final: bölüm, 11.

90 10 25
                                    

yn: hayalinize kalmış devamı zaten yazdığım en rezil finaldi geçin nolur, teşekkürler.

Yukhei tepkisizken Jungwoo bir an eline yüzüne baktı.

"Gerçek sandım rüyayı. Üzgünüm ama yemin ederim gerçek gibiydi. Hatta kendim konuşuyordum arada istekle, hediye ettiğin defter..."

"Gerçekti."

"Ne?"

Yukhei yataktan kalkıp eline defteri aldı.

"Bu defter eskitilmiş falan değildi. Biz bu aşınmış defteri daha da aşındırdık ve muhtemelen atalarımız da cezamız olsun diye..."

Jungwoo kahkaha atmaya başlayınca Yukhei bozuldu.

"Yukhei... gördüğün şey neydi?"

Yukhei takılmadan cevap verdi.

"Kore ve Çin arasında dönen deniz savaşındaydım ve bu defterin sahibinin oğluydum. Sen de bizim elimize düşen esirdin."

Jungwoo gülümsemeyi kesti.

"Bunlar bilinçaltımın oyunu değil miydi? Bir saniye sen niye... Yukhei sen kimsin?"

"Bak, açıklayabilirim."

Jungwoo kafasını sallayıp sertçe cevap verdi.

"Zaten açıklaman gerek. Ne boklar dönüyor ve benim haberim yok? Beni nereye sürüklüyorsun? Seninle orada hapsolsaydık..."

"Sakin olmayı becerebilirsen anlatacağım. Başım ciddi bir belada ve ben geçmiş atalarımız diyorum. Muhtemelen rüyamızda işaret verdiler. Ben arkeologum."

Bir kahkaha patlattı.

"Ne?! Ne sikimsin?! Hah, sevgilim olduğuna emin miyiz Yukhei? Benden bunu niye saklıyorsun ve bu tarihi eserin içine niye sıçıyoruz madem?! Ah, cidden..."

Saçlarını karıştırıp yüzünü ekşitti ve yatağa geri uzandı. Yukhei ise sakince elindeki defteri bıraktı. Muhtemelen hapis cezası alacaktı, bu eserin korunması önemliydi ve Kore'den gizli Çin'e götürecekti ilk Çinli arkeologlar incelesin diye... Bulmak için ciddi bir çaba sarf etmişti aslında uzun süredir. Ve karışıklık yaşandığı an olayın içinden nasıl çıkacağım diye düşünürken bu olaylar yaşanmıştı.

Jungwoo'nun yanına gidip elleriyle ellerini kavradı.

"Açıklayacaktım. Ama bu benim yıllardır uğraştığım bir görevdi ve hayalimde hep bu defteri bulmak vardı öğrendiğim günden beri. Biliyorsun ki ülkeler arasındaki gerilim hattı çok büyük."

Jungwoo kaşlarını çattı.

"Yaşın hakkında da yalan söyledin mi bana? Pedofili misin yoksa? Çek elini benden."

"Yok artık Jungwoo!"

"Arkeologsun ve yıllardır diyorsun. Kırıkına basmış hain ve iğrenç bir herif olabilirsin."

"Öyle pislik bir insan gibi mi duruyorum? Beni kırk yaşında bir adam gibi mi görüyorsun? Cidden kırk yaşında mı gözüküyorum?"

"Hayır ama bu tür olaylarda yalanların sonu gelmez Yukhei."

"Bu efsaneyi herkes biliyordu ve ben de küçüklüğümden beri meraklı bir çocuktum. Bana yakıştırdığın şeyleri unutmayacağım. Ayrıca bu defter değildi sana hediyem. Olaylar sen defteri karıştırdığında başladı. Ben önleyecektim ama o kadar dalmıştım ki ne için geldiğimi bile unutmuştum. Çin'e döneceğim ve ne yapacağım bilmiyorum."

"Ben nereden bilebilirim bunun tarihi bir defter olduğunu? Doğruları deseydin baştan bunlar olmayacaktı. O yanlış defter diyebilirdin. Sana tüm hayatını anlat demek istemiyorum. Önemli bir görev, çıkarcı bir görev içindesin sonuçta."

Aralarına bir sessizlik girdi.

"Özür dilerim."

Jungwoo elini çekip yüzünü kapattı.

"Boş ver. Birkaç güne yanımda değilsin. Bunun bir önemi yok. Doğru ya da yanlış. Gideceksin ve ileriki hayatında ben yokum."

Yukhei şok olmuş bir şekilde Jungwoo'ya bakıyordu. Bunu beklemiyordu.

"Benim gitmemi mi bekliyordun?"

Bu soru karşısında Jungwoo elini yüzünden çekti.

"Saçmalama! Beni bırakıp gitmeyecek misin? Dün gece, orada olmadan önce sen kısa soluklu olduğunu dedin."

Yukhei, Jungwoo'nun yanına utançla tekrar uzandı.

"Sana yalan söyledim ve senin kabulleneceğini bile beklemedim. Kendi ülkenin çıkarını düşünürsün diye..."

Jungwoo'nun çehresinde elini gezidirirken Jungwoo elini tuttu.

"Aptal bir efsaneyi gerçekleştiren şu defter sana olan aşkımı değiştirecek değil, bunu inceleyen ülke dünyayı kurtaracak değil... Duracak bir müzede. Belki biz mahvettiğimiz için yaşadıklarımıza bile inanmayacaklar. Ben zor inanırken böyle bir macerada olmak tüylerimi diken diken ediyor."

"Gitmek istemezdim."

"Geri gel."

Yukhei gülümserken Jungwoo Yukhei'ye sarıldı. Gelecekti, gidebilirse. Telefonu zır zır öterken Jungwoo kollarını ayırdı. Ve Yukhei telefonunu açtı. Kelimeleri sınırlıydı. Eli defterin arkasına kaydı. Birkaç cümle sıraladı.

Jungwoo dediklerinden anlamıyordu. Çok farklı konuşuyordu öğrendiğine göre.

Telefon kapandığında Yukhei yatağa atladı.

"Orjinalini başkası bulmuş ve götürmüş. Sahte bu."

Jungwoo hayretle defteri eline aldı.

"Biz nasıl o rüyayı gördük de içinde yer aldık o zaman?"

"Komşularımız bizi çok sevmiş. Arka bahçe kazıları ve bizim o hallerimizden sonra eve büyücü getirdikeri kesin."

"Dalganı sikeyim."

"Bir bahriye olarak..."

Jungwoo elindeki defterle bir kez kafasına vurdu.

"Aptal bahriye."

"Öpüp susturacağını sanmıştım."

"Yazık sana."

Yukhei aptal gibi gülümseyip saatini gösterdiğinde Jungwoo "Geç kaldım!" diye ağlaya ağlaya eşofmanını bile çıkarmadan defteri alıp koşarak kapıya yöneldi.

"Akşama konuşacağız geldiğimde!"

Tam kapıyı kapatacak iken Yukhei bağırdı.

"Bir şeyi unutmadın mı?!"

"Seni seviyorum!"

Ve kapı tekrar akşam açılmak üzere kapandı.

bir kitabı ziyaret ettim. luwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin