"Baekhyun?"
Bakışlarımı yerdeki iki büyük ayak izinden kaldırıp karşımda dikilen Kyungsoo'ya baktım. Ellerini yüzüme doğru uzatmış bir sağa bir sola sallıyordu. Kaşlarını kaldırmış dikkatle yüzüme bakıyordu. "İyi misin?"
İyi miydim? Bilmiyordum. Eve nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Chanyeol'ün gidişini uzun bir süre izlemiştim. Yanıma ne Jongdae ne de Minseok gelmişti. Olan biten her şeyi görüp duymuş olsalar da sanırım haberleri yokmuş gibi davranmayı seçmişlerdi. Ben de kendime gelebilmek için çabalamış ve eve kadar uçmuştum.
Geldiğimde Kyungsoo evde değildi. Salondaki koltuklardan birisine kendimi bırakmış öylece oturuyordum. Yanık ayak izlerine bakarken düşüncelerin içinde kaybolmuştum. Kyungsoo bu sırada gelmiş ve benimle konuşmaya çalışmış olmalı.
"İyiyim." Diyebildim ama sesim çok güçsüz çıkmıştı. Tüm gece Yıldızkıran'da harcadığım enerjinin dörtte birini bile hissetmiyordum bedenimde. Kyungsoo bana şöyle bir bakıp yanıma oturdu. O yanıma oturur oturmaz başım omzuna düşmüştü.
"Bugün için teşekkür ederim." Diyebildim yine güçsüz bir sesle.
"Ne için?" sesi her ne kadar yorgun olsa da keyifli geliyordu.
"Yanımda olduğunuz için." Başımı kaldırdım ve ona baktım. "Ana görev binasında Chanyeol karşımıza dikildiğinde öne geçip sizi arkamda tutmak için harekete geçmiştim ama siz buna müsaade etmediniz."
Kyungsoo omuz silkti. "Bana her şeyin yolunda olduğunu söyledin. Biz de eğer her şey yolundaysa kaçmamaya karar verdik."
Gülümsedim. Bu epey iyi gelmişti. İçinde kaybolduğum bir boşluk vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl davranacağımı bilmediğim bir melez vardı. Ani iniş çıkışlarıyla başımı döndürüyordu ve ben ona ayak uydurmaya çalışırken çok fazla yorulmuştum. İkimiz de birbirimizi epey incitmiştik ve bugün Chanyeol ilk defa kendini bana açan üç kelime söylemişti.
O kelimelerin taşıdığı anlam bütün ağırlığıyla omuzlarıma ve ciğerlerime çökmüştü. Dik duramıyor ve nefes alamıyordum.
Başım tekrar Kyungsoo'nun omzuna düştüğünde bir süre sessizce oturduk. Gecenin verdiği yorgunluk, yoğun düşüncelerim ve bütün huzursuzluklarıma rağmen bulunduğum ortam ve durumdaki huzur beni uykuya çekmeye başlamıştı. O yüzden sanırım Kyungsoo sessizliği bozup ilk konuşan olmayı tercih ettiğinde hafifçe yerimden sıçramıştım.
"Anlamıyorum." dedi. Gözlerimi açıp etrafa bakındım. "Her zaman anlarım dedim, biliyorsun ama bu sefer seni neyin bu denli yorduğunu anlayamıyorum."
İç çektim. "Ben de anlamıyorum kendimi."
Yavaşça omzunu başımın altından çekip bana baktı. O geri çekilince başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Gözlerimi kırpıştırdım. Neredeyse uyumak üzereydim ama şimdi başımı kendi kendime tutmam gerekiyordu ve bu oldukça zordu.
"Neden anlamıyorsun?"
Ona olup biteni anlatmadan içinde olduğum durumu nasıl izah edeceğimi düşündüm bir süre.
"Bilmiyorum, bazen çok saçma davrandığımı düşünüyorum." Ondan gözlerimi kaçırıp salonda gezdirdim, söylemek üzere olduğum şeye karşı kendi çapımda cesaret topluyordum. "Chanyeol'e karşı."
Gözlerinde biliyordum der gibi bir ışık parladı. "Böyle hissetmene sebep olan ne peki?"
Başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum. Bazen çok yalnız olduğu, içinde olduğu iki ırk tarafından da sevilmeyip dışlandığı aklıma geliyor ve ona haksızlık ettiğimi düşünüyorum."
![](https://img.wattpad.com/cover/208364955-288-k67301.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece kanatlarıma taşır alevini // Chanbaek
Fanfiction"Olur da bir gün yok olursam, yıldız olup senin için kayacağım. Bulut olup huzur olarak yağacağım saçlarına. Olur da bir gün yok olursam bir parçamı göm kalbine, güzel bir çiçek olarak açacağım orada"