|•|28.Bölüm|•|Bir Canavar Yarattın

2.5K 428 70
                                    

    "Sessizlik derin, sessizlik karanlık, sessizlik sonsuz bir çukur ve sen...çok sessizsin..."

    "Bir kıza C5 demek ne anlama gelir?" diyen Rose ile Asır dönüp kıza baktı ve pis pis sırıttı.

     "Biri sana C5 mi dedi?" dediğinde Rose kaşlarını çatmıştı.

     "Hayır tabii ki! Instagram postunda gördüm." demişti.

      Asır başını sallayıp çantasının içine iki üç şarjör attı. Doktor adam ne anlardı adam vurmaktan?

     "C5, kurulu bir bomba ve çok pis patlar. Eğer bir erkek bir kıza C5 olduğunu ima ederse..." deyip Rose'a baktı. "...senin bomba gibi olduğundan bahsediyordur."

     Rose ellerini ovuşturdu ve mavi gözlerini kırpıştırdı.

     "Bomba gibi olmak iyi bir şey?" dedi teyit edercesine.

 
       "Evet, tabii. Güzel olduğunu ve senden etkilendiğini ima eder." diyerek ayağa kalkıp çantasını sırtına attı. "Yani erkekler böyle düşünür." dediğinde Rose gözlerini kocaman açmıştı.

     "Ben şimdi güzel miyim?" dediğinde Asır sırıtarak genç kıza baktı.

     "Hani sadece bir 'post'tu?"

    Rose, utanarak yüzünü döndüğünde Asır daha da gülmüştü.

      "Yani Allah için var giderin." dedikten sonra gülerek yanından geçmiş ve kızı şaşkınca arkasında bırakmıştı.

.
.
.

      Allia, gecenin bir vaktinde balkona çıkmıştı. Çıplak ayaklarını aşağı sarkıtmış, ellerini ovuşturmuş, manzarayı seyrediyordu.

     Normal biri olmak için çok geçti. Elleri artık kan ve pas içindeydi. Tırnaklarında bir başkasının parçalarını taşıyordu. Doğru, artık bir canavardı ve öldürürken hiçbir şey hissetmiyordu.

    Belki de hayat dedikleri şey sadece sadist birinin gördüğü rüyaydı ve bu rüyanın baş rolü de kendisine aitti.

     Her estiğinde rüzgar, saçları dalgalanmış, kirpikleri kırpışmıştı. Şimdisi vardı onun. Şimdi...şimdi yanında insanlar vardı. Dostlar? Arkadaşlar? Sevgili?

     Hepsi yeni birer kelimeydi onun için. Anlamlarını bile daha dün öğrendiği, duygusal olarak hiçbir deneyiminin olmadığı basit birkaç kelime.

      Lakin güzel hissettirmek yerine çok daha kötü hissettiriyordu.  Eskiden omuzlarında gezinen tek şey Azrail'in anlattığı küçük hikayeler ve onun topuklarıydı. Her gece kulağına ninni söyler ve ölümün gölge gibi, her an, peşinde olduğundan bahsederdi.

  
      O zaman ölmekten korkmazdı. Hatta ölümü iple çekerdi. Ölmek, Tanrı ile yüz yüze gelmek ve sormak... Ben daha doğmamıştım, doğmamış olmama rağmen hangi günahın bedelini ödüyorum?

      Şimdi ise omuzların Brett vardı, Kevin vardı, Rose,Jackson, Mike, Tom,Will, Brein...

     Onları da sadece kendisiyle birlikte batacakları bir karanlığa çekmekten başka hiçbir şey  yapmıyordu. Belki de defolup gitmeli, tüm problemleri kendi başına çözüp geri gelmeliydi.

     En azından diğerlerinin aksine onlar gerçek canavarı görmemiş olurlardı?

  
      Tam o sırada garip bir rüzgar esti.

  
     "Enfes..." diye mırıldandı Allia. Sesleri geliyordu kulağına. Ormanda pusu kurmuşlardı. Onu bekliyorlardı. Gecenin üçü, yolun sonu, savaşın başlangıcı...

Bir Canavar Yarattın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin