Birlikte odaya döndüklerinde ikisinin de aklı karman çormandı. Yoongi, kargaşa yüzünden üzgün hissettiğini söyleyip sonunda hediyesini Yongsun'a vermişti. Küçük kardeşinin hediyesini çok beğenen Yongsun da ona defalarca kez teşekkür etmiş ve norigaesini hemen oracıkta takıvermişti. Çok da yakışmıştı güzel, süslü hanbokuna.
Yoongi, hediyesini verdikten sonra kendisininkini çoktan vermiş olan Hyunjin, abisini bir köşeye çekmiş ve sinirlenmesine sebep olacak saçma sapan laflar etmişti.
"Hizmetkârın senin arkanı kollamaya dalmışken bir an kendi arkasını kollamayı unuttu galiba. Kyungsoo onu kurtarmasaydı neler olurdu hiç bilmiyorum. Babam onu aç köpeklerin önüne bile atabilirdi. Yazık olurdu."
Yoongi biraz daha cesaretli olabilseydi oracıkta ona yumruk atıp yüzünü dağıtabilirdi ama sinirlerine hakim olup sorunu konuşarak çözmek her zaman onun için ilk sırada geliyordu. Ve sorun bu sefer kendisi de değildi. Hyunjin kendisiyle değil, Jimin'le uğraşıyordu şimdi. Bu Yoongi'yi daha da fazla sinirlendirmişti.
O sırada Kyungsoo'yla olan konuşmasını bitirip prensin yanına gelen Jimin, ortamdaki gerginliği hemen sezmişti. Gözlerini kısıp hafifçe Hyunjin'e bakmış, prensin de kendisine bakmakta olduğunu görünce de Yoongi'ye gitmek istediğine dair bir bakış atıp Hyunjin'in önünde istemeye istemeye eğilmişti.
Birlikte odaya geldiklerinde ise kafaları çok karışıktı. Jimin odada volta atıp duruyor ve yaşadığı olayın etkisinden çıkmaya çalışıyordu. Yoongi ise yatağına uzanmış, her zamanki gibi tavanı izliyordu. En sonunda oğlan kendini tutamayıp konuştu. "Ablanızın töreninde böyle bir olay çıkardığım için çok özür dilerim. Benim yüzümden tören mahvoldu. Umarım prenses çok üzülmemiştir."
"Neler diyorsun Jimin?" Prens yattığı yerde yana dönerek odada dolanmaya devam eden oğlana baktı. "Asıl sen olmasaydın tören mahvolacaktı. Hediyeleri güvende tutmuşsun. Kendini suçlaması gereken kişi, kesinlikle hediyelerin başında beklemesi gereken görevli. Sen değilsin."
Sonlara doğru, hararetli cümlelerinin yerini çekingen kelimeler almış olsa da Yoongi konuşmak konusunda eskisine göre daha cesurdu. Son kelimesini de söyleyip gözlerini gergince Jimin'in üzerinde dolaştırdı. Oğlan da o sırada yürümeyi bırakıp yatağın karşısında öylece kalmıştı.
"Neden gittin ki?"
Jimin de bu soruyu duymayı bekliyordu aslında. Kyungsoo'ya bir söz vermişti fakat gerçekleri Yoongi'ye söylemeli miydi, bilmiyordu. Yoongi bu durumu bilse hayatında ne değişirdi ki? Aslında kesinlikle bilmesi gereken bir şey değildi. Jimin yutkunarak kafasını kaldırdı ve dosdoğru prensin yüzüne baktı. Bilmesi gereken daha ciddi bir olay vardı.
"Avlunun dışından gelen sesler duydum ve endişelendim. Merak ettiğim için gidip bakayım dedim. Arka tarafı dolandığımda kimse yoktu. Sonra öbür uca geldiğimde onu gördüm." Gözlerini kapatıp kafasını iki yana salladı. Yüz ifadesi oldukça gergindi. "Prens Hyunjin hediyelerin başındaydı ve bir şeyler planladığı gün gibi ortadaydı. Ben de saklanıp onu izlemeye başladım. O sırada sizin hediye kutunuzu bulup içindeki norigaeyi çıkardığını ve yanındaki çalılara fırlattığına şahit oldum."
Yoongi'nin gözleri hiddetle doluvermişti bunları duyunca. Sıkılı yumruklarından bile ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu. Jimin devam etti. "Boş kutuyu yerine koyup oradan ayrıldığında çok sinirlenmiştim. Resmen itibarınızı zedelemek amacıyla kardeşinize aldığınız hediyeyle bile oynayacak kadar düşmüştü. Ben de dayanamayıp çalılıklarda norigaeyi aramaya ve onu kutuya geri koymaya karar verdim. Biraz uzun sürdü bulması ama sonunda bulup kutunun içine geri koydum. Kutuyu sepete geri bırakacağım sırada da muhafız gelip beni o hâlde yakaladı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
scarface, yoonmin ✓
Fanfiction"Kendini sevmeyen bir kral halkını da sevemez." diye fısıldadı Jimin, prensinin saçlarını hafifçe okşarken. "Öğret öyleyse." Yoongi'nin sözleri çekingen ve titrek bir tınıyla dudaklarından döküldü. "Bana kendimi sevmeyi öğret." 20.07.2020 - 24.08.20...