordum. Donmuştum sanki. Vücudum buradaydı ama ben değildim. Ya onu sonsuza dek kaybedersem o zaman naparım. Keşke bırakmasaydım onu. İzin vermeseydim eve gitmesine. "Selim kendine gel! Bir şey yapmamız gerek! Bukadar kolay gitmesine izin veremeyiz!" diye bağırdı. Hemen dışarı çıktık. Burak arabasında bizi bekliyordu. Ehliyeti yoktu ve Her an polis tarafından çevrilebilirdik. Ama umrumda olan tek şey Ceylan. Ona kavuşabilmek. Burağa bağırdım. "Daha hızlı sür!" dedim. O da hızlandı gerçekten hızlı gidiyorduk. Ama Ceylan benimdi. Onu kaybetmeyecektim. Şimdi olamazdı...
Zeynep'in ağzından
Ceylan'ın babasından da annesinden de nefret ediyordum. 15 yaşında küçücük bir kızı nasıl satarlardı. Hemde 17 yaşında olan salak ve manyak hatta ruh hastası birine. Belki de onu yıllarca göremiycez. Ben kardeşim olmadan yapamam. Her dakika onun için endişelenirim. Onsuz yapamam ben. Ağlıyordum. Araba çok hızlı gidiyordu. Ama bir 20 dakika sonra havaalanına gelmiştik. Yolculuk boyunca kimsenin ağzını bıçak açmadı. Selim ve ben koşarak içeri girdik. Burak arabayı park edecekti. Hemen bir çalışanın yanına gittik. İkimizde nefes nefese kalmıştık Selim hemen "Amerika uçağına yetişmemiz gerek!" diye bağırdı adama ve adam da "Beyefendi uçak bir saat önce kalktı. Çok özür dileriz. Ama yarınki uçuşumuza yetişebilirsiniz." dedi ve sırıttı. Selim hemen "Dalga geçme lan!" diye kükredi. Ceylom biricik kardeşim gitmişti. Selim'e baktım. Öfkeyle adama bakıyordu. "Lanet olsun! Yetişemedik!" diye bağırdı. Ağlıyordum sadece. Burak geldi ve hemen bana sıkı sıkı sarıldı. "Şşş tamam." dedi. Saat akşam sekiz olmuştu ve daha iki saat önce yanımda olan kardeşim, canım gitmişti. Belki de onu yıllarca göremeyecektim. Çaresizlik ne kötü bir duyguydu. Selim koltuklardan birine oturdu ve elleriyle yüzünü kapadı. "Şimdi ne yapıcaz?" dedim Selim'e o da yüzüme boş boş baktı. Ahh kahretsin nasıl bukadar ifadesiz kalabiliyordu. "Hiçbir şey yapmayacağız." dedi bende yanına oturdum ve "Hayır bukadar kolay olmamalı Selim! Pes etmemeliyiz Ceylan güvende değil ses tonundan belli değil mi?" dedim o da "Napalım Zeynep! İstersen koşup uçağa atlayım ne dersin??? Anla artık gitti işte. Birdaha gelmeyecek!"diye bağırdı. Hıçkırarak ağlıyordum. Selim'in pes etmesi iyice sinirimi bozuyordu. Burak beni teselli etmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Tek istediğim şey Ceyloma sarılmaktı. Kardeşime sarılmak. Bana yaptığı salakça esprileri dinlemek istiyordum. İşsizlikler yaparken bende ona katılmak istiyordum. Havaalanında elim kolum bağlı oturmak istemiyordum. "Haydi gidelim artık." dedi Burak. Boş boş yüzüne bakıyordum. Ayağa kalktık Burak kolumdan tutuyordu. Selim de yanımızda ölü gibi yürüyordu. Ama ona hala kızgındım biranda demin konuştuğumuz adam bağırdı. "Arkadaşlar Amerika uçağı düşmüş!" dedi. Ve üçümüz de aynı anda arkamıza döndük. Adam hemen televizyonu açtı. "Evet sayın seyirciler saat 19:00 'da kalkan Amerika'ya giden uçak İstanbul yakınlarında düştü. Daha düşme nedeni tam olarak bilinmiyor fakat 100 ölü ve 16 kişi yaralı var." dedi spiker. Ve bağıra bağıra ağlamaya başladım. "Ya Ceylan'a bir şey olduysa! Ya o 100 kişinin arasında o varsa!" diye bağırdım. Adamlar hastanenin yerini söylediler ve hemen arabaya bindik. Oraya varmamız anca iki saatti. Burak arabayı hızlı kullanıyordu. Ceylan onu kaybetme korkusunu ikinci kez kaldıramazdım. Selim'e baktığımda gözünden bir damla yaş süzüldü. "Hepsi benim suçum." dedi ona korkuyla bakıyordum. "O Mert denen gerizekalıyı o gün öldürecektim ama Ceylan izin vermedi! Onu bırakmamalıydım evine gitmesine izin vermemeliydim. Hepsi benim suçum işte!" diye bağırdı. O suçlu değildi ama ona engel olamıyordum. "Eğer o 100 kişinin içindeyse Ceylan onun babası artık kendini öldü bilsin!" diye bağırdı. Evet o acımasız gerizekalı ve öküz adamın yüzündendi. Konuşamıyordum. Sadece boş boş camdan dışarı bakıyordum. Gözlerimdeki yaşlar tükenmişti. Ne kadar garip biz üçümüzde belki bir yarım saat sonra Ceylan'ın ölüm haberini alıcaz ama üç saat önce Ceylan yanımızdaydı. Ona bu senenin modasını anlatıyordum. Bukadar erken gidemez beni bırakamaz. Herkesi bırakabilir ama beni bırakamaz. Hastanenin önüne geldik ve üçümüzde koşarak hastaneye girdik. Hemşire veya görevli arıyorduk ama hepsi hastalar ile ilgileniyorlardı. Acile girdik ve üçümüzde şok olduk. Mert'in başını örtüye kapattılar. Yüzü yaralar ile kaplıydı. "Hastayı kaybettik. Yazık çok erken oldu." dedi doktor olan adam. Dehşet içinde ne dediklerini dinliyorduk. "Vah vah yanındaki 15 yaşındaki kıza noldu peki o da öldü değil mi?" dedi yanındaki hemşire adam da "Onunla ben ilgilenmedim o nedenle bilmiyorum." dedi. Selim hemşire kadının yanına gitti. "Ceylan Yıldız ona noldu söyleyin!" dedi kadına kadın da "Beyefendi sakin olur musunuz? " dedi o da "Sakin olamam! Ceylan'ın yaşadığını bile bilmezsen sakin olamam bana hemen yerini söyleyin!"diye bağırdı Selim. Ağlıyordum. Ne hoş gözyaşlarım tükenmemiş. Kadın başını salladı ve bizde onu takip etmeye başladık ki Ceylan'ı gördük. Elektro şok uyguluyorlardı. Doktor bağırıyordu. "Hayır bu kız kurtulacak! Bukadar erken ölemez!" diye bağırdı. Ceylan'ın kafasında yara vardı. Yüzü bembeyazdı. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Arkadaşımın,kardeşimin,can dostumun ölümünü izlemek bu olsa gerekti...
Selim'in ağzından
Belki de hayatımın en kötü anını yaşıyordum şuan. Ceylan ölmek üzereydi ve ben burada onun ölümünü izliyordum. İçeri girmeye çalıştım ama izin vermiyorlardı bende daha hızlı bir şekilde hareket ederek kapıyı kırdım. Uyguladıkları elektrik fayda etmiyordu. "Pes etmek yok haydi kızım! Daha çok gençsin bukadar erken ölemezsin!" diye bağırdı doktor. Ceylan yapma bunu bana bize yapma bunu. " Ceylan yarın bana yemek hazırlaman gerek unuttun mu?" diye bağırdım. Hemşireler bana şizofrenmişim gibi bakıyorlardı. "Yarın bana yemek hazırladığında senin aldığın kazağı giyicem." dedim. Değişiklik yoktu. "O kazak bana sadece sen yanımdayken yakışır." dedim ve elini tutmak için hareket ettim. Doktor bana "Manyak mısın elektrik çarpacak uzak dur!" diye bağırdı. Hemşire beni çıkarmaya çalışıyordu. Yüzük elinde o kadar güzel duruyordu ki. Aklıma Ceylan'a söylediklerim geldi. Her an nolacağı belli olmaz bu dünyada demiştim o da böyle konuşmamamı söylemişti. "On yıl sonra evlenecektik hani? Üçüz kızlarımız olacaktı. Aynı sana benzeyeceklerdi. Bana sürekli senin gibi bir şeyler fırlatacaklardı. Senin gibi işsizlikler yapacaklardı. Noldu Ceylan! İkimizin hayalleri sen olmadan nasıl gerçekleşsin!" diye bağırdım. "Nabız çok düşük!" diye bağırdı hemşire. Ceylan'ın ağzı oynadı sanki. "Ağzı oynadı! Yaşayacak!" diye bağırdım. Doktorlar ve hemşireler bana üzüntüyle bakıyorlardı. "Nabzının çok düşük olmasını değiştirmiyor bu." dedi adam. "Seni..." dedi Ceylan gözleri kapalıydı. "Ceylan sen yaşa ben o üçüz kızlarımızı okutacak parayı bulurum sizi her sabah kahvaltıya götürürüm sen yaşa!" diye bağırdı. "Nabız çok düşük lanet olsun!" diye bağırdı. "Seni seviyorum! Aç gözlerini ! Nolur aç gözlerini seni çok seviyorum!" diye bağırarak ağlamaya başladım. "Seni..." dedi tekrar ağlamaya devam ediyordum. "Seviyorum..." dedi ve son nefesini verdi.Gözyaşlarına boğuldum ve o en nefret edici ses kulağımı doldurdu. "Çok erkendi küçük kız." dedi adam. "Hastayı kapatabilirsiniz." dedi. Ve Zeynep içeri daldı. "Hayır! Ölmedi o! Ölemez!! Ceylan yapma !" diye bağırdı. "Seni seviyorum dedi." dedim Zeynep bana anlamsızca baktı. "Son sözüydü seni seviyorum." dedim ve ağlamaya devam ettim. Zeynep de benim gibiydi. Ceylan gitti ama bu geçici değil sonsuza dek gitti. Hayatımın anlamı ve neşesi gitti...
İki gün sonra
Cenazedeydik ve annesi ve babası cenazeye gelmemişlerdi bile. Zeynep ve ben berbattık. Herkes gitti ve ben kaldım. "Seni asla unutmayacağım. İşsiz prensesim benim. Şekergıcıkatarlıişsizussun sen. Asla hak ettiğin değeri göremedin. Kalbini çok kırdım. Çok üzdüm seni. Özür dilerim. Sensizlik o kadar zor ki. Ceylan ben seni çok özledim!" diye bağırdım ve ağlamaya devam ettim. "Sensiz nefes alamıyorum sanki. Seni kucağımda taşıdığım ve seninle tanıştığım ilk günü hatırlıyorum. Tam bir buçuk ay geçti. Ve biz seninle önümüzdeki 20 yılın planını yapmıştık bile. Çok erkendi. Ceylan beni bırakmayacaktın. Bu yüzüğü senden çıkardılar biliyor musun?? Ama ben geri getirdim. Sana benim vermem daha iyi olur çünkü." dedim ve yüzüğü mezarın üstüne bıraktım. "Bu yüzüğün anlamını biliyorsun. Bu yüzük burada olduğu için beni hiç unutmayacaksın." dedim gözyaşlarım hızlanıyorlardı. Ona son olarak şunu söyledim. "Sen benim hem sonumsun hemde sonsuzluğumsun işsiz...

İŞSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin