"Baekhyun, buradayız."
Yükünü tamamıyla bana vermiş olan Chanyeol'ün altında ezilerek yürümeye çalıştığım on dakikanın ardından sonunda ormanın en yakın girişine gelebilmiştik. Orman sınırından yanımıza gelen Kyungsoo ve Sehun Chanyeol'ü benim üzerimden alıp yürümesinden çok onu sürükleyerek ormana girmişler ben de arkalarından güç bela onları takip etmiştim.
Konsey binasındaki odada Chanyeol'ün kanatlarını görüp resmen büyülendiğim o anın içinden kendimi nasıl sıyırdığımı hatırlamak dahi istemiyordum. Chanyeol ise benim kanatlarını hayranlıkla izleyişime çok şaşırmıştı. Bu iyi ruh hali ona biraz güç vermişti o da bu gücü kanatlarını saklayarak değerlendirmeyi uygun görmüş bu yüzden de binadan çıkıp orman sınırına kadar benim tepemde gelmişti.
"Chanyeol'den daha yorgun görünüyorsun." Demişti yanlarına vardığımda Jongdae. Az önceki yürüyüşün ne kadar yorucu olduğunu dile getiremeyecek olsam da derin bir nefesle bunu ona anlatmaya çalıştım.
Kolları Sehun ve Kyungsoo'nun omuzlarında olan ve tamamen güçten düşmüş olan Chanyeol'e bir bakış attım.
"Hemen Chanyeol'ün evine bir geçit açabilir misin?"
Jongdae beni hiç ikiletmeden dediğimi yaptı ve hep beraber cennetin en kuzeyindeki Chanyeol'ün evinin olduğu açıklığa geçtik.
"Evine nasıl gireceğiz?" dedi Kyungsoo artık yorulmuş bir halde sesi kısık çıkmıştı. Yerine geçip onu bu yükten kurtardım. "Bana bırak."
"Geçen sefer anahtarla kendisi açmıştı, cebinde filan mıdır acaba anahtarı?" Jongdae fikir yürüttüğünde benim onu onaylayıp bakayım dememe kalmadan evin kapısı bir anda açıldı.
"Ah, ne güzel sahibinin geldiğini hisseden bir ev!" Jongdae yakınarak söylendiğinde yürümeye başlamıştık bile.
"Ev mi hissediyor?" diye sormuştu Sehun Chanyeol'ün omuzlarının üstünden. Chanyeol ortamızda aşağıya doğru sarkan başını kaldırmadan hemen önce "Evet, perilerin evleri sahiplerini hissedebiliyor."
Sehun'un buna şaşırmaya vakti bile olamadan eve girdik. Hiç duraksamadan Chanyeol'ü soldaki asma balkonun merdivenlerine yönlendirdim.
"Evin içi kanatlarımı açmak için çok küçük, biraz çaba gösterir misin yukarı çıkalım?" Chanyeol güçsüzce başını sallayarak beni onayladı ve kan ter içinde geçen uzun bir anın sonunda yatağına yatırabilmiştim.
"Tamam, şimdi oldu." Nefes nefese ayakkabılarını çıkarttım. Yataktaki şeklini düzelttim ve üstünü örttüm. Eserime son bir kez bakıp yanından ayrılacağım sırada gözlerini araladı.
"Gidiyor musun?"
Başımı iki yana salladığımı gördüğünden emin olup darmaduman olmuş saçlarını parmaklarımla geriye doğru taradım. Ateşi var gibiydi. "Gitmiyorum."
Chanyeol tekrar yavaşça aralı gözlerini kapadı ve acı dolu olacağına emin olduğum bir uykuya daldı. Ne yapacağımdan pek de emin olmayan bir tavırla aşağı inmiştim.
Sehun ve Kyungsoo bir açıklama bekliyorlardı. Jongdae ile orman sınırında beklerken ne konuşmuşlardı hiçbir fikrim yoktu ama Jongdae'nin bir şey anlatmadığı da belli oluyordu. İkisi de oldukça sabırsız bir şekilde geri dönmemi bekliyordu.
"Sizin göreviniz filan yok mu?"
Bir umut bir görev hatırlayıp gitmem lazım demelerini filan beklemiştim ama ikisi de çok beklersin dermiş gibi başını iki yana sallamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/208364955-288-k67301.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece kanatlarıma taşır alevini // Chanbaek
Fanfiction"Olur da bir gün yok olursam, yıldız olup senin için kayacağım. Bulut olup huzur olarak yağacağım saçlarına. Olur da bir gün yok olursam bir parçamı göm kalbine, güzel bir çiçek olarak açacağım orada"