Sarayın geniş avlusu bir sürü süslemeyle donatılmıştı. Avludaki üst düzeyden insanlar, kendilerine ayrılan yerlere oturmaya başlamışlardı. Jimin bir kez daha gözlerini üzerinden alamadığı prense baktı. Siyah, üzerinde altın sarısı ejderha motifleri bulunan süslü bir hanbok giymişti. Beyaz tenine siyah renk o kadar çok yakışıyordu ki Jimin prensin görünüşüyle adeta büyüleniyor gibi hissediyordu.
"Hizmetkârların ayakta izlemek zorunda olması çok üzücü. Siz de insansınız ama saatler boyu sürecek olan bu töreni ayakta izlemeye mahkûm ediliyorsunuz." Yoongi sitem ederek konuştuğunda Jimin onun ne kadar da düşünceli bir insan olduğunu çok iyi anlıyordu. Onun dışındaki hiçbir kraliyet mensubunun bu durumu kafasına takmadığına emindi. Prens herkesten daha naif bir kalbe sahipti.
"En azından yüksek dereceli bir hizmetkâr olduğumdan töreni izleyebiliyorum. Düşük derecedekiler için daha kötü. Saraya kapanıp tüm güzelliklerden mahrum kalıyorlar." Bu sefer de Jimin sitem eder gibiydi. Birbirlerine kısa bir süre bakıp hemen hemen aynı şeylerden dert yandıkları için gülümsediler.
"Keşke yanımda oturabilseydin." dedi Yoongi, iki oğlan avlunun girişine varmadan önce. "O zaman daha az korkardım." Jimin, prensin kolunu tutup onu durdurdu. Yoongi'yi kurtlar sofrasına yollamadan önce birazcık cesaretlendirmesi gerekiyordu.
"Yanınızda oturamasam da gözlerim daima üzerinizde olacak. Sizi maddi ve manevi tüm saldırıdan koruyacağıma söz verdim ben. Onların yanında gergin hissettiğinizde gözleriniz beni arasın. Ben burada yoldaşınız olarak sizi izliyor olacağım."
Yoongi bir süre kolunu tutan küçük parmaklarda gezdirdi gözlerini. Bu sözler içini okşamıştı. Hâlâ gergin olsa da içini okşayan o his, panik dolu düşüncelerini baskılamasında yardımcı oluyordu. Jimin haklıydı. Sonuçta burada, yanındaydı. İstediği zaman onu görebileceği bir yükseklikte oturacaktı ne de olsa...
"Tamam." dedi Jimin'in gözlerine iki saniye kadar baktıktan sonra. "Gözlerim seni arıyor olacak."
Jimin, prensin kolunu bırakıp gitmesine izin verdiğinde gururlu hissediyordu. Yoongi'yi ilk tanıdığında yüzündeki yarasını okuduğu kitabın kapağıyla gizlemeye çalışan ürkek bir oğlandı o. Fakat şimdi gözlerinde büyümeye başlayan o parıltıyı görebiliyordu. Evet, belki devasa bir yol kat etmemişlerdi fakat bu değişim bile Yoongi gibi biri için muazzam derecede kıymetliydi. Jimin ona baktığında gurur duymadan edemiyordu.
Avlunun kenarında bekleyen yüksek dereceli hizmetlilerin yanına doğru yürürken birisinin bağırdığını duydu.
"Prens Min Yoongi teşrif ettiler!"
Bu lafı duyunca herkes kafaları karın hizalarına gelene dek eğildi ve öylece beklediler. Yoongi avlunun yüksek kısmına, kendisi için koyulan süslü tahta doğru yürüyordu. Kendininkinin yanında kardeşleri için de yer vardı. Hatta Yongsun, Kyungsoo ve Yeji'nin çoktan kendi yerlerine oturduklarını görmüştü.
Kraliyet ailesinin oturması için hazırlanan bu yüksek yere giden yol, Yoongi'ye haddinden uzun gelmişti çünkü herkes eğilmiş olsa da tüm dikkatin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. Sakinleşmek için derin nefesler alıyordu. Adımlarını üstün körü atarken uzuvlarının titrediğinin de farkındaydı.
Sonunda merdivenlere ulaşmıştı. O tahta oturduğunda insanların eğilmeyi bırakacaklarını biliyordu. Onları daha fazla yormamak için merdivenleri hızla çıktı ve önünde beliren tahta baktı. Dudakları titrerken karşısındaki taht ona kralın tahtı gibi görünmüştü birkaç saniyeliğine. Kafasını hafifçe iki yana sallayıp kardeşlerine bakındı. Onu rahatsız eden kardeşleri henüz burada değildi ve bunun getirdiği rahatlıkla önüne dönüp kendi için hazırlanan süslü tahta oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
scarface, yoonmin ✓
Fanfic"Kendini sevmeyen bir kral halkını da sevemez." diye fısıldadı Jimin, prensinin saçlarını hafifçe okşarken. "Öğret öyleyse." Yoongi'nin sözleri çekingen ve titrek bir tınıyla dudaklarından döküldü. "Bana kendimi sevmeyi öğret." 20.07.2020 - 24.08.20...