"Of benim acil gitmem lazım" diye yakındı Sooyoung elindeki kartlara bakarken. Sonra da başını kaldırıp kartlarına göz gezdiren diğerlerine baktı. Ben de bakmak istemiştim ama kimsenin kartında bir şey göremiyordum. Görev kartları meleğin kendisine özgüydü. Kendi kartını yalnızca kendi okuyabilirdi.
"Uzun mu sürecek?" diye sordu Sungjae rahat bir tavırla. Bir şeyleri aşmaya çalıştığı belliydi. Sooyoung da ona ayak uydurmuştu. Başını iki yana sallayarak samimi bir cevap verdi. "Sonraki görevimle arasında saatler var. Yıldızkıran'da buluşuruz?" dedi sorar gibi önce Sungjae'ye sonra bize bakmıştı. Herkesten ufak onay mırıltıları yükselince platformlara yöneldi ve kendininkini buldu. Biraz dalgın görünüyordu. Kanatlarını açmadan hemen önce Sungjae'ye bakmıştı. Başını bir kere eğdi ve yükseldi. Bu duyguyu ne çok özlemiştim. Geçitten çıkışını izledim. Onunla birlikte birkaç melek daha platformlara yönelmişti, geri kalanı ise çıkışta birikmişti. Ana görev binasının kuzey ve güneyinde bir yoğunluk olduğunda bizim durduğumuz yer boşalmıştı. Neredeyse tam ortadaydık. Dinlenme kısmının biraz gerisinde ama çıkıştan da epey uzaktık. Derin bir nefes alıp bu sakinliğin arasında daha net bir şekilde belli olacak olan Chanyeol'ü aradı gözlerim ama o az önce olduğu duvarın yanında değildi.
Endişeyle önüme döndüm. Jongin ne kadar çok işi olduğu hakkında sızlanıyordu. Sehun ona saatleri sormakla meşguldü. Seungwan beni izliyordu. Endişemi fark etmiş ve kaşlarını çatmıştı. Başımla biraz uzağı gösterip gelmesini işaret ettim. Hareketimle beni kolumdan tutup gruptan uzaklaştırmıştı. Herkes birbiriyle görevlerini paylaşmakla meşguldü ve bu bizim sürekli yaptığımız bir şey olduğu için Seungwan ve benim uzaklaştığımızı fark etmediler. Her gün görevlerimizi aldıktan sonra kalabalık dağılırken durur birbirimizle görevlerimizin saatlerini paylaşır, varsa ilginç bir ölüm hakkında konuşurduk. Görevlerim elimden alınalı henüz bir hafta kadar olmuş ya da olmamıştı ama bu durumu çok fazla özlemiştim.
"Ne oldu?" dedi otoriter bir sesle. Bu hali bir anda gözümün önüne annemi getirmişti. Bu halleri tamamen onu anımsatıyordu. Şöyle bir bakınca Seungwan babama daha çok benzerdi ama hareketleri tamamen annemdi.
"Sakin ol." Dedim sessizce kolumu onun sıkıca kavramış olan elinden kurtarırken.
"Su Cadısını melezle görmeye gitmişsin. Bütün su halkının ağzında sakız gibi dolaşıyor bu."
Kaşlarımı çattım. Sonra elini kaldırıp beni susturdu. "Su halkı kendi içinde böyledir. Kendi ırkı dışına oldukça ketumdurlar bunu sen de biliyorsun."
Derin bir nefes alıp tekrar Chanyeol'e bakındım ve tam karşımızdaki duvarda bizi izlediğini gördüm. Başımı iki yana sallarken Seungwan'a döndüm. Bakışlarımı izlemiş ve Chanyeol ile göz göze gelmişti. Ona hiç çekinmeden baktı. Sonra dudağının bir kenarı yukarı kalktı ve alay dolu bir şekilde ona baktı.
"Ben baş meleğin kızıyım melez, bu numaralar ben de işlemez." Dedi gayet sakin ve normal bir tonda.
Chanyeol'e döndüm. Denemekten zarar gelmez der gibi omuzlarını silkmişti ama hâlâ bizi dinlediğini göstermeye çalışır gibi bakışlarını üzerimizden çekmemişti.
"Hep böyle uyuz mu?" dedi Seungwan gözlerini bana çevirirken. Derin bir nefes aldım. "Tahmin bile edemezsin."
Bir süre birbirimize baktık. İkimizde ortada önemli bir konunun olduğunun farkındaydık ve bir anda birbirimizle didişmek yerine bir olmanın bir yolunu arıyorduk. İlk defa bir kardeşin varlığını böylesine güçlü hissediyordum.
"Neyse." Dedim. Bu hem kendi düşüncelerimi hem de Chanyeol'ün rahatsız edici konusunu kovalamak içindi. "Neden Su Cadısıyla görüştüğümüzü de biliyor gibisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece kanatlarıma taşır alevini // Chanbaek
Fanfiction"Olur da bir gün yok olursam, yıldız olup senin için kayacağım. Bulut olup huzur olarak yağacağım saçlarına. Olur da bir gün yok olursam bir parçamı göm kalbine, güzel bir çiçek olarak açacağım orada"