O günün ardından Jimin'in prense olan davranışları gözle görülebilir bir şekilde değişmişti. Artık ona adım atmak yerine hep kaçıyor, konuşmalarını kısa kesiyor ve Yoongi'yle göz teması kurmaktan ilk kaçınan o oluyordu. Yoongi, oğlandaki bu değişimin farkındaydı ve bu durum onu fazlasıyla üzüyor, kafasını karıştırıyordu.
Jimin'in yarasından öptüğü o gece prens, içinde büyüttüğü adamın ilk defa sevgi denen o duyguyu tattığını hissetmişti. Göğsünün içindeki derin karıncalanma ve göz pınarlarında hissettiği ıslaklık, bu sevgi duygusunun ne kadar yoğun olduğunun kanıtıydı belki de. Fakat Jimin kalkıp özür dileyerek çekip gittiğinde kendini yine yalnız, yine boşlukta hissedivermişti. Ve bu sefer her şey öncekinden daha zordu. Çünkü sevilmeyi bir kez öğrenen bir insanın o sevgiyi kaybetmesi, sevgiyi hiç tatmamış birinin yaşadığı acıdan kat be kat fazlaydı.
Yoongi işlere olumlu tarafından bakmak istiyordu. Belki de Jimin'in iyiliği için böyle olması gerekiyordu. Yattığı yerde somurturken kafasını iki yana salladı. Jimin'in ondan böyle uzaklaşıp gitmesine izin veremezdi. Ortada bir duygu varsa bunun üstüne gitmeleri gerekiyordu. Çünkü Yoongi bizzat buna ihtiyaç duyan kişiydi.
Yattığı yerden hızla kalktı. Jimin sabah gelip odanın perdelerini açtıktan sonra prensi uyandırmış ve yan odaya kahvaltıyı hazırlattığını söyleyip çıkmıştı. Yoongi uyku mahmurluğuyla onun ne dediğini tam anlamamış olsa da her sabah olduğu gibi yan odada kahvaltı yapacağını biliyordu. Ama son birkaç gündür Jimin'in bahaneleri sebebiyle yalnız başına kahvaltı yapıyordu.
Önceden yemek yerken birileriyle oturmayı ve konuşmayı önemsemezdi hatta bundan kaçınırdı ama Jimin gelip ilk gününde onunla kahvaltı yapmaya başladığından beri içindeki o yalnız adam bu durumu çokça sevmiş ve kabullenmişti. Şimdi onun yokluğunda ona ne denli alıştığını ve bağlandığını daha iyi anlıyordu.
Üzerine hanbok giymeye gerek duymadan, beyaz içliğiyle birlikte odasındaki kapıyı açıp yandaki küçük odaya geçtiğinde karşısında ağız sulandıran bir kahvaltı sofrası duruyordu. O geldiğinden beri artık kahvaltıda yediği şeyler de farklılaşmıştı. Jimin iyi bir gözlemciydi ve gözlemleri sonucunda Yoongi'nin neleri sevdiğini öğrenip kahvaltıları hep o şekilde hazırlattırıyordu. Bu içten içe Yoongi'nin çok ama çok hoşuna gidiyordu. Ama daha önce bu konu hakkında Jimin'e hislerini söyleme gereği duymamıştı.
Dağınık saçlarını omzunun gerisine atıp sofranın yanına çömeldi ve bağdaş kurup oturdu. Küçük odacığın penceresinden sarayın karlı manzarası görünüyordu. Daha fazla oyalanmadan gümüş çubuklarını alıp önünde bulunan kâselere dadandı. Yemeğini hızlı hızlı yerken Jimin'in kahvaltısını düzgünce yapıp yapmadığını düşünüyordu. İlerideki kâseye uzanacağı zaman geniş tepsinin köşesinde duran bir şey gördü.
Tepsinin o kısmını usulca kendine döndürüp karşısına çıkan küçük kâğıdı eline aldı ve hızlıca açıp okudu.
Umarım kahvaltınızı güzelce yapmışsınızdır. Bu sabah da size katılamadığım için çok özür dilerim. Fakat biliyorsunuz görevim sadece sizin özel hizmetkârınız olmak değil.
Bu çiçeğin anlamını size söylemeyeceğim. Yine kendiniz bulmanız gerekiyor. Öğlenki kılıç taliminde görüşürüz.
Jimin
Yoongi kâğıda uzun uzun bakarken kalbinin deli gibi hızlandığının farkında değildi. Ondan yeniden bir çiçek almak belki de umutlanmasına sebep olmuştu. Kâğıdın içinde kırmızı, güzel bir çiçeğin koparılmış baş kısmı vardı. Jimin ona çiçeklerin anlamlarını söylemediği zaman keşke çiçekler hakkında daha fazla bilgim olsa diye geçiriyordu içinden. Eğer öyle olsaydı Jimin'in ona iletmek istediği bu mesajı çoktan anlamış olurdu. Somurttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
scarface, yoonmin ✓
Fanfiction"Kendini sevmeyen bir kral halkını da sevemez." diye fısıldadı Jimin, prensinin saçlarını hafifçe okşarken. "Öğret öyleyse." Yoongi'nin sözleri çekingen ve titrek bir tınıyla dudaklarından döküldü. "Bana kendimi sevmeyi öğret." 20.07.2020 - 24.08.20...